Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Asd10
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Asd10
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Dini Hikayeler Arsivi 2

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5  Sonraki
YazarMesaj
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:35 pm

Salevât-ı Şerîfe


Talebelerinin sayısının on binleri bulduğu rivâyet edilen Muhammed
Cezûlî, bir gün bir kuyu başına abdest almak için uğradı. Kuyunun
yanında su çekmek için kova ve ip yoktu. Ne yapacağını şaşırmıştı. Bir
kız, onun bu hâlini yüksekçe bir yerden gördü ve ona şöyle dedi:
-Sen kimsin ve niye şaşırdın?
Muhammed Cezûlî, onun kova getireceği ümîdi ile kendisini tanıttı ve
hâlini bildirdi. Kız bunun üzerine ona;
-İnsanlar seni hayır ve kerâmetle överler. Sen ise kuyudan su
çıkarmaktan âciz kaldın ve şaşırdın,dedi ve gelip kuyuya seslendi.
Allahü teâlânın izni ile su, kuyudan taşıp dışarıya akmaya başladı.
Muhammed Cezûlî abdest aldıktan sonra kıza;
-Sen bu kerâmete hangi amelin sebebi ile nâil oldun?" dedi.
Kız da;
-Resûl-i ekreme salevât-ı şerîfeyi çok getirmekle ve salevât okumaya
devâm ederek kavuştum, diye cevap verdi.
Muhammed Cezûlî, bu duruma hayret ederek; "Acabâ hangi salevât-ı
şerîfeyi okumaya devâm etsem?" diye düşünmeye başladı. O gece, bu
düşünceden dolayı uyuyamadı. Bu düşünce içerisinde yatakta yatarken,
hanımı yatağından kalktı. En güzel elbisesini giyip, örtüsünü örtüp
evden dışarı çıktı. Bunu görünce, hanımının bu saatte nereye gittiğini
merak ederek arkasından dışarı çıktı ve onun deniz kıyısına doğru
gittiğini gördü. Önünde ve ardında bir arslan ona bekçilik ediyordu.
Merakı daha fazla arttı. Hanımı kıyıya varınca denize girdi ve yürümeye
devâm etti, sonunda küçük bir adaya ulaştı. Arslanlar denizin kıyısında
yattılar. Orada abdest alıp, namaz kılmaya başladı. İbâdetten sonra,
yine su üzerinde yürüyerek kıyıya geldi. Arslanlar da kalkarak, biri
önde, diğeri arkada yürümeye başladılar. Muhammed Cezûlî daha önce eve
gelip, uyuyor göründü. Hanımı, eve gelip elbiselerini değiştirip, yattı.
"Hanım bunu her gece mi yapıyor?" diye düşünerek, üç gece onu
gözetledi. Hanımının her gece böyle yaptığını gördü.Üçüncü gecenin
sabahında, bu durumu hanımına sordu.
Hanımı ona;
-Siz, bu işe şimdi mi vâkıf oldunuz? Uzun senelerdir ben böyle
yapıyorum, dedi.
Bunun üzerine Muhammed Cezûlî;
-Acabâ, bu kerâmete ne sebeple kavuştunuz? diye sorunca, hanımı;
-Resûl-i ekreme salevât-ı şerîfe okumayı hiç bırakmadım. Nîmete bu
yüzden kavuştum,dedi.
Muhammed Cezûlî;
-Devâm ettiğiniz bu salevât-ı şerîfe hangisidir? diye suâl etti.
Hanımı cevap vermedi. Isrâr edince;
-Bu gece istihâre edeyim, izin olursa, cevap veririm, dedi.
Sabahleyin hanımı;
-Açıkça söyleyeyim, haber vermeye izin yoktur. Ancak salevât-ı
şerîfeleri topla, onların içinde varsa, "Vardır" diye haber veririm."
dedi.
Bunun üzerine Muhammed Cezûlî, birçok kitaplarda bulunan salevât-ı
şerîfeleri topladı ve bir kitap yazdı. Hanımına, yazdığı bu kitabı
okuduğu zaman, hanımı; "İçinde birkaç yerde vardır." dedikten sonra; "Bu
kitabı okumaya devâm edenin, Allahü teâlânın rahmetine kavuşacağında
şüphe yoktur." dedi. Muhammed Cezûlî bu eserine; Hayırlara deliller ve
nûrların doğuşu mânâsına gelen Delâil-ül-Hayrât ve Meşârık-ul-Envâr
ismini verdi.


Delâil-ül-Hayrât'ta toplanmış olan salevât-ı şerîfelerden bâzıları
şunlardır:

"Allahümme salli alâ Muhammedin ve ezvâcihî ve zürriyyâtihî kemâ
salleyte alâ İbrâhîme ve bârik alâ Muhammedin ve ezvâcihî ve
zürriyyâtihî kemâ bârekte alâ âli İbrâhîme inneke hamîdün mecîd."

"Allahümme salli alâ Muhammedin kemâ salleyte alâ İbrâhîme ve bârik alâ
Muhammedin ve alâ âli Muhammedin kemâ bârekte alâ İbrâhîme inneke
hamîdün mecîd."

"Allahümme salli alâ Muhammedin-in-nebiyy-il-ümmiyyi ve alâ âli
Muhammed."

"Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin kemâ salleyte alâ
İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîme inneke hamîdün mecîd. Allahümme bârik alâ
Muhammedin ve alâ âli Muhammedin kemâ bârekte alâ İbrâhîme ve alâ âli
İbrâhîme inneke hamîdün mecîd. Allahümme ve terahham alâ Muhammedin ve
alâ âli Muhammedin kemâ terahhamte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîme
inneke hamîdün mecîd. Allahümme ve tehannen alâ Muhammedin ve alâ âli
Muhammedin kemâ tehannente alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîme inneke
hamîdün mecîd. Allahümme ve sellim alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin
kemâ sellemte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîme inneke hamîdün mecîd."

"Allahümme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin kemâ bârekte alâ
İbrâhîme inneke hamîdün mecîd."

"Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âlihi ve eshâbihî ve evlâdihî ve
ezvâcihî ve zürriyyetihî ve ehl-i beytihî ve eshârihî ve ensârihî ve
eşyâihî ve muhibbihî ve ümmetihî ve aleynâ maahüm ecmaîne yâ
erhamerrâhimîn."

"Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin ve alâ ehl-i
beytihî."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:35 pm

Selâme - İlk Sözcü Kadın

Selâme, Resûl-ü Ekrem Efendimizin biricik oğlu İbrahim’in dadısı olan
hanımın adıdır. Yani sahabe hanımlardan biridir. Hatta hanımların
çekinip de soramadıkları bir çok sualleri gelip Selâme’ye söyleyerek
sordurdukları da İmam-ı Malik’in naklettiği hadisten anlaşılmaktadır.

Bir gün Resûlullah Efendimizin huzuruna gelen Selâme, rahatça sualini
sorar:

– Ya Resûlallah, sen hep erkeklere müjdeler veriyor, hayırları
erkeklerin yaptıklarını beyan buyuruyorsun. Kadınlara ise böyle müjdeler
vermiyor, hayırlara onların da sahip olduklarını bildirmiyorsun?

Efendimiz tebessüm ederek dinlediği Selâme’ye şöyle mukabele eder:

– Ey Selâme, bunu sana yanlarında bulunduğun kadınlar mı söylediler?

Selâme çekinmeden cevap verir:

– Evet, onlar söylediler, ben de gelip arzettim.

Efendimiz buyurur ki:

– Ey Selâme, kadınlar erkeklerini razı ettiklerinde müjdeler alırlar.

Çocuklarına hamile olduklarında müjdeler alırlar.

Büyütme sırasında bakarken müjdeler alırlar.

Yani kadınlar kadınlığa mahsus hizmetleri yaparken, erkeklerin savaşa
gitmelerinde, nöbet tutmalarında aldıkları büyük sevap müjdesini
alırlar.

Yetmez mi bunlar kadınlara, razı olmazlar mı bu sevaplara?

Selâme’nin yüzünde bir sevinç, gözünde bir parıltı görülür bu sırada.
Zira kadınlara beklediklerinden fazla müjdeyle dönmektedir artık.

* * * Denebilir ki, bu Selâme, saadet asrında hanımların Allah katındaki
yüce mertebelerini açıklatan Selâme’dir. Şayet böyle bir suali
sormasaydı, belki de hanımların hanımlığa mahsus hizmetlerinin
erkeklerin erkeklere mahsus hizmetlerinden aşağı sevaba vesile
olmadığını kimse meydana çıkaramayacaktı. Demek bu Selâme hanımlarında
sözcüsü imiş.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:35 pm

Sen Namaz Kılmış Olmadın
Resulullah (s.a.v.) Efendimiz, bir gün mescitte ashabıyla birlikte
otururken, isni Hallad olan, yeni öğrenmiş bir bedevi zat girdi. Rüku ve
secdesini tam yapmadığı bir namaz kıldı.

Sonra huzura gelerek selam verdi. Resulullah Efendimiz selamını aldı ve.

- Dön namazını tekrar kıl, buyurdu.
O zat dönerek, önceki kıldığı gibi namazını tekrar kıldı. Resul-i Zişan
(s.a.v.),
- Dön tekrar kıl; çünkü sen, namaz kılmış olmadın!, buyurdu.
Bu hal üç defa tekerrür edince Hallad (r.a.) :
- Ya Resulullah! Seni hak ile gönderen Allah'a yemin olsun ki, ancak bu
kadar biliyorum, doğrusunu bana öğretirmisin? dedi.
Bunun üzerine Efendimi z (s.a.v.):
- Namaz kılmak isteyince güzelce abdest al, kıbleye dön, iftitah
tekbirini al, kolayına geldiği kadar Kur'an oku, sonra rükua varıp
sukunet buluncaya kadar dur. Sonra başın büsbütün doğruluncaya kadar
ayakta kal, sonra secdeye varıpmutmain oluncaya kadar dur, başını
kaldırıp hareketsiz kalıncaya kadar otur. Bunları bütün namazlarda
böylece yaparsan namazın tam olur, bundan neyi eksiltirsen namazı
eksiltmiş olursun, buyurdu.
















__________________
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:35 pm

Sebe Kraliçesi - Belkis
Hz.Süleymanın haberdarı olan Hüdhüd kuşu ona bir gün şöyle haber
getirir:
- Ben bugün şu ana kadar hiçbirimizin varlığından haberimiz olmadığı
Sebe'yi gördüm onun kraliçesini gördüm. Büyüük mülkleri, geniş topraklar
var. Ancak bunlar bu kadar dünyalığa rağmen Allah'ı bırakıp güneşe
secde ediyorlar. Ne yaptıklarının farkında değiller.

Hz.Süleyman bu durumdan rahatsız olur. Hemen o kraliçeye ve kendi gibi
Allah'a ortak koşan yöneticilerine bir mektup yazarak, hak yola, islama
çağrıyor, yoksa ordularını sevk edeceğine değiniyor ve herşeyden önce
ülkesine davet ediyordu. Kraliçe ülkesini akıllıca yönetiyor, acele
kararların altına imza atmıyordu. Her şeyi ile mükemmeldi, sadece aklı
ona Allah'ı bilmek ve sadece Allah'a ibadet etmek konusunda ihanet
etmişti. Mektubu okuyunca öfaaae kapılmadı. Kendi başına bir karar
almadı. Vezirlerine bu mektubu okuttu.

Bu mektup öyle sıradan bir mektup değildi. Zamanın en büyük kralından ve
insanları Allah'a davet eden bir peygamberden gelmekteydi. Vezirler,
güçlerinden, askerlerinden, teknojilerinin üstünlüğünden bahsetmeyue
başladılar. Ancak bu konuda Kraliçe ikna olmayıp diğer yok olan
krallıkları hatırlatıp, ülkenin ve halkının sonu olabileceğinide
belirterek:

- Ben süleyman'a çok kıymetli hediyeler göndereceğim. Eğer bu hediyeleri
kabul ederse, o gerçekten bir kraldır ve bu takdirde durmayın hemen ona
savaş açın. Yok eğer hediyeleri kabul etmezse, bu takdirde o bir
peygamberdir, o zaman hemen ona tabi olun!

Kraliçe, denemek içinHz.Süleyman' hediyeler gönderir. ancak Hz.Süleyman
hediyelerine rağbet etmez, yüz çevirir.
- Beni dünya malı ile etkilyeceğinizi mi sanıyorsunuz? Mallarınız da,
şirkiniz da sizin olsun. Bana Allah tarfından verilen çok daha
hayırlıdır. Durum ciddidir. Mesele davet ve itaat meselesidir, alışveriş
meselesi değil.

Hz.Süleyman daha sonra orduları ile üzerlerine söyler. Heyet gelip
durumu kraliçelerine anlatırlar. Analtılanları dinleyen Kraliçe ve halkı
Hz.süleyman'a itaat ederler ve Hz.Süleyman'ı ziyaret etmek üzere
Kraliçe yola koyulur.

Hz.Süleymanonalrın itaat etmiş oldukalrına çok sevinir ve Allah'a hamd ü
senalar eder. Kraliçeye Allah'ın mücizelerinden birini göstermek
isterki bu mucize ile Kraliçe Allah'ın güç ve kuvvetine, Hz.Süleyman'a
vermiş olduğu nimetlere daha fazla delalet etsin. Bunun için, kraliçenin
kuvvetli ve emin ellere teslim ettiği tahtını, o gelmeden önce getirmek
istedi. Bu isteği yerine geldi ve mucize gerçekleşmiş oldu. Bu arada
tahtın bazı detayda kalan özelliklerininde değişmesin emretti, emri
yerine getirildi.

Hz.Süleyman insanlardan ve cinlerden olan ustalara camdan büyük bir
saray yapmalarını emretti, onlarda yaptılar, altından su akıttılar.
Durumu bilmeyen herkes her tarafın su olduğunu sanırdı. Oysa su ile
nehrin arasında cam vardı. Kraliçe Belkis onu gördüğünde, hiç kuşkusuz
onu su zannedip, eteklerini sıyıracaktı. İşte o zaman da hatası ortaya
çıkacak, bakışının kusurlu olduğu ve dış görünüşün kendisini aldattığını
idrak edecekti. Bu yöntem bin delil getirmekten daha tesirliydi.

Evet, öyle de oldu. Belkis, onca aklı ve zekasına rağmen beklenen hataya
düştü. Salonun döşemesinin cam değil akan bir su olduğunu sanarak
eteklerini topladı ve öylece suya adım atmak istedi. Bu arada
Hz.Süleyman kendisini hemen uyardı:
- Bu, pürüzsüz bir camdır sadece...
O anda kraliçenin gözündeki perde kalktı ve dış görünüşe alkdama
hususundaki cehaletini anladı. Güneşe ibadet atmekle hata yaptığını
idrak etti ve:
- Süleyman'la beraber alemlerin rabbi olan Allah'a teslim oldum, dedi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:35 pm

Sarık ve Sakal
Eski elbiseli, fakir ve köse bir alim, bir kadı'nın mahkemesinde alimler
sırasında üst sırada oturur. Kadı gerek giyiminden gerese
tanımadığından olacak sert sert bakar. Bunun üzerine, Kadının adamı
fakir alimin yanına gelerek:
- Buradan kalk. Haddini bil burası senin yerin değil. Herkesmecliisn üst
tarafına layık olamaz. Senin yerin aşağısı.Ya git oraya otur, ya da çık
git, der.
Alim, bakarki olacak gibi değil, kalkar ve aşağılarda bir yere oturur.
Derken alimler fıkıh konusunda tartışmaya başlarlar.
- Hayır, evet, kabul edemem, ben haklıyım, şeklinde her biri birbirine
üstünlük kurma sevdasıyla mücadelelerini sürdürür her biri bir dövüş
horozuna döner. Bir karmaşadır gider.
Fakir alim dayanamaz kalkarak:
- Lütfen bir kere de beni dinlermisiniz? Bu konuda benim de
söyleyeceğim bir kaç söz var.
- Buyurun, iyi bir şeyle biliyorsan söyle.
Alim, çok güzel bir üslup ve konuya hakimiyeti ile onları ikna etmekle
kalmaz aynı zamanda gönüllerinide fetheder. Sözünü öyle bir yere kadar
götürürki, kadı, çamura saplanmış eşek gibi geride kalır.
Kadı, hatasını anlar, onun faziletinide takdir ederek, raftan
cübbesiğni, sarığını indirip yakdim etmek ister ve:
- Yazık olsun, senin kıymetini bilemedik. Mecliismize teşrifinizden
dolayı teşekkürlerimizi sunamadık. Sizin bu kadar fazilet ile meclisin
son kısımlarında oturmanızdan dolayı çok müteessirim.
Kadının iltifatı üzerine adamı da koşar, gelir, iltifatlara başlar,
gönlünüğ almağa çalışır. Kadı'nın takdim ettiği sarığı, fakir alimin
başına sarmağa çalışır. Ancak alim:
- Dur, çekil o sarığı sarmak istemem. Çünkü elli arşınlık sarığı
sararsam, bana kibir gelir. Yarın eski elbiseli birisini görürsem,
onları beğenmemezlik yaparım. o sarık başımda oldukça, beni görenler
bani görenler, halkı gözümde küçük göstermeğe uğraşırlar. Sen sen ol!
Sarığa, sakala bakıp da kafa tutma. Çünkü sarık pamuktandır, sakal ise
bir tutam ot gibidir. İnsan başına akıl ve beyin lazımdır. Böyle
sarıklar senin ve senin gibilerin başına lazımdır, der ve verilenleri
rededer.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:35 pm

Sarhoş ve Müezzin
Sarhoş'un biri, şarabın tesiriyle bir camiye girer ve dua etmeye başlar:

- Yarabbi! Beni Cennetine koy, bana köşklerini ver, bana kevseri ver,
bana hürilerine ver...
Bu yakarmaları işiten müezzin, sarhoşun yakasından tutarak:
- Ey akıldan, dinden gafil, senin camide işin ne? Sen ne yaptın ki,
Allah'tan hem de bu sarhoş halinle dilyorsun? Hiç yakışıyormu?
Sarhoş bu sözleri işitince başlar ağlamaya ve:
- Müezzin efendi, müezzin efendi... ben sarhoşum, yakamdan elini çek,
bana ilişme, dokunma bana, inciştme beni, kırma kalbimi. Unutma,
bilmiyorsan bil. Cenab-ı Hakk'ın rahmetinden lütfundan günahkar
kullarıda ümitlenir. Benim sana sözüm yok, ben senden mi isityorum.
Tevbe kapısı açıktır. En büyük yardımcı Allah'dır. O öyle lütuf
sahibidirki, O'nun lütfunun, rahmetinin büyüklüğüğ yanında kendi
günahımı büyük görmeye utanıyor, günahıma büyüklük veremiyorum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:36 pm

Salevatın Keffareti

Râbia-tül Adeviyye, babası İsmâil'in üç kızı vardı. Bir tane daha
doğunca adını Râbia (dördüncü) koydu. Babası çok fakir olduğundan Râbia
doğduğu gece evde ihtiyaç olan şeylerden hiçbiri yoktu. Bu duruma annesi
çok ağlayıp mahzûn oldu. Efendisine;
-Filân komşuya gidip, bir mikdar kandil yağı isteyebilir misin?, dedi.

Hazret-i Râbia'nın babası, Allahü teâlâdan başka kimseden bir şey
istememeğe söz vermişti. Bununla beraber hanımını üzmemek için komşuya
gitti. Kapıya elini sürdü ve geri gelip;
-Kapı açılmadı, deyince hanımı ağladı. O da çok üzüldü.

Babası, başını dizine dayadı ve öylece uyuya kaldı. Rüyâsında Peygamber
efendimizi gördü.
Peygamber efendimiz, kendisine buyurdu ki:
-Hiç üzülme! Bu kızın, öyle bir hanım olacak ki, ümmetimden yetmiş bin
kişiye şefâat edecek. Yârın bir kâğıda şöyle yaz: "Sen her gece
Peygamber efendimize yüz salevât-ı şerîfe, Cumâ geceleri de dört yüz
salevât gönderirdin. Bu Cumâ gecesi unuttun. Bunun keffâreti olarak, bu
yazıyı sana getiren zâta dört yüz altını helâl parandan ver." Sonra
Basra vâlisi Îsâ Zâdân'a git. O yazıyı ver."

Hazret-i Râbia'nın babası uyandığında, Peygamber efendimizi görmenin
şevkiyle ağlıyordu. Hemen kalktı, denileni yaptı ve Îsâ Zâdân'ın yanına
gitti. Vâli mektubu alınca, Resûlullah efendimizin kendisini
hatırlamasının şükrü için, binlerce altını fakirlere sadaka verdi.
Râbia-tül Adeviyye'nin babası İsmâil Efendiye de mektupta yazılanı ve
ona ilâve olarak pekçok altını da sadaka verip, bir ihtiyâcı olursa
tekrâr gelmesini tenbîh etti. Altınları aldıktan sonra lüzumlu
ihtiyaçlarını temin etti. Böylece bolluğa kavuştular ve kızlarına
rahatça bakıp güzel edeb ve terbiye ile büyüttüler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:36 pm

Rüyâda bildirilen beş sır!


Önceki Peygamberlerden birisi, bir gün bir rüyâ görür. Rüyâsında
kendisinden, sabahleyin kalkınca karşısına ilk çıkan şeyi yemesi, ikinci
olarak karşılaştığı şeyi gizlemesi, üçüncü olarak karşılaştığı şeyi
kabûl etmesi, dördüncü olarak, karşılaştığını yeise, ümitsizliğe
düşürmemesi, beşinci olarak karşılaştığından da kaçması istenir.

Sabah olur. O peygamber aleyhisselâm kalkınca, karşısında gözüne ilk
çarpan büyük ve kapkara bir dağ olur. Bu manzara karşısında duraklar,
hayrete düşer ve kendi kendine, “Rabbim bana onu yememi emretti. Rabbim
bana, gücümün yetmeyeceği şeyi emretmez” diye düşünür.

Onu yemeğe azmederek oraya doğru yürür. Fakat yanına yaklaşınca dağ
birden küçülür, küçülür ve baldan daha tatlı bir lokma hâline gelir.
Peygamber onu yiyerek yola koyulur.

Biraz gidince karşısına altın bir tas çıkar. Hemen bir çukur açarak onu
toprağa gömer ve tekrar yola koyulur. Fakat biraz gittikten sonra dönüp
arkasına baktığında altın tasın toprağın üstüne çıkmış olduğunu görür.
Geri döner. Onu tekrar gömerek yine yoluna devam etmek üzere hareket
eder. Fakat biraz gidince yine dönüp geriye baktığında, altın tasın yine
dışarıda olduğunu hayretle müşâhede eder. Bu dönüp gömmeler birkaç defa
tekrarlandığı hâlde altın tas yine üste çıkar. Nihâyet peygamber, “Ben,
Rabbimin bana olan emrini yerine getirdim” diyerek onu gömmek için bir
daha geri dönmez ve yoluna devam eder.

Biraz gidince, kendisine doğru gelen bir kuşla karşılaşır. Kuşun peşinde
de bir şâhin var. Kuş, “Ey Allahın nebîsi, beni kurtar” diyerek
Peygamberden yardım ister, Peygamber de onu himâyesine alarak, “Üçüncü
olarak karşılaştığın şeyi kabûl et” emri gereğince onu yeninin içine
saklar.

Bu arada onu avlamak için peşinden gelmekte olan şâhin gelip, “Ey
Allahın nebîsi, ben aç idim. Sabahtan beri onu avlayıp karnımı doyurmak
için uğraşıyordum. Tam yakalayacağım sırada onu benden aldın. Rızkıma
mâni olma!” der. Bu sırada Peygamber aleyhisselâm, “Benden, üçüncü
olarak karşılaştığımı kabûl etmem, dördüncü olarak karşılaştığımı da
yeise düşürmemem istenmişti. Üçüncü bu kuş. Onu kabûl edip kurtardım. Ya
dördüncüyü ne yapayım? Onu ümitsizliğe düşürmemem lâzım” diye düşünür.
Yanında bulunan etten biraz keserek beklemekte olan avcı kuşa atar. O da
onu alıp gider. O uzaklaşınca saklamakta olduğu kuşu da salıvererek
yoluna koyulur.

Yolda ilerlerken beşinci olarak pis kokulu bir cîfe, pislik ile
karşılaşır. Geceki rüyâ gereğince ondan da süratle uzaklaşır. O gece
rüyâsında kendisine gündüz olan hâdiselerdeki hikmet, sır şöyle izâh
edilir:

“Birinci olarak, çok büyük ve kapkara bir dağ olarak gördüğün ve
sonradan baldan daha tatlı bir lokma hâline gelen şey, öfke ve
kızgınlıktır. Öfke, önce büyük bir dağ hâlindedir. Sabır edildiği ve
yenildiği zaman baldan daha tatlı bir lokma olur.

İkinci olarak karşılaştığın altın tas, güzel ve iyi amellerdir. İyi ve
güzel ameller, hareketler, davranışlar ne kadar örtülürse örtülsün, yine
de açığa çıkar ve kendilerini belli ederler.

Üçüncü olarak, sakladığın kuş, sana sığınana ihânet etmemeni, himâyene
almanı öğretmek istemektedir.

Dördüncü hâdise, birisi senden bir şey istedi mi, kendi ihtiyâcın olsa
bile onun hâcetini görmek gerektiğine işârettir.

Beşinci olarak karşılaştığın ve kendisinden kaçtığın pis kokulu cîfe
gıybete işârettir. Gıybet eden, ötekini-berikini çekiştiren insanlardan,
pis kokulu cîfeden kaçarcasına kaç!..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:36 pm

Rabia Köle Olamaz

Râbia-tül Adeviyye biraz büyümüştü. Annesi ve babası vefât etti.
Üstelik, Basra'da kıtlık ve fevkalâde pahalılık vardı. Bu hengâmede
Râbia'nın ablaları dağıldılar. Kimsesiz kalan Râbia'yı zâlim bir kimse
yakaladı ve hizmetçi olarak iş gördürdü. Sonra da köle olarak altı gümüş
karşılığı bir ihtiyara sattı. O ihtiyarın hizmetçisi olarak, gösterilen
zor işleri sabırla yapmaya çalışıyordu. Çok sıkıntılı günler geçirdi.
Çok zahmetler çekti, fakat isyân etmedi. Allahü teâlânın takdirine râzı
oldu. Edebi fevkalâde idi.


Bir gün karşısına bir nâmahrem, yabancı çıktı. Ondan sakınayım diye
hızla giderken düşüp kolu kırıldı. Acz ve kırıklık içinde, mahzûn olmuş
bir kalb ile Allahü teâlâya yalvardı.

"Yâ Rabbî! Garib ve kimsesizim. Yetim ve öksüzüm. Köle edildim. Bir de
kolum kırıldı. Lâkin ben bunların hiç birine üzülmüyor, yalnız senin
rızânı istiyorum. Benden râzı olup olmadığını da bilmiyorum" dedi.


Bu sırada bir ses duydu.
"Üzülme, sen âhirette meleklerin bile imreneceği bir makamda
bulunacaksın." diyordu.


Râbia tekrar efendisinin evine döndü. Günlük hizmetleri yerine getirir,
akşama kadar ayakta dururdu. Bununla beraber her gün oruçlu olur,
geceleri de Allahü teâlâya ibâdet ve tâatle geçirirdi. Bir gece efendisi
uyandığında Râbia'nın odasından sesler geldiğini işitti. Pencereden
bakınca, Râbia'nın, secde ettiğini, Allahü teâlâya şöyle yalvardığını
duydu. Diyordu ki:


"Ey Rabbim! Benim arzumun senin emrine uymak olduğunu biliyorsun. Benim
saâdetim senin huzûrunda bulunmaktır. Eğer elimden gelse, sana
ibâdetten, bir ân geri kalmam. Fakat ev sâhibimin hizmetinde bulunduğum
için ona hizmet ediyorum ve sana gereği gibi ibâdet edemiyorum..."


Ev sâhibi, bunları duydu. Ayrıca, Râbia'nın başı üstünde bir kandil
bulunduğunu, kandilin bir yere asılı olmadan havada durduğunu, odanın o
kandilin nûru ile aydınlandığını gördü ve hayretten dona kaldı.
"Artık Râbia köle olamaz!" diyordu.


Sabaha kadar uyuyamadı. Sabah olunca hemen Râbia'yı çağırdı ve dedi ki:
"Artık serbestsin. Dilediğini yap. Ama burada kalırsan ben sana hizmet
ederim."
Râbia;
"Gideyim." dedi.
Oradan ayrılıp küçük bir eve yerleşti. Bütün vakitlerini ibâdetle
geçirir, bir gün ve gecesinde bin rekat namaz kılardı. Kefenini dâimâ
yanında taşır, namaz kılacağı zaman onu serer, üzerine secde ederdi.
Kefeni yanında olmadan gezdiğini, kefenini beraberine almadan
konuştuğunu kimse görmedi. Süfyân-ı Sevrî ve Hasan-ı Basrî, ondan feyz
alırlardı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:36 pm

Peygamber isen mucize gösteresin
Hazret-i Ebû Bekr önceleri tüccâr idi. Sefer ve ticâret yapardı. Ekserî
Şâma giderdi. Seferde iken, bir gece rü'yâ gördü ki, gökden ay inip,
kucağına girdi. Ebû Bekr, iki eliyle onu kucakladı ve sînesine basdı.
Uyandı. Yemlîhâ adında meşhûr bir râhib var idi. Ona varıp, rü'yâsını
ta'bîr etdirdi. Râhib dedi ki,
- Sen nerelisin?
Ebû Bekr dedi;
- Arz-ı Hicâzdanım.
Tekrâr sordu:
- Ne iş yaparsın.
Ebû Bekr,
- Tüccârım, dedi.
Râhib dedi ki,
- Yâ Arabistanlı kişi. Bu rü'yâda, sana büyük müjdeler vardır. Ta'bîrini
ister isen, ücretini ver, dedi.
Ebû Bekr 'radıyallahü anh' oniki dînâr çıkarıp, verdi.
Râhib dedi ki:
- O ay ki, gökden sana indi. Âhır zemân Peygamberidir. Yakınlarda zuhûr
edecekdir. Sen Onun hayâtında iken vezîri olursun. Sonra halîfesi
olursun. Yâ Arabistanlı kişi. Eğer ben sağ iken, Ona yetişir isen, bana
haber ver. Ona varıp, buluşayım. Eğer ben dünyâdan gitmiş isem, selâmımı
ona ulaşdırırsın. Ben Onun dînine girdim ve ümmetinden oldum. Beni
âhıretde şefâ'atinden unutmasın.
Hazret-i Ebû Bekr 'radıyallahü teâlâ anh',
- Bana bir mektûb ver, dedi.
Râhib, oniki satır bir mektûb yazıp, Ebû Bekre 'radıyallahü anh' verdi. O
mektûbun mevzû'u şu idi.
(Esselâmü aleyke yâ Muhammed bin Abdüllah el Mekkî el Medenî el tehamî,
salevâtullahi teâlâ aleyke ve selleme. Hakîkaten sen âhır zemân
Peygamberisin! Ve Rabbilâlemînin Resûlisin. Bu mektûbu Ebû Bekr bin Ebû
Kuhâfe ile sana gönderdim. Ma'lûm ola ki, ben sana îmân getirdim ve sana
ümmet oldum. Ebû Bekr bana gelip, rü'yâsını ta'bîr etdirdi. O rü'yâ
delâlet eder ki, Ebû Bekr senin vezîrin olur, sonra halîfen olur. Eğer
ben sağ olup, hazretine yetişirsem, gelip önünde gâzâ ve cihâd ederim.
Eğer yetişmezsem, âhıretde beni şefâ'atinden unutmayasın) diye mektûbu
temâm etmişdir.
Hazret-i Ebû Bekr 'radıyallahü anh'; ey rü'yâyı ta'bîr eden kişiye:
- Eğer ta'bîr etdiğin gibi olursa, yüz altın dahi bende senin emânetin
olsun, dedi.
Şâm seferini bitirip, Mekaaae geldi. Bu hâdiseden oniki sene geçdi. Hak
sübhânehü ve teâlâ, hazret-i Muhammede 'sallallahü aleyhi ve sellem'
vahy eyledi. Bir gece o büyük Peygamber, Ebû Kubeys dağına çıkıp, gece
yarısında dedi ki: Allahü teâlâya da'vet edenin da'vetini kabûl ediniz.
Lâ ilâhe illallah, deyiniz. Ebû Bekr, serîr üstünde yatıyordu.
Söylenilenleri işitdi. Eşhedü en lâ ilâhe illallah. Ve eşhedü enne
Muhammeden Resûlullah. Birkaç gün sonra, Mekke sokaklarında, hazret-i
Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' ile buluşdu.
Hazret-i Fahr-i âlem ona dedi ki:
- Ne olaydı, islâma geleydin.
Ebû Bekr 'radıyallahü teâlâ anh' dedi ki:
- Yâ Muhammed 'sallallahü aleyhi ve sellem'! Peygamber isen mu'cize
gösteresin.
Hazret-i Resûl-i ekrem 'sallallahü aleyhi ve sellem', Ebû Bekrin göğsüne
mubârek ellerini dayayıp, şöyle dıvâra yaslayıp, dedi ki,
- Sana o mu'cize yetmez mi ki, o rü'yâyı gördün. Yemlîhâ râhibe ta'bîr
etdirdin. O zemândan on iki yıl geçdi. Ta'bîr edene on iki dînâr verdin
ve yüz dînâr dahâ va'd etdin. Rü'yâyı ta'bîr eden, on iki satır bir
mektûb yazıp, sana emânet verdi. Bunları bir-bir görüp, muttalî olup,
mektûbda yazılan şudur, şudur deyip, takrîr buyurdular.
Ebû Bekr 'radıyallahü teâlâ anh' işitip, parmak kaldırıp,
- (Eşhedü en lâ ilâhe illallah. Ve eşhedü enne Muhammeden Resûlullah).
Ya'nî sen, o Peygambersin ki, Yemlîhâ râhib senden haber verdi, dedi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:42 pm

PEKİ ÖYLE OLSUN

Bir gün içkiye mübtelâ olan bâzı gençler, torbalarına içki şişeleri
koyarak, kıra içki içmeye gidiyorlardı. Giderken, Hasan Sezâî'nin
dergâhının önünden geçmeleri îcâbetti. Sezâî Efendi onları görerek;

"Evlâtlar, nereye gidiyorsunuz. Torbaların içindeki şişelerde ne var?"
diye sordu.

Gençler, mûziplik olsun diye ve hâllerini gizlemek için gülerek;

"Efendi baba! Kıra gezmeye gidiyoruz. Şişelerimizde de şerbet var."
dediler.

Hasan Sezâî tebessüm edip;

"Peki öyle olsun." buyurdu.

Gençler ayrılıp gittiler. Kıra vardıklarında sofralarını kurdular.
Şişelerindeki içkiyi içmeye başladıklarında hepsi birden çok şaşırdı.
Çünkü şişelerin içindeki içkilerin hepsi şerbet olmuştu. Sonra yolda
Sezaî Efendi ile karşılaştıklarını ve konuşmalarını hatırladılar. Bu
hâlin, o büyük zâtın bir kerâmeti olduğunu anlayıp, tövbe ettiler, artık
bir daha içki içmediler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:42 pm

Paylaşılamayan velî

Mar'uf-ı Kerhi Hazretlerini sadece Müslümanlar değil, Hıristiyanlar da
çok sever. Bir defasında bunlardan biri gelir, 'çocuk sahibi olabilmek'
için dua ister. Büyük veli bir fırsatını bulup onu zarif bir şekilde
İslâm'a davet eder.
Adam;
- İyi ama, ben buraya din değiştirmeye gelmedim ki. İstediğim sadece bir
evlad, der.
Veli;
- Allah sana hayırlı bir evlad nasip etsin. Onun elinden imana gelesin,
diye dua eder.
Çok geçmez, adamcağızın çok akıllı bir oğlu olur. Okul çağı gelince onu
kilise mektebine gönderir. Rahip ilk gün teslisi anlatır ama çocuk bir
tuhaf olur.
Çocuk;
- Hayır! kalbim daralıyor, dilim söylemiyor, der.
Rahip;
-Tamam, bunları sonra konuşuruz. Şimdi alfabeye geçelim. Haydi bana
harfleri oku,der.
Çocuk bir şiir okur ki ilk beyit elif, beyle başlar son beyit lamelif,
ye ile biter. Her mısra Allahü teâlânın sıfatlarını ve Muhammed
Aleyhisselamın meziyetlerini anlatır ki sanatlarla doludur. Çocuk,
alfabeyi bitirip devam eder.

"Ağlatan, güldüren, öldüren, dirilten Allah'a yemin ederim ki
O'nun kapısından başkasına giden mutlaka zarar etti
Ondan başkasından ne zarar gelebilir, ne fayda
Kul isyan eder, örter âliyyul âlâ."

Rahip bu sözleri söyleyeni değil söyleteni arar ve doğruyu bulur.
Çocuğun babasını da İslâm'a davet eder. Adamcağız itiraz etmez zira
yıllar evvel Şeyh Ma'ruf'un ettiği dua kulaklarında çınlamaktadır.

Ma'ruf-i Kerhi Hazretleri ölümü yaklaştığında vefakâr talebesi Sırrıyî
Sekati'ye döner ve
- Ben ölünce üzerimdeki gömleği fakirlere ver, der.

Biliyor musunuz zaten bütün serveti o gömlektir. Hasılı bu âlemden
geldiği gibi gider.

Mübarek kimseyi kırmaz ve herkese insanca muamele eder. Bu yüzden onu
herkes sever. Komşuları cenazesini paylaşamazlar. Hıristiyanlar ve
Yahudiler de gelir onu kendi mezarlıklarına defnetmeye kalkışırlar.
Ancak tabutu yerinden bile oynatamazlar, halbuki Müslümanlar el
attığında naaş tüy gibi hafifler ve kuş gibi uçar. Orada bulunanlar
topyekün müslüman olurlar.
















__________________
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:42 pm

Papaz ve Hz.Ali (r.a.)
Hz. Ali r.a. ordusu ile harbe gitmekteyken uğradığı son bir kaç konak
yerinde su bulamaz. Sonunda bir kilise görür ve o yana yönelirler.
Kiliseye varır su isterler. Kilisedekiler:
-10 mil uzakta su var.
Hz. Ali r.a.
- Oraya gitmeye gerek yok şurayı kazın.
İşaret edilen yer kazılır. Büyük bir taş ortaya çıkar. Uğraşırlar
uğraşırlar değil taşı kaldırmak oynatamazlar bile.
Hazret-i Ali r.a. gelir. Mübârek parmaklarını taşın altına sokarlar,
sanki bire tüy misali kalkar. Taşın kalkmasıyla beraber saf, tatlı ve
soğuk bir su fışkırır. Sevinç ve şükürle sular içilir, kaplar dolar
Kilisenin Papazı diğer kilisedekiler uzaktan onları seyretmektedirler,
durumu görünce, Sevinç içinde Hz. Ali'nin huzûruna gelir ve sorarlar::
-Peygambermisiniz?. Yoksa...
-Hayır ben peygamber değilim, ama son peygamberin dâmâdı ve halifesiyim!

Papaz hemen kelime-i şehâdet getirerek Müslüman olup şöyle der:
-Ey mü'minlerin emiri! Bu kiliseyi, bu taşı kaldıran zâtı bekleyip
görmek için yapmışlardır. Kitaplarımızda yazar, büyüklerimiz anlatırdı;
burada bir kuyu vardır. Üzerindeki taşı peygamber veya onun Halifesi
kaldırabilir. Bu taşı sizin kaldırdığınızı görünce, yıllardır beklediğim
arzuya kavuştuk.
Hazret-ü Ali buyurdu ki:
-Allahü teâlâya hamd olsun!

Ve râhib orduya katılıp, şehit olmak saâdetine kavuşur...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:42 pm

Padişah ve Genç

Olay Peygamberimizden çok önce gçer. Zamanın birinde insanların
kendisine taptığı bir padişah ve onunda bir sihirbazı vardı. Sihirbaz
bir gün:
- Padişahım, artık ihtiyarladım. Bana bir genç verseniz de ona sihir
öğretsem.
Padişah ona bir genç buldurur ve yollar. Gençin eviyle sihirbazın evi
arasında bir rahip yaşamaktadır. Genç zamanla ona da uğramaya başlar.
Sohbetederler. Rahibin anlattığı hoşuna gider ve arkadaşlıkları devam
eder ve genç onun dinine girer. O'nunla beraber olduğu müddetçe zamanın
nasıl geçtiğini anlamaz ve dolayısıyla hep geç kalır. Sihirbaz da kızar,
kızmakla kalmaz dövmeye de başlar.
Genç durumu sonunda rahibe de iletir.Rahip:
- Sihirbazdan korktuğunda, "Evimizdekiler alıkoydu", ailenden çekindiğin
zamanda "Sihirbaz bırakmadı" dersin. Bu hal üzerine epeyi zaman gidip
gelir genç. Bir gün önünü yırtıcı bir hayvan keser ve kendi kendine:
- Sihirbaz mı daha üstün, yoksa rahipmi bugün öğreneceğim.
Bir taş alır ve:-
- Ya Allah, ihtiyarın işi, sana sihirbazın işinden sevimli ise şu
hayvanı öldürüver, der. Taşı atar ve vahşi hayvan ölür. Durumu olduğu
gibi rahibe anlatır. Rahip:
- Bugün sen benden üstün haldesin. Eğer bir belaya uğrasan, benim ismimi
söyleme..

Delikanlı bir çok hastalığa şifa verir hale gelir, körlerin gözlerini
açar. Padişahın kör bir arkadaşı da bunu duyar ve bir çok hediyeyle
beraber gencin yanına gelerek:
- Gözlerimi açarsan, bu hediyelerin hepsi senindir, der. Delikanlı:
- Ben kimseye şifa veremem. Şifayı ancak Allah verir. Eğer Allah'a iman
edersen, Allah'a dua ederim, O da sana şifa verir.
Hasta derhal iman eder. Gözleri açılır. O sevinçle hemen padişahın
yanına gider. Padişah sorar:
- Gözlerinin görmesini kim sağladı?
- Rabbim.
- Senin benden başka bir Rabbin mi var?
- Benim Rabbim de senin Rabbin de Allah'tır.
Hükümdar kızar, işin aslını öğrenen, delikanlının ismini alana kadar
işkence ettirir. Genç hemen huzura getirilir. Padişah:
- Sihrin körleri bile iyileştirecek seviyeye ulaşmış, herkese şifa
veriyormuşsun.
- Ben hiçbir derde şifa veremem, şifayı anacak Allah verir.
Padişah, delikanlıya da rahibin ismini verinceye kadar işkence eder.
Rahip huzura getirilir. Padişah:
- Dininden dön.
Rahip de teklifi rededer. Derhal başı kesilir. Delikanlı getirilir,
"Diniden dön" teklifini rededer. Padişah onu yakın adamlarına vererek:
- Onu falan dağa götürün, dağın tepesine çıkarın, dininden dönerse
serbest bırakın, yoksa aşağı atın, der.
Yola girerler. Uzun ve yorucu bir günün sonunda dağın tepesine
ulaşırlar. Genç:
- Allahım, nasıl dilersen beni onlara karşı sen koru, diye dua eder.
Dağ sarsılır. Delikanlının dışında hapsi yuvarlanıp gider. Delikanlı
döner Padişaha gelir. Hükümdar sorar:
- Seninle beraber gidenlere ne oldu?
- Allah beni onlara karşı korudu.
Padişah bu sefer onu bir başka gruba teslim etti ve:
- Bunu bir gemiye bindirin, denizin ortasına getirin ayağına taş
bağlayın, dininden dönerse serbest bırakın, yoksa denize atın, der.
Genç:
- Allahım, nasıl dilersen beni onlara karşı sen koru, diye dua eder.
Gemi onlarla beraber alt üst olur. Delikanlının dışında hepsi boğulur.
Döner. Padişah:
- Seninle beraber gidenlere ne oldu?
- Allah beni onlara karşı korudu. Sana emrettiğimi yapmadıkça beni
öldüremezsin.
- Nedir o?
- Halkı, geniş bir meydana toplayacaksın, beni de hurma dalına
asacaksın. Sonra ok torbamdan bir ok al, yayın tam ortasına yerleştir,
daha sonra bağırarak "Delikanlının Rabbi olan Allah'ın adı ile" de,
sonra at. Sen, böyle yaptığın takdirde beni öldürebilirsin, dedi.

Halk meydana toplanır. Denildiği şekilde yapılır. Ok atılır. Delikanlı
ruhunu teslim eder. bütün bunlara şahit olan halk:
- Delikanlının Rabbine iman ettik, derler.
Padişahın adamları gelerek:
- Çekindiğin oldu, halk iman etti. Padişah:
- Hemen hendekler açın. İçinde ateşler yakın. Kim dininden dönmezse
ateşe atın.
Emir yerine getirilir. Sonunda kucağında çocuğu ile birlikte bir kadın
gelir, ateşe düşmemek için bir an durur, sendeler.
Kucağındaki çocuk dile gelir:
- Ey anneciğim sabret. Çünkü hak din üzerinesin.
...ve çocuğun konuşmasıyla beraber....
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:42 pm

Hz. Büreyde (r.a.) anlatıyor:

Resûlullah (s.a.s.)'a, Mâiz İbnu Mâlik el-Eslemî (r.a.) gelerek:
- Ey Allah'ın Resûlü, ben nefsime zulmettim, zinâ fazihasını işledim,
beni temizlemeni istiyorum" dedi. Resûlullah (s.a.s.) onu reddetti ,
geri çevirip meselenin üzerine gitmedi..


Ancak Mâiz ertesi gün tekrar geldi. Yine:
- Ey Allah'ın Resûlü, ben zinâ fazihasını irtikab ettim!" diye ikinci
sefer itirafta bulundu. Adamı ikinci sefer geri çeviren Resûlullah
(s.a.s.) adamın kavmine birisini yollayarak:
-Onun aklında bir noksanlık biliyor musunuz, normal bulmadığınız bir
davranışına rastladınız mı?, diye tahkik ettirdi.
Ancak hep beraber:
-Biz onu gördüğümüz kadarıyla, aramızdaki sâlih kişilere denk akıl
sahibi biliyoruz" dediler.


Mâiz üçüncü sefer müracaatta bulundu. Hz. Peygamber (s.a.s.) onlara yine
birini göndererek adam hakkında sordurdu. Yine ne kendinde, ne aklında
bir kusur olmadığını söylediler.

Adam dördüncü sefer müracaat edince, ona bir çukur kazdırdı.
Taşlanmasını emretti ve taşlandı.

Gâmidiye adında bir kadın da gelerek:
- Ey Allah'ın Resûlü, beni niye reddediyorsun. Görüyorum ki, beni de
Mâiz gibi geri çevirmek istiyorsun. Allah'a kasem olsun ben hamileyim
de!, dedi.
Hz. Peygamber (s.a.s.):
-Öyle ise hayır. Sen git ve çocuğu doğurunca gel,dedi.


Kadın gitti çocuğu doğurunca, bir beze sarılmış olarak çocukla geldi.
-İşte çocuk, doğurdum!,dedi.
Resûlullah (s.a.s.):
-Git, sütten kesinceye kadar emdir, sonra gel!" buyurdu.


Kadın gitti, o çocuğu sütten kesince çocukla birlikte geldi. Çocuğun
elinde bir ekmek parçası vardı.
-Ey Allah'ın Resûlü, işte çocuk, sütten kestim, yemek de yedi" dedi.

Resûlullah (s.a.s.) çocuğu alıp, Müslümanlardan birine teslim etti.
Sonra bir çukur kazılmasını emir buyurdu. Göğsüne kadar derinlikte bir
çukur kazıldı. Bundan sonra halka taşlamalarını emretti. Herkes taşladı.
Hâlid İbnu Velid (r.a.) elinde bir taş ilerledi, başına attı. Kan
yüzüne fışkırmıştı, kadına küfretti. Resûlullah (s.a.s.) Hâlid'in kadına
küfrettiğini işitince:
-Ey Hâlid ağır ol!, dedi ve ilâve etti:
- Nefsimi kudret elinde tutan Zât-ı Zülcelâl'e kasem olsun, bu kadın
öyle bir tevbe yaptı ki, şâyet alış-verişte sahtekârlık yapanlar aynı
tevbe ile tevbe yapsalardı, onların bile mağfiretine yeterdi !

Sonra Resûlullah (tekfın) emretti. Kadının üzerine namaz kıldırdı ve
defnedildi.
















__________________
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:43 pm

Derviş Olduğun İçin

Sultan Mahmûd Gaznevî, bütün Asya'ya hâkim olduğu zamanda, Harkân
şehrine yakın gelmişti. Adamlarından bir kaçını, Harkân'a Şeyh
Ebü'l-Hasan-ı Harkânî hazretlerinin huzûruna göndermiş ve Şeyh
hazretlerini yanına çağırmıştı. Şeyh hazretleri buna karşılık, bir özür
beyân ederek gitmek istemediler. Durum, Mahmûd Gaznevî'ye bildirilince,
- Haydi kalkınız! Zîrâ o, bizim sandığımız kimselerden değildir. Biz ona
gidelim, dedi. Sonra kendi elbisesini Kâdı İyâd'a giydirdi ve kendisi
de silâhtar olarak, Kâdı İyâd'ın yanında Ebü'l-Hasan-ı Harkânî'nin evine
girdi. Mahmûd Gaznevî selâm verince, Ebü'l-Hasan hazretleri selâmını
aldı. Fakat ayağa kalkmadı. Mahmûd Gaznevî, Ebü'l-Hasan-ı Harkânî'ye;
- Sultan için neden ayağa kalkmadınız?diye sorunca, Ebü'l-Hasan, Sultan
Mahmûd'a;
- Mâdem ki seni öne geçirmişler, yanıma gel bakalım, dedi. Soruya o ânda
cevap vermediler.
Sultan Mahmûd Gaznevî, Ebü'l-Hasan-ı Harkânî'ye;
- Bâyezîd-i Bistâmî nasıl bir zât idi? diye sordu.
Ebü'l-Hasan-ı Harkânî:
- Bâyezîd, öyle kâmil bir velî idi ki, onu görenler hidâyete kavuşurdu.
Allahü teâlânın râzı olduğu kimselerden olurdu, diye cevap verdi.
Sultan Mahmûd bu cevâbı beğenmedi ve;
- Ebû Cehl, Ebû Leheb gibi kimseler, Fahr-i kâinâtı, Server-i âlemi nice
kere gördüler. Fakat hidâyete gelmediler. Hâl böyle olunca, Bâyezîd'i
görenlerin hidâyete geldiklerini nasıl söylüyorsun? dedi.
O, Resûlullah efendimizden daha yüksek mi ki, iki cihânın efendisini,
üstünlerin üstünü olan Allahü teâlânın sevgili Peygamberini gören,
küfürden kurtulamadı da, Bâyezîd'i görenler mi kurtulur demek istedi.
Ebü'l-Hasan;
- Ebû Cehl ve Ebû Leheb gibi ahmaklar, Allahü teâlânın sevgili
Peygamberini, insanların en üstünü olan hazret-i Muhammed (s.a.v) olarak
görmediler. Ebû Tâlib'in yetimi, Abdullah'ın oğlu olarak gördüler. O
gözle baktılar. Eğer, Ebû Bekr-i Sıddîk gibi bakarak, Resûlullah olarak
görselerdi, eşkıyâlıktan, küfürden kurtulur, onun gibi kemâle
gelirlerdi, buyurdu.
Sultan Mahmûd Han bu cevâbı çok beğendi. Din büyüklerine olan sevgisi
arttı. Sultan Mahmûd;
- Bana nasîhat ediniz, deyince
Ebü'l-Hasan-ı Harkânî;
- Şu dört şeye dikkat et: Günahlardan sakın, namazını cemâatle kıl,
cömert ol, Allahü teâlânın yarattıklarına şefkat göster, dedi.
Sultan Mahmûd;
- Bana duâ buyurun, deyince,
Ebü'l-Hasan-ı Harkânî;
- Ey Mahmûd, âkıbetin makbûl olsun,dedi.
Bunun üzerine Sultan Mahmûd, Ebü'l-Hasan-ı Harkânî'nin önüne bir kese
altın koydu. Buna karşılık Ebü'l-Hasan, sultânın önüne arpa unundan
yapılmış bir yufka ekmeği koydu. Sultan ekmekten bir lokma aldı. Fakat
lokmayı yutamadı. Bunun üzerine Ebü'l-Hasan hazretleri;
- Bir lokma ekmeği yutamıyorsun. İster misin, şu bir kese altın bizim de
boğazımızda dursun? Biz paralarla olan alâkamızı kestik. Şu altınları
önümden alınız, dedi. Sultan, Ebü'l-Hasan'ın paraları almasını çok
istedi ise de, kabûl etmeyince, ondan bir hâtıra istedi. Ebü'l-Hasan
hazretleri ona hırkasını verdi.
Sultan Mahmûd giderken, Ebü'l-Hasan ayağa kalktı. Bunun üzerine Sultan
Mahmûd;
- Geldiğim zaman hiç iltifat etmemiştin, fakat şimdi ayağa kalkıyorsun. O
hâl niye idi? Bu ikrâm nedir? diye sordu.
Ebü'l-Hasan-ı Harkânî hazretleri;
- Buraya pâdişâhlık gururu ile beni imtihan için geldin. Şimdi ise
dervişlik hâliyle gidiyorsun ve dervişlik devletinin güneşi üzerinde
ışıldamaya başladı. Önce gurur içinde olduğundan dolayı ayağa kalkmadım.
Fakat şimdi derviş olduğun için ayağa kalkıyorum." dedi.

Sultan, sonra gazâya gitmek üzere Harkân'dan ayrıldı. Sevmenât'a geldi.
İçine mağlûb olma korkusu düştü. Birden atından inip, bir köşede
Ebü'l-Hasan hazretlerinin hırkasını eline alıp;
- Yâ İlâhî! Şu hırkanın sâhibinin yüzü suyu hürmetine, şu kafirlere
karşı bizi muzaffer kıl. Ganimet olarak ele geçireceğim her şeyi
dervişlere vereceğim, diye duâ eder etmez, düşman tarafında bir
toz-duman ortaya çıktı. Düşmanlar, bu toz-duman içinde birşey
görmiyerek, kılıçlarını birbirlerine vurdular ve kendi kendilerini
öldürdüler. Sağ kalanları dağılıp gitti. O akşam Sultan Mahmûd,
rüyâsında Ebü'l-Hasan-ı Harkânî hazretlerini gördü. Ebü'l-Hasan-ı
Harkânî, Sultan Mahmûd'a;
- Allahü teâlânın dergâhında, hırkamızın yüzü suyu hürmetine zafer
kazandın. Eğer o anda isteseydin, kâfirlerin hepsinin müslüman olmasını
sağlayabilirdin." buyurdu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:43 pm

Örtüyü Kaldırmasaydın


Bir gün Ebû Saîd, Ebü'l-Hasan-ı Harkânî hazretlerinin yanına büyük bir
kalabalıkla ziyâret için gelmişti. Hizmetçi kadın, arpadan yapılmış
birkaç adet ekmeği, bir sepet içinde Ebü'l-Hasan-ı Harkânî'nin yanına
getirdi. Ebü'l-Hasan hazretleri o kadına;
- Şu ekmeklerin üzerine bir örtü ört ve oradan istediğin kadar ekmek
çıkar,diye tenbih etti.
Kadın denileni yaptı ve kalabalık bir halk topluluğuna, durmadan örtünün
altından ekmek çıkardı. Fakat ekmekler bitmiyordu. Bir süre sonra kadın
örtüyü kaldırınca, sepetin içinde hiçbir şey kalmadığı görüldü. Bunun
üzerine Ebü'l-Hasan hazretleri;
- Şâyet örtüyü kaldırmasaydın, kıyâmete kadar bunun altından ekmek
çıkarıp duracaklardı,buyurdu."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:43 pm

ÖMER'E GELİN OLMAK
Hazret-i Ömer r.a. Halife.. Her zamanki tedbili kıyafet haliyle..
Gece... Medine sokaklarını dolaşıyor dolaşıyor... Karanlık gece... Bir
evin önünden geçmekte... Evden sesler gelmekte... Acaba ne oluyordu?
Durdu. Kulak kabarttı. Dinlemeye başladı. Bir anne ve kızı.
Anne:
-Kızım, yarın satacağımız süte su karıştır!
-Anne, Halife süte su karıştırmayı yasak etmedi mi?
-Kızım, gecenin bu saatinde Halifenin nereden haberi olacak, O şimdi
yatağında uyuyor.
-Anne! Anne! Halife uyuyor, haberi olmaz diyorsun! Herşeyi bilen, gören
ve herşeye kâdir olan Allahü teâlâ bizi görüyor, hâlimizi biliyor!
Hilemizi insanlardan gizleyebiliriz, fakat herşeyi bilen ve gören
Allah'tan nasıl gizlersin?

Hazret-i Ömer, bu kızın güzel ahlâkına çok hayran kaldı. Bu durumu
hanımına da anlattı. Sonra da , o kızı oğlu Âsım'a nikâh etti. Kız
Ömer'e gelin oldu.

Ömer'e gelin olmak o kadar kolay ki... Allah'ın her şeyi bildiğini ve
gördüğünü bilmek, ondan bir şey gizlenemeyeceğini idrak etmek ve o hal
ile yaşamak o kadar o kadar kolay ki...
Gelin olunacak Ömer'mi, her devirde bir Ömer bulunur, yeterki o güzel
ahlak olsun. Ömer bulur Ömer'e buldurulur...
















__________________
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:43 pm

Hz. ÖMER'E NEDEN FARUK DENDİ
Bir münâfık ile bir yehûdî, bir husûsda anlaşamadı. Yehûdî da'vâyı
hâlletmek için, Sultân-ı Enbiyâ hazretlerinin meclis-i şerîflerine
gelmek istedi. Münâfık da yehûdîlerin re'îsi Ka'b bin Eşrefe gitmek
istedi. Sonunda, Resûlullahın 's.a.v.' katına geldiler. Da'vâyı yehûdîye
hükm buyurdular. Münâfık o hükme râzı olmayıp, hazret-i Ömerin 'r.a.'
huzûruna da'vâyı halletmesi için geldiler. Yehûdî, mâcerâ ve da'vâyı
hazret-i Resûlullahın huzûruna varıp, Resûlullah hazretlerinin kendisine
hükm eylediğini, münâfıkın ise buna râzı olmadığını anlatdı. Hazret-i
Ömer 'r.a.' o münâfıkdan, anlaşmazlığı süâl buyurdular ki,
- Bu yehûdînin anlatdığı gibi midir.
Münâfık,
- Evet, öyledir. Ammâ ben Peygamberin hükmüne râzı olmayıp, geldim ki,
sen hükm edesin, dedi.
Hazret-i Ömer 'radıyallahü teâlâ anh' buyurdu:
- Siz yerinizde durunuz. Gelip, sizin için hükm edeceğim.
Varıp, evlerinden kılıncını aldı. Geldi ve münâfıkın boynunu vurdu.
Buyurdu ki:
- Allahü teâlânın ve Resûlünün hükmüne râzı olmıyan kimseye ben böyle
hükm eylerim.

O vakt, Cebrâîl aleyhissalâtü vesselâm âyet ile gelip, hazret-i Ömere
'r.a.' hak ile bâtıl arasını ayırt etdi demek olan Fârûk lakabı verildi.
Âyet-i kerîme budur:
(Şu kimseleri görmezmisin, sana ve senden öncekilere indirilen kitâblara
inandıklarını zan ederler. Muhâkeme olunmak için tâgûta gitmek
isterler..)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:43 pm

Ömer'in Müslüman Oluşu
Bir perşembe gecesi, Habîb-i ekrem 's.a.v.', Ömer 'r.a.' hakkında düâ
etdi. Düâsı kabûl oldu.
Buyurdular ki,
- Yâ Rabbî! Şu iki kişiden hangisi sana sevgili ise dîn-i islâmı onun
ile azîz eyle. Ömer bin Hattâb veyâ Amr bin Hişâm.

Ertesi gün, Kureyşin büyükleri Haremde toplandılar.
- İşbu Ebû Tâlibin yetîmi Muhammed Mustafâ 's.a.v.' zuhûr edip, âbâ ve
ecdâdımızın dînini ibtâl etdi. Putlarımız için, fâide ve zarar vermez
diye kötüledi. Gayretine dokunmuyor mu ki, yâ Ömer, bu denli kudret ve
heybetin, izzet ve satvetin var iken, putlara yardım etmeyi, onu
öldürmeği düşünmüyor musun, diye tahrîk etdiler.

Hazret-i Ömerin câhiliyye damarı kalkdı. Sonu kötü olan bir gayretle,
kılıncını takındı. Resûlullah 's.a.v.' hazretlerini öldürmeğe giderken,
Benî Zühreden Nu'aym 'radıyallahü teâlâ anh' hazretlerine rastladı.
- Yâ Ömer, nereye gidersin dedikde, cevâb verip,
- Şu Kureyşin büyüklerine ahmak diyen ve putlarımıza bâtıl diyen,
Muhammedi katl etmeğe gidiyorum, dedi.
Nu'aym 'radıyallahü teâlâ anh' dedi ki,
- Yâ Ömer! Hayret edilecek bir işe yeltenirsin. Başa çıkamıyacağın
sevdâya düşmüşsün. Eğer bu işi başarırsan, Benî Hâşim ve Benî Zühre seni
sağ koyacaklarını mı sanıyorsun. Yürü var, işine git, deyince,
Ömer 'radıyallahü teâlâ anh' dedi ki,
- Yâ Nu'aym! Yoksa sende mi, Muhammedin dînine girdin. Eğer öyle ise,
evvelâ seni katl edeyim.
Nu'aym hazretleri dedi:
- Muhammedin dînine sâdece ben mi girdim, sanırsın. Kız kardeşin ve
enişten de girmişlerdir.
Ömer, bu haberi işitince, gadabı dahâ fazla olup, nereden ma'lûm onların
müslimân oldukları, dedi.
Nu'aym dedi:
- Eğer inanmaz isen, kız kardeşinin evine var. Bir koyunu kendi elin ile
boğazla, pişirsinler. Onlar senin boğazladığın koyunu yimezler ise, o
zemân bilmiş olasın ki, onlar islâm dînine girmişlerdir.
Hazret-i Ömer 'radıyallahü teâlâ anh' o tehevvür ile gidip, kapılarına
vardı. İçeriden kulağına bir ses geldi. Dikkat ile dinledi. Anladı ki,
okudukları kelâm, hiç insan sözüne benzemez. Meğer o vakt Tâhâ sûresi
nâzil olup; hazret-i Fahr-i kâinât aleyhi efdalüttehıyyât, muhâcirînden
Habbâbı 'radıyallahü anh' onlara göndermişdi. Onlara, o sûrenin
âyetlerini ta'lîm ediyordu. O vakt, bunlar hazret-i Ömerin korkusundan,
kapıyı bağlamışlardı. Ta'lîm ile meşgûl iken, hazret-i Ömer kapı
ardından dinledi. Dinledikçe, istidâdlı kalblerine, ezelî olan kelâmın
rahmânî nûrları gelmeğe başlayıp, şeytânî küfr zulmeti mahv olmağa
başladı. Sabr etmeğe mecâli kalmayıp, kapıya eli ile vurdu. Kapı
bağlanmış idi. Dikkat kesildikleri gibi, içeride olanlar, korkularından
susdular. Habbâbı 'radıyallahü anh' gizlediler. Sûre-i kerîmeyi
saklayıp, kapıya bakdılar ki, gelen hazret-i Ömerdir 'r.a.'. Kılıncı
yanında, heybetle ve satvetle gelmiş ki, yüzlerine bakmaz. Kız kardeşi,
- Hoş geldiniz deyip, içeri alıp, oturdular.
Gelmelerinden dolayı, yiyecek tedârik edip, koyun getirdiler. Hazret-i
Ömer 'r.a.' kalkıp, kendi boğazladı. Pişirdiler. Hazret-i Ömer, ezelî
kelâmın te'sîrinden mest olmuş, ne konuşmağa mecâli ve ne oturmağa sabrı
ve karârı var idi. Ne hâl ise, taâmı pişirip, ortaya getirdiler.
Hazret-i Ömer dedi, gelin berâber yiyelim. Her biri bir özr behâne edip,
yimediler. Kendileri de birkaç lokma aldılar. Dîn-i islâma girdiklerini
tahkîk edip, hayreti de çoğaldı. Taâmı [yiyeceği] kaldırdıkdan sonra,
süâl buyurdular ki;
- Okuduğunuz ne idi.
Onlar okuduklarını inkâr eylediler. Korkularından konuşmağa başladılar.
Hazret-i Ömer 'radıyallahü teâlâ anh' buyurdular ki,
- Bilmiş olunuz ki, ben Kureyş arasında kılınç bağlayıp, o da'vâ ile
geldim ki, varıp, Muhammedi katl edeyim. Yolda gelirken, sizin de
Muhammedül-emînin dînine girdiğinizi işitdim. Geldim ki, evvelâ sizi
katl edeyim. Sonra Muhammedi katl edeyim. Lâkin, kapıya geldim. Kulağıma
bir ses geldi. Dinledikce o kelâmın lezzeti bir hâl verdi ki, o kötü
fikr benden gidip, kalbime şevk ve muhabbet dolup, beni tedirgin eyledi.
Elbette inkâra mecâl vermeyip, getirin okuduğunuzu, dinleyelim, dedi.
Kız kardeşi ve eniştesi, bu sözü işitdiklerinde, sevindiler. Kalbi islâm
tarafına meyl etmişdir diyerek, dediler ki,
- Okuduğumuz, Allahü teâlânın ezelî olan kelâmıdır. Hak Sübhânehü ve
teâlâ, hazret-i Cebrâîl aleyhisselâm vâsıtası ile, Resûl-i ekrem
's.a.v.' hazretlerine indirmişdir. Dinlemek istersen, evvelâ gusl eyle.
Ondan sonra okuyalım, göresin.

Hazret-i Ömer 'r.a.' kalkıp, huzûr-ı kalb ile, gusl edip, gelip, kıbleye
dönüp oturdu. Kız kardeşi kalkıp, ta'zîm ve tekrîm ile, sûre-i şerîfi
eline alıp, (Bismillahirrahmânirrahîm). (Tâhâ ...) diye okumağa başladı.
Nazm-ı şerîfin fesâhat ve belâgatinden, kalbi çok yumuşadı. (Ben o
Allahım ki, benden başka ibâdete müstehak ilâh yokdur. O hâlde yalnız
bana ibâdet et ve beni hâtırlaman için nemâz kıl) meâlindeki Tâhâ
sûresinin 14.cü âyetine gelince, Kur'ân-ı kerîmin nûru kalbine
nûrâniyyet verip, Kur'ânın eseri açığa çıkıp, küfr ve şekâvet zulmeti
gitmeğe başladı. Dedi ki, beni, iki cihânın fahri, Muhammed Mustafâ
's.a.v.' hazretlerinin huzûruna ulaşdırın. O sırada Habbâb bin Erat,
perde arasından dışarı çıkıp, dedi ki,
- Yâ Ömer, müjdeler olsun sana ki, Allahü teâlâya, Resûlullah
'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' hazretlerinin etdiği düâsı, senin
hakkında, kabûl oldu. Allahü teâlâya hamd olsun.
Sevinerek, önüne düşüp, hazret-i Sultân-ı Enbiyânın olduğu eve götürdü.
Bütün Eshâb-ı güzîn 'rıdvâaaaaahi teâlâ aleyhim ecma'în', hazret-i
Ömerin geldiğini görünce, hazret-i Fahr-i kâinâta haber verdiler.
- Bırakın gelsin. Başında devlet var ise îmâna gelir, buyurdu. Hazret-i
Ömer 'radıyallahü teâlâ anh' hazret-i Peygamberin 'sallallahü teâlâ
aleyhi ve sellem' mubârek nûr cemâlini müşâhede ile müşerref oldu.
Resûl-i ekrem hazretleri buyurdular ki,
- Yâ Ömer, dahâ küfr ve şekâvetden vazgeçmek yok mu?
Hazret-i Ömer, Peygamberin mubârek cemâline nazar edip, kelâmını duyup,
nazarlarına kavuşunca, hemen karârsız kalmayıp, yüksek dergâhlarına yüz
sürüp, sonra,
- Yâ Resûlallah, hiç şek ve şübhe kalmadı. Hak Peygambersin. Bana îmânı
arz eyle, dedi.
(Eşhedü en lâ ilâhe illallah. Ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve
Resûlüh) deyip, şecere-i îmânı [îmân ağacını] temîz kalbine dikdi. Cümle
Eshâb-ı güzîn 'rıdvâaaaaahi teâlâ aleyhim ecma'în' tekbîr getirip,
sürûr-ı kalb ile, hazret-i Ömer ile kucaklaşıp, boynuna sarıldılar.
Allahü teâlâ hazretlerine hamd ve senâ eylediler. Resûlullah 's.a.v.'
buyurdu;
- Su getirdiler. Hazret-i Ömer 'radıyallahü teâlâ anh' temizlenip, gusl
eyledi. Ona Kur'ân ta'lîm buyurdular. Kalbini îmân nûru ile doldurdular.
Nemâzı ve diğer dîni erkânı ta'lîm eyledi. Hazret-i Ömer onları gördü
ki, mağara gibi gizli bir yerde dururlar.
Dedi ki,
- Yâ Resûlallah! Bu ne aaafiyetdir ki, bu mağarada ihtifâ buyurdunuz.
Se'âdet ile buyurdular ki,
- Müşriklerin mü'minlere ezâ ve cefâsından dolayı burada dururuz.
Hazret-i Ömer 'radıyallahü teâlâ anh' dedi ki,
- Onlar puta gündüz taparlar. Önünde âşikâre yer öperler. Niçin biz,
Hâlıka gizli taparız, yâ Resûlallah. Buyurun billahi varalım, biz de
Harem-i beyt-i şerîfde nemâzı âşikâre kılalım. Görelim, bize kim mâni'
olur.
Fahr-i âlem 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' kalkıp, Sahâbe-i güzîn
'rıdvâaaaaahi teâlâ aleyhim ecma'în' ile berâber, hazret-i Ömer
önlerinde, elinde yalın kılınç, Beyt-i şerîfe doğru yürümeğe başladılar.
Kureyş müşrikleri önlerinde, hazret-i Ömeri böyle gördüklerinde,
sevinip, dediler ki,
- Meğer Ömer bunların hepsini esîr etmişdir, ki getirip karşımızda
kırmak ister.
Yanlarına geldiklerinde, gördüler ki, hazret-i Ömer bunların herbirine
güzel muâmele edip, bunlar ile karışmış güle-güle söyleşip gelirler. Ebû
Cehl la'în bu hâli gördü. Müslimân olduğunu anladı.
- Âh! Gördünüz mü? Muhammed Ömeri de, kendi dînine döndürmüş. Ben size
demedim mi ki, sihrle Muhammed onu aldatır, kendine uydurur. Siz dediniz
ki, böyle olmaz. Eyvâh, gelin görelim, şimdi ne yapalım. Ve ona ne
söyliyelim. Yakınına geldiler. Hazret-i Ömer 'r.a.' kılıncı kaldırıp
dedi; (Nazm)
Durun ben geliyorum, bize kıyâma durun,
Genç, ihtiyâr, yaşlı hepsi, efendi köle olsun.
Dîn-i islâmı teblîg için, Allah gönderdi,
Bize Peygamber olan Muhammedi 'aleyhisselâm'.
Açığa çıkardı, güzel islâm dînini,
Putlar yıkıldı, kalmadı hükmleri.
Döndüm Hakka, bunun dînine girdim,
Ey Kureyş! Hepiniz avam ve has böyle bilin!

Kâfirler, bu hâli görüp, içlerinde telâşlanıp, it gibi çağrışdılar. Ebû
Cehl la'în, yüksek sesle dedi ki,
- Görün Muhammedi ki, Kureyşin büyüklerini müslimân yapmağa başladı. Bu
işler bize azdır. Dedim, gelin onlar çoğalmadan, öldürelim,
aldırmadınız. Şimdi ejderhâ oldu.
Kâfirler, hazret-i Ömerden korkup, hiçbir mü'mine el uzatmağa kâdir
olmadılar. Her birinin dudağı kuruyup, kaldı. Server-i âlem 'sallallahü
teâlâ aleyhi ve sellem' ileri yürüyüp, Hacer-ül esved ile bâb-ı Kâ'be-i
şerîf arasında durup, nemâzı o gün âşikâre kıldılar. Gerçi kâfirler çok
idi. Mü'minler az idi. Nemâz bitdikden sonra kalkıp, Kâ'beyi ta'vâf
etdiler. İbni Mes'ûd 'radıyallahü teâlâ anh' buyurdular ki, hazret-i
Ömerin 'radıyallahü teâlâ anh' müslimân olması, mü'minlere feth ve
nusret ve rahmet oldu. O müslimân oluncaya kadar dîn-i islâm âşikâre
olmadı. Kâ'be-i mu'azzamada, müslimânlardan hiç kimse nemâz kılmamış
idi. Nakl edilmişdir ki, hazret-i Ömer 'radıyallahü anh' îmâna geldikde,
Peygamberimiz 's.a.v.' hazretleri, mubârek elini Ömerin 'radıyallahü
anh' göğsüne koyup, üç kerre buyurdular ki,
- Yâ Rab! Bunun sadrında olan gereksiz sıfatı [göğsünde bulunan kötü
sıfatı] ve illeti [hastalığı] çıkarıp, onun yerine îmân ve hikmeti ver.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:44 pm

ÖLÜM DOĞURAN NİKÂH
Abbasî halifesi Harun Reşid'in önde gelen devlet adamlarından Cafer
el-Bermekî (Ö.187/803), üstün bir alim, zarif bir edib ve pek cömert bir
zengin olarak tanınıp sevilmişti. Çeşitli yerlerde valilik ve
komutanlık yapmış başarılı bir idareciydi. Halifenin çok sevip takdir
ettiği bir yakını ve yardımcısıydı. Babası Yahya el-Bermekî ise Harun
Reşid'in veziriydi.

Harun Reşid, Cafer'i ve çok sevdiği kızkardeşi Abbase'yi yanından hiç
ayırmazdı. Sohbet meclisinde onları da hazır bulundururdu. Harun, Cafer
ile Abbase'nin aynı meclis ve sofrada meşru olarak buluşup görüşmelerini
sağlamak için, Cafer'e çok fazla yaklaşmamak şartıyla Abbase'yi
nikâhlama teklifinde bulundu. Cafer'in kabulü üzerine, Abbase'yi onunla
nikâhladı.

Cafer ve Abbase, sohbetlerden sonra Harun kalkıp gidince başbaşa
kalırlardı. Cafer verdiği sözün gereği Abbase'ye ilişmiyordu. Fakat
Abbase rahat durmadı. Bir fırsatını bularak, zayıf bir anında Cafer'e
nikâhın gereğini yaptırdı ve Cafer'den hamile kalarak bir oğlan çocuğu
doğurdu. Halifeden korkan Abbase, çocuğu gizlice Bağdat'tan Mekke'ye
gönderdi.
Harun Reşid o sene hacca gitmiş ve işin gerçeğini öğrenmişti. Bu duruma
fena halde sinirlenmişti. Cafer'in artan kudreti, nüfuzu, bazı
icraatları ve harcamaları da halifeyi ürkütüyordu. Nikâhın neticesi ise
bardağı taşırdı. Bir hayatla birlikte bir ölüm doğdu. Cafer-i Bermekî,
Harun Reşid'in emriyle idam edildi.
Derler ki, Cafer'in babası Yahya o yıl hac sırasında Kâbe'nin kapısında
şöyle dua etmişti:
'Allahım! Eğer beni günahlarım yüzünden cezalandıracaksan, çoluk-çocuğum
ve mallarımı almakla da olsa senin rızana ulaşmam için cezamı dünyada
ver, ahirete bırakma.'
Yahya'nın duası kabul edilmişti. Oğlu Cafer idam edilmiş, kendisi de
hapiste ölmüştür. (2
)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:44 pm

ÖLÜYÜ DİRİLTEMEM

Trablusşam Nakîb-ül-eşrâfı Şeyh Abdülfettâh Zağbî Efendi, Yûsuf Nebhânî
hazretlerine şöyle anlatmıştır:

Bir defâsında bir arkadaşımız hastalanmıştı. Abdullah ibni Şeyh Hıdır
ez-Zağbî'yi de yanımıza alıp ziyâretine gitmek istedik. Onu götürmekten
maksadımız hastanın bereketlerinden istifâde ederek şifâya kavuşması
idi. Ancak gitmek istemedi. Çok ısrar edince kabûl edip bizimle geldi.
Hastanın yanına vardığımızda, şiddetli hastalığından hiç bir eser
kalmadı.

Ayağa kalkıp bizi karşıladı.

-Hoş geldiniz." deyip konuştu. Ziyâreti yapıp yanından ayrıldık. Ayrılıp
giderken yolda Şeyh Abdullah hazretleri;

- Ben ölüyü diriltemem, dedi.

Bu sözüyle ziyâretine gittiğimiz kişinin öleceğine işâret etmişti. Dedim
ki:

- Onun yüzünde hiç ölüm işâreti yok."

Yine;

- Ben ölüyü diriltemem, buyurdu.

Sonra memleketine gitti. Hasta arkadaşımız iyileşti çarşıya pazara çıkıp
dolaştı. Ben Şeyh Abdullah hazretlerinin işâretine ve diğer taraftan da
hastanın sıhhate kavuşmasına hayret ediyordum. Çünkü o öleceğine işâret
etmişti. Hasta ise sapasağlam olmuştu. Aradan on gün kadar geçti. Bir
gün o arkadaşın evinin bulunduğu taraftan ağlama sesleri işittim. Merak
edip sorunca, arkadaşımızın vefât ettiğini öğrendim. O zaman Şeyh
Abdullah'ın kerâmetini anladım. (1)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:44 pm

Öğüt
Birgün Emir Süleyman Pervane, Mevlana'dan kendisine öğüt vermesi için
ricada bulumuştu. Mevlana, dan kendisine öğüt vermesi için ricada
bulunmuştu. Mevlana, bir zaman düşündükten sonra:
- Emir Pervane, Kur'anı ezberlediğini duyuyorum, doğru mu? Dedi.
Pervane:
- Evet.
- Ayrıca, Şeyh Sadreddin'den hadis ilmi okuduğunu da duydum.
- Evet doğrudur.
Bunun üzerine Mevlana şöyle buyurmuştu:
- Mademki, Tanrı ve onun peygamberinin sözlerini okuyorsun... O
sözlerden öğüt alamıyorsan, hiçbir ayet ve hadis'in emrine uyamıyorsan,
benim nasihatimi nasıl dinler ve ona uyarsın.
Pervane, bu sözler üzerine ağlıyarak dışarı çıkar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:44 pm

OYUNCAK SATIN ALACAĞIM

Sırrî-yi Sekâtî anlatıyor:
Bir bayram günü hazreti Ma'rûf'u hurma toplarken gördüm ve;
- Bunları ne yapacaksın?diye sordum.
O da;
-Şu çocuğu ağlarken gördüm ve niçin ağladığını sordum. Bana yetim olup
anne ve babasının olmadığını, arkadaşlarının yeni elbiseleri ve
oyuncakları olup kendisinin olmadığını söyledi. Şimdi bunları toplayıp
satacağım, ağlamayıp oynaması için ona oyuncak satın alacağım, dedi.
Bunun üzerine;
-Bu işi bana bırak, deyip çocuğu alıp götürdüm. Yeni güzel elbiseler ve
oynaması için bir oyuncak aldım. Çocuk o zaman memnun oldu. Bundan sonra
kalbime bir nur geldi, kalbim parladı ve hâlim bambaşka oldu."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 3 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:44 pm

Şeyh Ebu Said Ebu'l Hayr (k.s.) Hazretleri, daha henüz küçükken
babası onu almış Cuma namazına götürmekte idi. Yolda zamanın manevi
reisi Şeyh Ebu'l Kasım Hazretlerine rastladılar. Şeyhi, çocuğun
babasına:
- Bu çocuk kimindir? diye sordu.
O da:
- Bizdendir ya Şeyh!, dedi.
Şeyh onların yüzüne bakarak gözleri yaşardı. Sonra da babasına:
- Ya Ebu'l Hayr, bizim dünyadan gitme zamanımız gelmiştir, fakat makamı
boş görerek üzülmüştüm. Fakat şimdi senin çocuktan öyle anlıyorum ki
müslümanlar istifade edecek derecede mânevi kabiliyet var. Cuma
namazından sonra bu çocuğu bizim eve getir, dedi.

Namazdan sonra çocuk ve babası Şeyhin evine gittiler, dergahına
giridiler... Dergahta kışlık yiyeceklerin konduğu yüksekçe bir yer
vardı. Şeyh oraya bir ekmek koymuştu. Çocuğun babasına:
- Oğlunu omuzuna alda, o yukarıdaki ekmeği indirsin, buyurdu.
Babası oğlunu omuzuna alıp kaldırdı. Çocuk elini uztıp 30 yıllık ekmeği
aldı ve yere inip Şeyhe verdi. Ekmek sıcacıktı.

Şeyh Ebu'l Kasım Hazretleri ekmeği aldığı zaman gözlerinden yaşlar
akmaya başalmıştı.Ağlayarak ekmeği ikiye böldü, bir parçasını çocuğa
verdi., bir parçasını da kendi yedi. Babasına hiç vermedi.
Çocuğun babası:
- Ya Şeyh, bu arpa ekmeğinden bir parça da bie nasip olmayacak mı?
dediğinde, Şeyh:
- Ya Ebu'l Hayr! Otuz senedir, bu ekmek orada durmakta idi. Ban bu ekmek
kimin elinde yeni fırından çıktığı gibi kimin elinde sıcak olursa, onda
alemin istifa edeceği vaafedildi. Bu vaadin tamamı senin oğlunda olsa
gerektir. O zatın senin oğlun olması şeref olarak sana yetmez mi?
buyurdu.

Şeyh Ebu'l Kasım Hazretleri, kendi yerini alacak "Büyük Veli" yi
bulmuştu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Dini Hikayeler Arsivi 2
Sayfa başına dön 
3 sayfadaki 5 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5  Sonraki
 Similar topics
-
» Dini Hikayeler Arsivi 1
» Dev Avatar Arşivi

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Dinimizi Tanıyalım :: Dini Hikayeler-
Buraya geçin: