Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Asd10
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Asd10
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Dini Hikayeler Arsivi 2

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5  Sonraki
YazarMesaj
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:28 pm

ŞEYTANIN PİSLİĞİ

Cüneyd-i Bağdâdî'nin talebelerinden biri şeytanın vesvesesine kapılıp;

"Artık ben kemâle geldim. Sohbete devâm etmeme lüzum kalmadı." deyip
kendi başına bir yere çekildi.

Benlik ve gururundan dolayı şeytânî bir rüyâ gördü. Rüyâsında, bağlık
bahçelik içinde güzel nehirler ve çok lezzetli yemekler yediğini gördü.
Bu rüyâyı hakîkat zannedip, kibiri daha da arttı ve bu hâlini
arkadaşlarına anlattı. Onlar da Cüneyd-i Bağdâdî'ye arzettiklerinde,
Cüneyd-i Bağdâdî çok üzüldü ve anlatılan kimsenin yanına gitti. Baktı ki
o kimseyi şeytan aldatmış, Ona;

"Seni bu gece Cennet'e götürürlerse, Cennet'e vardığında üç defâ Lâ
havle oku." buyurdu. Hakîkaten o kimseyi rüyâsında Cennet'e götürdüler. O
kimse Cennet'e vardığında üç defâ Lâ havle okudu. Gördüklerini ve
kendisinde hâsıl olan şeytânî hâllerin hepsini unuttu. Bir anda
kendisinin pislik ve çöplük içerisinde olduğunu gördü.Uyandığında
gördüklerini hatırladı ve içine düştüğü hatâyı anladı. Çok pişman olup
tövbe etti ve Cüneyd-i Bağdâdî'nin elini öptü. Sohbetlere devâm edip,
talebeler arasındaki yerini aldı.

Hazret-i Cüneyd-i Bağdâdî buyurdu ki:

"Herkese bir mürşid-i kâmil lâzımdır. Aksi halde mel'ûn şeytan gelip
kendisine musallat olur ve insan maazallah ona tâbi olur."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:28 pm

ŞEYHİN MÜRİDLERİNİ İMTİHANI
Mire-i Nişabûri (k.s.) Hazretleri, yanında müridlerinden bir hizmetçisi
olduğu halde Nesa denilen yere gitmişti. Orada büyük rağbet gördü, bir
hayli müridleri oldu. Başına toplandılar, hatta onun zikrinden bile
meşgul ediyorlardı. O bu durumdan incinmekte idi. Nesa'dan geri dönmeye
karar verdi. Ve bir gün müridlerine Allaha ısmarladık diyerek yola
çıktı. Onun etrafını saran yeni birçok müridi de kendisi ile gelmeye
karar verdiler ve peşine düştüler. O her ne kadar siz gelmeyin kendi
memleketinizde kalın dediyse de illâ da biz de gideceğiz diyorlar ve
arkasından gelmeye devam ediyorlardı. Giderken bir tepenin başına
vardılar. Şiddetli rüzgâr esmekte idi. Mire-i Nisabûrî Hazretleri
şalvarını çözdü, ayakta bevletmeye başladı, hattâ kendi üzerini ve
etrafında bulunan bir çok kimsenin de üzerini pisledi.

O zamana kadar tereddütsüzce bağlı olan müridleri:

- Bu ne biçim şeyhlik, bu ne biçim hareket? diyerek peşini bırakıp
gerisin geriye döndüler.

Sadece kendisi ile Nisabur'dan gelen hizmetçi peşini takip etmekte ve o
da içinden:

- Bu nasıl iştir. Bunca yepyeni iştiyakla bağlanan müridi arkasında iken
böyle yaptı? Hepsinin geri dönmesine sebeb oldu, diye düşünüyor ve işi
şeyhi inkâra vardırıyordu.

Şeyh Hazretleri hiçbir şey söylemeden yoluna devam ediyordu. Yolda bir
akarsuya vardılar. Şeyh bütün elbisesi ile olduğu gibi suya daldı, iyice
elbisesini ve bütün vücudunu yıkadı. Sudan çıkıp yoluna devam etmeye
başladı. Sonra dönüp baktı ki Nisabur'da yanına aldığı hizmetçi hâlâ
arkasını takip etmekte. Ona dönerek şöyle dedi:

- Artık beni inkâr etmemelisin! Çünkü büyük bir meşguliyet ve âfeti bu
halle giderebildim. Onların meşguliyetinden ve fitne-i fesattan
kurtulmak için bu belâya razı oldum. Eğer evvelki belâya razı olsaydım
belki de sermayemden olabilirdim. Onların bizi sevip etrafımızda
toplanmaları bizde bir ayıp görmediklerindendir. Ama en küçük bir ayıp
görseler veya onların isteklerinin hilâfına bir hâl zuhur etse işte
böyle terkederler, inkâr ederler, buyurdu.

Zamanın büyük âlimleri, şeyhülislâmlar bu hâdiseyi şöyle
yorumlamışlardır:

- Onların kendini kabul etmesi şeyhin nefsine tabiatına hoş geldi ve
bundan kurtulması için de öyle yapması vacipti. O da öyle yaparak
kendisini kurtardı...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:28 pm

ŞEYHİN KEDİSİ
Zamanın ulularından Ahi Fere Zencanî Hazretleri'nin bir kedisi vardı.
Evinde de hiç misafir eksik olmazdı. Her zaman müritleri ziyarete
gelirler o da müridlerine bir şeyler ikram ederdi.

Gelecek misafirlere yemek hazırlamak istendiği zaman kedi çağrılırdı.
Kedi ne kadar miyavlarsa hizmetçi tencereye o kadar su ilâve ederdi. Her
miyavlaması için bu miktar, bir bardaktı. Bir gün yemek hazırlandı,
misafirlerin önüne kondu. Fakat gelen misafirlerin sayısı hazırlanan
yemekten bir fazla çıktı. Kedinin eksik miyavlamasına şaşırıp kaldılar.
Biraz sonra kedi misafirlerin içine girdi, misafirleri teker teker
kokladı. Ve en sonunda da birinin üzerine vardı, işedi. Sonra
araştırıldığı zaman o kimsenin bir gayr-i müslim olduğu anlaşıldı.

Yine bir gün, aşçı çömleğe sütlaç yapmak için süt doldurmuştu. Bir
zehirli yılan gelerek çömleğin içine girdi. Aşçının bundan haberi yoktu,
kedi gelip çömleğin etrafında miyavlamaya ve feryat etmeye başladı.
Aşçı kedinin bu halinden bir şey anlamıyordu. Onu azarladı ve oradan
kovaladı. Fakat bir fırsatını bulan kedi kendini çömleğin içine attı ,ve
öldü. Çömleği boşalttıkları zaman kara bir yılanı çömleğin içinde ölmüş
olarak buldular.

Şeyh Ahi Fere Zencanî Hazretleri:

— O kedi kendini dervişlere feda etti. Onu yıkayıp kabre koyunuz ve
ziyaretgâh ediniz, buyurdu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:28 pm

ŞAHSİ İŞLER

Saatlerce yol katetmişti kafile, binenlerde ve binek hayvanlarının da
her ikisinde de yorgunluk işaretleri belirmeye başlamıştı. Su bulunan
bir mekana ulaştıkları vakit, kafile konakladı. Kervanda bulunan Resul-i
Ekrem (s.a.a) devesini çöktürdükten sonra indi. Hepsinin düşüncesi bir
an evvel suya ulaşıp namaz mukaddematını hazırlamaktı.
Resul-i Ekrem (s.a.a) indikten sonra yürüyerek su bulunan tarafa doğru
gitti, fakat biraz sonra tek söz bile konuşmadan binek hayvanına doğru
döndü. Ashab ve dostları, şaşkınlıkla, kendi kendilerine; acaba burayı
konaklamak için beğenmedi mi? Yoksa hareket emri mi verecek diye
düşündüler. Meraklı bakışlarıyla emir vermesini bekliyorlardı. Fakat bir
an için topluluğun şaşkınlığı daha da arttı. Zira gördüler ki
Peygamber, devesinin yanına varınca, devenin dizbağını kaldırarak
hayvanın dizlerini bağladı ve sonra, ilk maksadına doğru yürüdü.
Feryatlar yükseldi etraftan, neden bu işi yapmamız için bize emir
vermedin de zahmet edip geriye döndün, dediler. Bu işi yapmak bizim için
büyük bir şerefti.

Onlara cevaben şöyle buyurdu: Şahsi işlerinizde asla başkalarından
yardım istemeyiniz. Ve sonra şöyle devam etti sözüne; bir parça misvak
için bile başkalarına dayanmayınız
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:28 pm

ŞÂH’IN KIZI


Şâh Şücâ Kirmânî’nin bir kızı vardı. Kirman vâlileri ona tâlibdi. Şâh
onlardan üç gün mühlet istedi. Bu üç gün içinde mescidleri dolaştı.
Güzel namaz kılan bir genç gördü. Namazı bitirinceye kadar onu seyretti.
Sonra yanına gidip:
-Ey genç, evli misin? diye sordu.
Genç; “Hayır.” deyince, ona;
-Kur’ân-ı kerîm okuyan, takvâ sâhibi ve güzel bir kızla evlenmek ister
misin? dedi.
Genç;
-Bana kim kız verir ki, dünyâda üç dirhemden başka hiç bir şeyim
yok,dedi.
-Ben veririm, bu üç gümüşün biri ile ekmek, biri ile katık, biri ile
güzel koku satın al, dedi.
Şâh Şücâ kızını o genç ile evlendirdi. Kızı, o fakir gencin evine
girdiğinde, bir kuru ekmek parçası gördü.
-Bu nedir?” diye sorunca, genç;
-Senin nasibindir. Yarın sabah yemek için ayırmıştım, dedi.
Şâh’ın kızı babasının evine doğru gitmeye başlayınca, genç;
-Ah! Ben Şâh’ın kızının, benim yanımda durmayacağını bilmiştim, dedi.
Kız bunu işitince;
-Ben senin fakirliğin sebebiyle gitmiyorum, îmânının zayıflığı için
gidiyorum. Sen akşamdan, sabahın ekmeğini hazırlıyorsun. Ben ise babama
şaşıyorum, bunca senedir yanındayım, bana seni haramlardan kaçan,
dünyâyı hiç düşünmeyen birine vereceğim derdi. Bugün öyle birine verdi
ki, Rabbine îtimâd etmiyor, rahat içinde bulunmuyor. Bu evde ya ben
kalırım, ya bu ekmek. Sen karar ver.” dedi.

Genç ekmeği bir fakire verdi. Şâh’ın kızı geri döndü ve onunla mesûd
olarak yaşadı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:28 pm

MİSÂFİR KÖPEK

Hâce Ali Sirgâhî, Şâh’ın türbesinin yanında yemek verirdi.

Böyle bir gün; “Yâ Rabbî! Bir misâfir gönder!” dedi.

Âniden bir köpek geldi. Hâce Ali köpeği kovaladı. Köpek kaçtı. Sonra
Şâh’ın kabrinden bir ses geldi:
“Misâfir istiyordun. Gönderdik, kovdun.” dedi. Derhal kalktı, dışarı
koştu. Köpeği aradı bulamadı. Şehrin dışına gitti. Köpeği orada bir
ağacın altında yatıyor halde buldu. Yemeği onun önüne koydu. Köpek
yemeğe dönüp bakmadı. Hâce Ali utandı ve istigfâra başladı. Tövbe etti.
Köpek;
“Ey Hâce Ali, şimdi iyi ettin. Misâfir çağırıp kovmak ne demektir.
Dikkatli ol! Eğer Şâh Şücâ orada olmasaydı, göreceğini görmüştün.” dedi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:29 pm

SURET VE SİRET
İmam Şafiî Hazretleri şöyle bir hatırasını anlatır:
'İlm-i firaset (sezgi ve anlayış bilgisi) ile ilgili kitaplar aramak
için Yemen'e gittim. Konuyla ilgili kitapları derleyip toparladım. Geri
dönerken konaklamak için, yolda evinin avlusunda duran bir adama
uğradım.
Adam gök gözlü ve çıkık alınlı biriydi. Bu suret ise firaset ve kıyafet
ilmine göre olumsuz sîretin (ahlâk noksanlığının) habercisiydi. Beni
evine misafir etti. Bir de gördüm ki, pek cömert bir adam! Bana akşam
yemeği ve güzel koku, hayvanıma alaf, ayrıca yatak ve yorgan gönderdi.
Bunları görünce kendi kendime dedim ki: İlm-i firaset, bu adamın oldukça
düşük bir şahsiyete sahip olduğunu gösteriyor. Ben ise ondan hayır ve
iyilikten başka bir şey görmüyorum. Demek ki bu ilim boş ve gerçek
dışıymış!
Sabah olunca yanımdaki hizmetçi çocuğa hayvanı eyerlemesini söyledim.
Hayvana binip çıkacağım sırada adama dedim ki:
- Mekke'ye geldiğin zaman, Muhammed b. İdris'in (Şafiî) evini soruver.
Adam dedi:
- Peki, dün gece sana yaptığım hizmetin karşılığı nerede?
- Neymiş o?
- Sana iki dirheme yemek aldım; ayrıca aynı fiyatlarla katık, güzel
koku, hayvanına yem, sana yatak ve yorgan alıverdim...
Çocuğa dedim ki:
- Oğlum, ona istediğini ver! Başka bir şey kaldı mı?
- Ev kirası nerede? Ben evimi sana genişletip kendime daralttım!
Bu durumu görünce kanaatim güçlendi ki, firaset ilmi gerçekmiş. (Ancak
İslâm dini, ona uyan insanın tabiatını terbiye eder, tevbe de kötü adet
ve huylarını değiştirip ıslah eder.)
Şu güzel söz, konumuzu aydınlatır:
'Suretin sîretine şahittir; başka şahit aramak zaiddir.'
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:29 pm

SULTAN KİM
İlham Öyküleri - Murat Çiftkaya
Bir zamanlar, uzak diyarlardan birinde bilge bir sultan yaşardı. Her
hükümdar gibi onun da etrafı onlarca yağcıyla doluydu. Sarayında hangi
odaya girse iltifatların, övgülerin bini bir paraydı:

'Siz gelmiş geçmiş en kudretli sultansınız, efendim!'

'Sultanım! Kimsenin, hiçbir şeyin gücü sizinkiyle boy ölçüşemez.'

'Sizin kudretinizin yetemeyeceği hiçbir şey olamaz,efendim.'

'Siz sultanların sultanısınız ey aziz hükümdar. Kimse size itaatsizlik
etmeye cesaret edemez.'

Dediğimiz gibi, sultan aklı başında biriydi ve bu tür aptalca sözleri
duymaktan bıkmış usanmıştı.

Bir gün deniz kenarında yürürken, her zamanki gibi kendisine övgüler
yağdıran saray ahalisine ve adamlarına bir ders vermek istedi.

'Benim bu dünyadaki en büyük insan olduğumu söylüyorsunuz, öyle mi?'
diye sormuş adamlarına.

'Sultanımız!' diye atıldı hepsi bir ağızdan. 'Sizin kadar kudretli,
sizin kadar büyük hiç kimse gelmedi bu dünyaya.'

'Yani herşey bana itaat eder, diyorsunuz, öyle mi?' diye devam etti
sorularına sultan.

'Kesinlikle efendimiz' diye karşılık verdi saraylılar.

'Dünya sizin önünüzde eğilir ve size ram olur.'

'Demek öyle,' dedi sultan. 'O zaman bana tahtımı getirin ve kıyıya
koyun.'

'Derhal sultanımız.'

Ve tahtını hemen getirip kumların üzerine yerleştirdiler.

'Denize yaklaştırın,' diye seslendi sultan. 'Tam şuraya, kumsala koyun.'


Sonra tahtına oturdu ve önündeki denize bakmaya başladı. Biraz sonra
adamlarına sordu:

'Bir dalganın gelmekte olduğunu görüyorum. Sizce ona emir versem durur
mu?'

Sultanın adamları ne diyeceklerini bilemediler.

'Hayır' demeye de cesaret edemediler. Sonunda, 'Siz emredin dalga size
itaat edecektir Sultanım' demek zorunda kaldılar.

'Pekala' dedi Sultan da. 'Ey dalga, sana emrediyorum:

Dur! Deniz, sana da emrediyorum: dalgalanmayı bırak!'

Daha sonra, sessizce bekledi sultan. O arada, küçücük bir dalga geldi,
sahile vurdu. Dalga onun ayağını da ıslatmıştı.

'Bu ne cüret?' diye bağırdı ayağa kalkan sultan. 'Ey deniz! Derhal geri
dön! Sana önümden çekilmeni emrediyorum. Bana itaat et!'

O daha bunları söylerken, bu defa daha büyük bir dalga gelip ayaklarını
ıslattı. Uzaklardan geçen bir gemiden dolayı olsa gerek, dalgalar
büyüdükçe büyüdü. Öyle ki, sultanın tahtı suların içinde kaldı. Sadece
ayakları değil, elbisesinin etekleri de ıslandı. Bütün bu olup bitenleri
hayretle izleyen saraylılar, fısıltıyla sultanlarının aklını kaçırıp
kaçırmadığını soruyorlardı birbirlerine.

'Evet, dostlarım' dedi sultan adamlarına dönüp. 'Öyle görünüyor ki,
sizin inandığınız kadar kudretli birisi değilim ben. Bakın şu küçücük
dalgalara bile sözüm geçmiyor. Nerede kaldı, denizlere, dağlara, dünyaya
hükmedebileyim...

'Bu size ders olsun. Bundan böyle tek bir Sultan olduğunu, sadece Onun
kudretinin herşeye yeteceğini, denize onun hükmettiğini, bütün
denizlerin onun kudret elinde bulunduğunu hatırlarsınız umarım. Sultan
da olsam, ben Onun aciz bir kuluyum. Dolayısıyla, bana yönelttiğiniz
övgülerin ve iltifatların gerçek adresi ancak O olabilir.'
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:29 pm

SULTANIN KARŞISINDA İKEN
Birgün İslâm âlimlerinden Ali Dekkak hazretlerine sordular:
-Namazda iken, sinek kovalayan kimse için ne dersiniz?
-Allahü teâlânın huzurundaki edep, Ayaz adındaki bir Türkün, Sultan
Mahmud-i Gaznevi'nin yanındakinden az olmamalıdır. Şöyle anlatırlar:
''Ayaz isminde bir genç, bir gün Sultan Mahmud-i Gaznevi'nin resmi
hizmetinde bulunurken, aniden ayakkabısının burnunu salladı. Sultan,
Ayaz'ın bu haline şaştı. O zamana kadar kendisinden hiçbir zaman
edepsizlik görmemişti. Sultan firasetle, Ayaz'ın bir özrü olduğunu
anladı.Memurlarından birisine Ayaz'ı takip edip, durumu incelemesini
emretti. Sultanın adamı, Ayaz'ı takip etti.Ayaz bir köşeye çekilip,
ayakkabısını çıkardı.İçinden bir akrep düştü. Ayaz,ayakkabısıyla akrebi
ezerek,'
- Bugün, bana Sultanın huzurunda edebimi bozdurdun. Bugüne kadar
sultanın huzurunda bir edepsizliğim görülmemiştir'' diyordu. Memur,
durumu Sultan'a arz etti. Ayaz geri dönünce Sultan:
-Ey Ayaz! Bugün niçin edepsizlik yaptın? Ayağını hareket ettirdin,
durdun? dedi. Ayaz özür diler bir eda ile cevap verdi:
- 'Kabahat işlemek hizmetçilerin, kölelerin işindendir.Affetmek ise,
sultanların şânındandır''.
-Akrep hikayeniz bize ulaştı, deyince:
-Madem ki, haberiniz oldu anlatayım: Sizin saltanat ni'metlerimize
kavuşmuş biriyim .Akrep yedi defa ayağımı soktu, dayandım. Ayağımı
oynatmadım. Sekizincisinde takadım kalmadı. Ayağımın ucunu yerden
kaldırdım.
Ey kardeşim, iyi dikkat et! Bir sultanın yanında, kölenin, hizmetçinin
gösterdiği edebe bak! Bir de makamların en yükseği olan Allahü teâlânın
huzurunda ibâdet hâlinde olanların ne edepsizlikler ettiklerini,
onlardan ne cüretkâr işler meydana geldiğine bir bak! O zaman, bu
ibâdetlerimizden utanmamız gerektiğini hattâ ömür boyu hâyâ sebebi ile
başımızı kaldırmamamız lâzım olduğunu anlarsın.
















__________________
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:31 pm

Suçlunun Savunması

Hz.Ömer (r.a.) tayin ettiği valilerden biri, Cuma hutbesi esnasında
Hz.Ömer'i öyle överki, bir Sahabi dayanamaz, kalkar, valiye müdahale
edip, onu susturmaya çalışır.
Namazdan sonra durum Hz.Ömer'e iletilir. Halifenin emriyle valiye karşı
gelen adam yakalanıp bir suçlu gibi götürülür.

Suçlu kabul edilen Sahabi, Hz.Ömer'in huzuruna girince selam verir.
Hz.Ömer (r.a.), hiddetinden selama mukabelede bulunmaz. Onu azarlar.

Bunun üzerine sahabi:
- Ya Ömer! Ben bir suç işlediysem, sen iki suç işledin, diyince

Hiddeti birden kaybolan Hz.Ömer (r.a.):
- Nedir benim o iki suçum?

- Allah'ın selamını verdim de çok hiddetlendiğin için mukabelede
bulunmadın. Vacibi terkettin. Bu bir. Suçluyu dinlemeden tek taraflı
hüküm verdin. Bu da iki.

Hatasını anlayan Hz.Ömer (r.a.) olayı anlatmasını isteyince,

Sahabi:
- Tayin ettiğin vali, hutbede seni öyle övdü, öyle övdü ki bu söz,
cemaatin üzerinde sanki fazilet yönünden senin Hz. Ebubekir'den daha
üstün olduğun izlenimini bıraktı. İşte bu yanlış düşünceyi zihinlerden
silmek için müdahale ettim. Halbuki sen fazilet yönünden Hz.Ebubekir'in
yarısı kadarsın.

Hz.Ömer (r.a.)
- Neden?

Sahabi:
- Orduya yardım ediniz ! emri-i peygamberi karşısında sen servetinin
yarısını getirmiştin. Hz.Ebubekir ise servetinin tamamını getirmiş ve
Ashabın gözlerini yaşartmıştı. Bunun üzerine Hz.Ömer (r.a.), o zattan
özür dileyip dua istedi ve onu serbest bıraktı. Böyle konuşan valiyi ise
hemen görevden azletti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:31 pm

SU KADAR DEĞERİ YOK

Bir sene hacca gitmek üzere yola çıktı. Bağdât’a vardığında Halife Hârun
Reşid bunun geldiğini haber aldı ve yanına çağırttırdı. Şakîk-i Belhî,
halîfenin yanına geldi. Halîfe Hârun Reşîd sordu
“Zâhid olan Şakîk-i Belhî sen misin?”

Şakîk-i Belhî;
“Şakîk benim ama zâhid değilim.” dedi.

Halife nasîhat isteyince şöyle buyurdu:
“Aklını başına topla ve çok dikkatli ol. Allahü teâlâ sana Ebû Bekr-i
Sıddîk’ın makâmını verdi ki, senden, onda olduğu gibi doğruluk istiyor.
Sana Ömer-ül-Fârûk’un makâmını verdi ki, senden, onda olduğu gibi, hak
ile bâtılı ayırmanı istiyor. Sana Osman-ı Zinnûreyn’in makâmını verdi
ki, senden, onda olduğu gibi hayâ ve kerem sâhibi olmanı istiyor. Sana
Aliyyül Müraaaâ’nın makâmını verdi ki, senden, onda olduğu gibi ilim ve
adâlet istiyor.”

Hârun Reşîd;
“Biraz daha nasîhat et.” deyince,

Şakîk-i Belhî buyurdu ki:
“Allahü teâlânın Cehennem diye bilinen bir yeri vardır ve seni de oraya
bekçi yaptı. Eline üç şey verdi. Bunlar mal, kılıç ve kırbaçdır.
İnsanları bu üç şeyle Cehennem’den uzaklaştır. Muhtaç biri gelirse ona
mal ver. Allahü teâlânın emirlerine aykırı davrananları bu kırbaçla
edeblendir, yola getir. Başkalarına haksızlık edenlerin, haksız yere
adam öldürenlerin karşısına bu kılıçla sen çık. Eğer bunları yapmazsan
Cehenneme ilk gidecek sen olursun.”

Halife biraz daha nasîhat istedi.

Şakîk-i Belhî buyurdu ki:
“Sen suyun menbaı, kaynağı gibisin. Senin vâlilerin, kumandanların da
bu suyun kolları gibidir. Suyun menbaı saf, temiz, berrak olursa, suyun
kolları da berrak olur. Suyun menbaı temiz olup, kollarda hafif
bulanıklık olursa da zararı olmaz. Ama menbaı bulanık olursa, artık
suyun kollarının saf ve berrak olmasını ümid etmek mümkün olmaz.”

Hârun Reşîd;
“Biraz daha anlat” dedi.

Şakîk-i Belhî buyurdu ki:
“Düşün ki çölün ortasında kaldın, susuzluktan ölmek üzeresin. Birisi
getirip bir içim su satsa bu suyu kaça alırsın?"

O da; “
Ne kadar istiyorsa onu verir, suyu satın alırım.” dedi.

Şakîk-i Belhî buyurdu ki:
“Elinde su bulunan kimse, bu suya mukâbil senden servetinin yarısını
istese, yine râzı olur musun?”.

Hârun Reşîd;
“Evet râzı olurum.” dedi.

Şakîk-i Belhî buyurdu ki:
“Düşün ki servetinin yarısını verip satın aldığın suyu içtin. Bir zaman
geçince bu suyu dışarı atmak ihtiyâcını duydun, fakat idrar yapamadın.
Öyle ki ölecek hâle geldin. Birisi çıkıp dese ki, ben senin bu
sıkıntıdan kurtulmana sebeb olurum, lâkin buna mukabil olarak mülkünün
öbür yarısını isterim, dese ne yaparsın?”

Hârun Reşîd;
“Elbette râzı olurum. Ben o sıkıntıda iken servetimin ne mânâsı var?”
dedi.

Bunun üzerine Şakîk-i Belhî buyurdu ki:
“O halde önce içtiğin sonra idrar yoluyla dışarıya attığın bir içim su
kıymetinde bile olmıyan şu servetine sakın güvenme. Bir kimseye karşı
bununla öğünme!”

Bu nasîhatlardan sonra Hârun Reşîd çok ağladı. Şakîk-i Belhî’yi hürmet
ve saygı ile uğurladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:31 pm

Sözün Yalanına
Bir gün Tebriz'de bir yahudi, Şems'e gelerek:
- Müjde ya Şems, Mevlana geliyor !...

Şems, bu müjde üzerine elinde ne v ar ne yoksa bu yahudiye hediye eder.
Biraz sonra başka biri Şems'e gelerek:
- Yahudi seni aldattı ve bütün malını aldı. Ortada ne Mevlana var, ne
birşey... Gelen giden yok... Yahudi seni aldattı.
Şems :
- Biliyorum, ben malımı ve mülkümü bu sözün yalanına verdim, doğrusuna
canımı vermek lazımdı.

Dostluk.... Büyüklerin dostluğu....
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:31 pm

Söz Geri Dönmez


Mehmed Emîn Tokâdî hazretlerinin İstanbul'da insanları irşâd ile meşgûl
olduğu ve insanlara Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını öğretip
saâdete ermeleri için rehberlik yaptığı sıralarda İstanbul'da Antepli
ismiyle meşhur bir vâz hocası vardı. Bu kimse çok inatçı olup, Mehmed
Emîn Tokâdî hazretlerinin büyüklüğüne, evliyâ ve mürşid-i kâmil olduğuna
inanmaz ve konuştuğu meclislerde uygunsuz sözler söylerdi. Bir gün bu
hoca, Unkapanı'nda bir çeşmede yüzünü yıkıyordu. Mehmed Emîn Tokâdî
hazretleri de oradan geçiyordu. Antepli vâizin yakınlarından biri;
- İşte bu gelen, Tokâdî Emîn Efendidir! diyerek gösterdi.
Antepli vâiz alaylı bir tavırla ona baktı ve birşeyler söyledi. Mehmed
Emîn Efendi yanlarına gelip selâm verdi. Bu sırada Antepli hoca başını
kaldırıp;
-Bak Şeyh Efendi, benim gözlerim ağrıyor. Bana bir nefes eyle de
gözlerimin ağrısı geçsin, diyerek alay etti.
Bunun üzerine Mehmed Emîn Efendi;
- Kör ol! dedi ve oradan geçip gitti.
Antepli hocanın gözleri yavaş yavaş kapanmaya başladı. Mehmed Emîn
Efendinin talebelerinden bâzıları Antepli hocanın yanına yaklaşıp;
- Sen hocamıza karşı edepsizlik yaparak alay ettin! O da sana nefes
etti. Sen artık kör olursun bunu bilesin, dediler.
Antepli hoca yaptığı edepsizliğin farkına varıp Mehmed Emîn Efendinin
evini öğrenip huzûruna gitti. Ayaklarına kapanıp;
- Aman efendim kusurumu affedin, diye yalvardı. Bu yalvarması üzerine;
- Hayır söz geri dönmez! Sonra yerine gözümüzün birini vermek gerekir,
buyurdu.
Antepli hoca bu sözleri işitince, o kadar çok yalvarıp özür diledi ki,
Mehmed Emîn Efendi;
- Hoş! Şimdi hiç olmazsa bâri bir nebzecik, dedi.
Bundan sonra Antepli hoca on altı ay devamlı göz ağrısı çekti. Daha
sonra Mehmed Emîn Efendinin duâsı ile göz ağrısından kurtuldu. Bu
hâdiseden sonra ona son derece bağlı ve hürmetli, edepli oldu. Hattâ
meclislerde, toplantılarda ve vâzlarından sonra;
- Tokatlı Mehmed Emîn Efendimiz cennetliktir. Onun ayağının tozu toprağı
olayım, der, böylece ona olan inancını ve sevgisini dile getirirdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:32 pm

Sözümüzde Dururuz

Orta hâlli tüccarlardan birisi, Ni’metullah Geylânî’nin giyecek ve
benzeri ihtiyaçlarını temin ederdi. Ni’metullah Geylânî, birgün o
tâcirin yanına giderek, ne kadar borcu biriktiğini sordu. Tâcir, elli
dirhem borcu olduğunu söyledi.
Ni’metullah Geylânî;
- İstersen, sana o elli dirhemi vereyim, istersen o elli dirhemi benden
alma, biz de buna karşılık sana, elli bin dirhem veririz,dedi.
Tüccar;
- Siz bilirsiniz” dedi.
Ni’metullah Geylânî, tâcire;
-Yalnız elli dirhemi benden almamak husûsunda gönlün râzı mı? dedi.
Tâcir;
-Evet, râzı, dedi.
Ni’metullah Geylânî;
-O zaman git, güvendiğin birisi ile bana bu elli dirhemi bağışlayıp
bağışlamayacağın husûsunda istişâre et, dedi.
O tüccar da gidip halası ile istişâre etti. Halası onu çok severdi.
Halasına, Ni’metullah Geylânî’nin söylediklerini anlattı. Halası o elli
dirhemi, Ni'metullah Geylânî'den almamasını tavsiye etti. Sonra tâcir,
Ni’metullah Geylânî’nin yanına gelerek;
-Efendim, o elli dirhemi gönül rızâsı ile size bıraktım, dedi.
O zaman Ni’metullah Geylânî tâcire;
- O hâlde git biz sana vâdimizi yerine getiririz, dedi.
Çok geçmeden, tâcir çok para kazandı. Elli bin dirhemden fazlasına sâhip
oldu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:32 pm

SÖZ
Bir müslüman. Bir ateşperest. Birlikte çalışıyorlar. Namaz vakti.
Müslüman:
-Namaz kılacağım. Namaz kılarken, bana ilişmiyeceğine dair söz verir
misin?
-Veririm.
Namaz....
Bir müddet sonra... Ateşperest. İbadet zamanı...
-Şimdi sıra ben de, ben ibâdet ederken, bana ilişmiyeceğine söz
verirmisin.
-Olur sana ilişmem... Rahatça ibâdetini yapabilirsin.
Fakat ateşperest ateşe tapmak üzere secdeye varınca, Müslüman hemen
üzerine atılır. Sözünde duramaz.. Tam o esnada şöyle bir ses duyar:
- Söz verdiğin zaman sözünü yerine getir.
Bunun üzerine adama ilişmeden geri çekilir. Sonra ateşperest ibâdetini
bitirdiğinde sorar:
-Evvela hücum ettin. Sonra niye vazgeçtin?...
-Allah'dan başkasına secde ettiğin zaman, dayanamadım, üzerine atıldım.
Seni öldürmek istiyordum. Fakat tam o anda :
-Söz verdiğin zaman ahdini yerine getir, diyen bir ses, beni o
teşebbüsümden alıkoydu.
Bunun üzerine mecûsi:
-Şimdi inandım ki, asıl ve gerçek ilâh senin Rabbindir. Kendi düşmanı
için dostunu bile azarlıyor. İşte huzurunda müslüman oluyorum diyerek
kelime-i şehâdet getirir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:33 pm

SODOM ve GOMERE'NİN SON GÜNÜ
Hz Lût (a.s), Arap yarımadasını puta tapıcılıktan alıkoymak, ortaksız ve
tek bir Allah'ı tanıtmaya çağıran ve bu mukaddes yolda büyük başarılar
kazanan Hz. İbrahim'in amcasının oğludur. Ömrü ve peygamberliği bugün
Ürdün devletinin sınırları içinde bulunan Lût gölü çevresinde geçmiştir.
Günümüzde tuzlu suların doldurduğu orta büyüklükte olan su saha,
eskiden toprakları oldukça verimli bir vadi idi ve o günün önemli
şehirlerini sinesinde barındırıyordu. Bu şehirlerin ikisinin adını bugün
de biliyor ve yapılan ilmi kazılar sonunda izlerine rastlıyoruz.
Şehirler; Şezum (Sodom) ve Omore (Gomore) şehirleridir.
Hz. Lût (a.s) Şezum şehrinde oturuyordu. Şimdi size bu çevrenin ve bu
çevrede dosdoğru Allah yolunun sözcülüğünü ve yılmaz mücadelesini yapan
Hz. Lût'un son günlerine ait bir hikayeyi kısaca anlatacağız...
İnsanoğlu, yolun doğrusundan bir kere çıkmaya görsün; düşmeyeceği
sapıklık ve yuvarlanmayacağı uçurum yoktur. Hz. Adem'in oğlu Kabil'e
yeryüzünün ilk cinayetini, üstelik öz kardeşinin canına kıydırmak
suretiyle işleten şehvet hırsı, Hz. Lût'un kavmini büsbütün başka ve yüz
kızartıcı bir ahlak düşkünlüğüne sürüklemiştir.
Bu sonsuz kavim erkek erkeğe cinsi birleşmeyi (livata) vazgeçilmez,
sapıkça bir huy haline getirmişlerdi. Hz. Lût'un dosdoğru yolu temsil
eden bir Allah resulü sıfatıyla durmak ve yorulmak bilmez bir gayret
göstererek yaptığı bütün ikazlar ve verdiği bütün acı-tatlı öğütler bu
ahlak düşkünlerine zerrece bir tesir etmiyordu.
Nihayet her şeyi daha başından bilen Ulu Allah'ın kesin ve değişmez
hükmünün günü geldi. Hz. Lût'un sapık kavmi, Allah'ın başlarına vereceği
karşı durulmaz bir felaketle, toptan mahvolacak ve yokluğun
karanlıklarına gömülecekti.
Ulu Allah (c.c) bu kesin kararını bildirmek ve kendisine inanmış birkaç
yakını ile birlikte, son günlerini yaşayan günahkar şehirden ayrılmasını
söylemek üzere Hz. Lût'a günün birinde üç tane melek göndermişti.
Melekler; genç ve yakışıklı erkek kılığına girerek yeryüzüne inmişlerdi.

Şezum (Sodom) şehrine vardıklarında doğruca Hz. Lût'un evine yöneldiler.
Şehvet sapıkları şehre üç tane genç ve yakışıklı delikanlının geldiğini
duyunca bir anda yollara dökülerek gelenleri görmek istediler.
Meleklerin geçtiği yolun hir iki yanı, ahlak düşükleri tarafından
doldurulmuştu. Tap taze erkek kılığına girmiş meleklere bakarken hepsi
şehvet kururganlıkları içinde kıvranıyor; ağızlarından salyalar
akıyordu. Azgın kalabalığın arasında yollarına devam eden melekler,
Peygamber Lût'un evine vardılar. Kudurmuş ahlaksızların hiçbirisi, ele
geçirip azgın şehvetlerini bir anlığına tatmin edebilmek için
arkalarından kıvrandıkları gençlerin, şehirlerini ve çevrelerini toptan
yok etmeyi kararlaştıran Allah'ın emri ile birlikte gelmiş melekler
olduğunu bilmiyor ve düşünmüyorlardı.
Melekler Lût'un evine varınca önce kim olduklarını söylemediler.
Arkalarına takılan kalabalık evin kapısına dayanmıştı. Anlaşılmaz
sözlerle bağırışıyorlar ve Hz. Lût'un evine aldığı genç delikanlıları
ellerine vermesini istiyorlardı. Hz. Lût (a.s) gelen misafirlerinden
utanıyordu ve kapıda bağrışan kalabalığın azgın hırslarından endişe
ediyordu.
Bir ara evinin kapısına çıktı; kudurmuş kalabalığa dündü "ey azgınlar,
soysuzlar, gelenler benim olduğu kadar kendinize de aziz misafirlerdir;
yani hepinizin misafirleridir. Bu kadar da mı insanlığınızı unuttunuz?
Bir parça olsun kendinize geliniz." diye söze başladı.
Kalabalıktan homurtulu gülüşmelerin geldiğini duyunca "size iki tane
genç ve güzel kızımı vereyim. Gözlerinizi bürüyen şehvetinizi onlarla
tatmin edin de tek beni misafirlerim karşısında rezil etmekten
vazgeçerek buradan uzaklaşın" diye teklifte bulundu.
Fakat kendinden geçmiş kalabalık hiçbir söz dinlememekte ve hiçbir
teklife yanaşmamaktadır. Evin kapılarını arka arkaya zorluyor ve
içerdeki gençleri istiyorlardı.
Ağlamaklı bir çehre ile içeriye dönen Hz. Lût'a kapıdakilerin ısrarla
istediği genç misafirler; melek olduklarını, Allah'ın emri üzerine
geldiklerini bildirdiler ve dediler ki; "Allah'ın emri artık kesindir.
Yıllardan beri söz dinletemediğin bu beyinsiz halkın artık sonu
gelmiştir. Birkaç saat sonra topuna gökten ateş ve ölüm yağacak ve
şehirleri ile birlikte yokluğa kavuşacaklardır. Onların başlarına gelmek
üzere olan bu felaket, ısrarla Allah'ın emirlerine karşı gelenlere ve
Peygamberler'in verdiği öğütlerine arka dönen sapıklara bütün devirler
boyunca ibret dersi olacaktır. Allah'ın sana emri böyledir:
Gece olunca sana inananları ve yakınlarını alacak ve ölüm kokan şu
lanetlik şehirden habersizce uzaklaşacak ve şu sapık halkı lanetlik
akibetleri ile baş başa bırakacaksın. Sana bunları söyleme geldik."
Allah'ın emri üzere Hz. Lût (a.s) ile inanmış yakınları meleklerin
dediklerine uyarak Sodam ve Gomere'yi o gece yarısı, sezdirmeden
terkettiler. Sabahın ilk ışıkları ile birlikte lanetlik şehirlere ve
sapık halkına gökyüzünden görülmemiş bir Allah gazabı boşalmaya
başlamıştı. Ahlaksız soysuzlar neye uğradıklarını anlayamadılar. Yüce
Allah (c.c.) ulu sabrını iyice kötüye kullanarak günden güne daha da
azgınlaşanlara yakıcı kükürt alevleri ile taşlar yağdırıyordu. Bir kaç
saniyelik afet ve ölüm saçan bir yağmur sonunda, halkın yekünü ile
birlikte bütün şehirlerini ilerdeki insanlığın gözleri önüne bir ibret
dersinin örneği olmak üzere harabeye çevirmiş ve yerle bir etmişti.

Esirgeyici Allah (c.c.) cümlemizi görünür, görünmez ve aniden bastıran
felaketlerden korusun, amin!..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:33 pm

'SİLÂHINI TESLİM ET ONA!'
Ahzab Harbi'nde, hendek kazmaktan yorulan Sa'd bin Muaz (r.a.),
Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz'in yanında oturmuş dinleniyordu. Bu
esnada, toprak taşıyan Zeyd bin Sâbit (r.a.)'in çalıştığını görünce, ona
işaret ederek;
-Yâ Resûlellah, dedi, Allâh'a hamd olsun ki, bunun babası beni sağ
bıraktı da, sana îmân etmek şerefini bana nasip eyledi. Buas günü, ben
bunun babası Sâbit bin Dahhâk ile boğaz boğaza boğuşmuştum!
Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz,
-Fakat, onun bu oğlu, ne iyi çocuktur', buyurdu.

Zeyd bin Sâbit (r.a.)'in bir ara gözlerini uyku bürüyüp kendisi
uyuyakalmıştı. Kalkanı, oku, yayı ve kılıcı yanında olduğu halde, orada
çalışmakta olan diğer Müslümanlar, onu hendeğin kenarında uyur bir halde
bırakarak etrafı dolaşmaya gitmişlerdi. Bu esnada onun yanına gelen
Umâre bin Hazm, şaka için, silâhını alıp saklamış, Zeyd bin Sâbit'in de
bundan hiç haberi olmamıştı... Uyanıp silâhını bulamayınca da,
heyecanlanmış ve korkmuştu! Resûlüllah Efendimiz bunu işitince, Zeyd'i
çağırttı. Ona,
-Ey uykucu! Sen uykuya daldın, nihâyet silâhın da kaybolup gitti'
buyurduktan sonra, 'Bu çocuğun silâhının nerede olduğunu kim biliyor?'
diye sordu.
Umâre bin Hazm,
-Yâ Resûlellah, ben biliyorum. Silah benim yanımdadır, dedi.
Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz,
- Silâhını teslim et ona! buyurdu ve şaka yollu da olsa, Müslümanları
korkutmayı veya onların herhangi bir şeyini alıp saklamayı yasakladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:33 pm

SİN ŞIN'a GİRİNCE


Yavuz Selim Han, mısır'a açtığı sefer sırasında Halep'ten Şam'a doğru
giderken, yolda, hayatına Şam'da son verilen Muhyiddin-i Arabi
Hazretleri'ni ve onun Yavuz'u işaret eden sözlerini hatırladı. "Sin,
Şın'a girdiğinde Muhyiddin'in kabri meydana çıkar" sözü Yavuz'un
dikkatini çekmişti. Bu işaret zaman zaman aklına takılıp duruyordu.
Şam'a vardığında oranın alim ve velileriyle görüşmelerde bulundu. Söz
dolaşıp Muhyiddin-i Arabi Hazretleri'ne de geldi Şam'ın ileri gelenleri,
Hazret'in kabrinin bulunduğu yerin halen çöplük olduğunu, hadiseden o
güne kadar hazrete iyi gözle bakılmadığını anlattılar.

Yavuz Selim Han, derhal harekete geçip kabrin yerini tesbit ettirdi.
Oraya hemen bir türbe ve yanıbaşına büyük bir cami ve imaret inşaatı
başlattı. Zamanımıza kadar muhteşem bir şekild gelen türbe, cami ve
imaret, külliye olarak ortaya çıktı.


Ayrıca, Muhyiddin-i arabi Hazretleri'nin vefatından önce ayağını yere
vurarak:
"Sizin taptığınız benim ayağım altındadır" buyurduğu yeri tesbit ettirip
kazdırdı. Oradanküp içinde altın çıktı. bundan Muhyiddin-i Arabi
Hazretleri'nin: "Siz Allah Teâla'ya değil de paraya tapıyorsunuz" demek
istediği anlaşıldı. Gerçekten de idmına sebep, hazretin bu sözleri
olmuştu.

Selim Han, çıkan altınları Şam'ın fakirlerine dağıttı. "Sin" den
maksadın Selim, "Şın" dn maksadın da Şam olduğu kesin olarak ortaya
çıkmıştı. Yavuz Sultan Selim Han, bu sırada Şam'da üç ay kadar
kalmıştır. *
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:34 pm

SİNEĞİN RIZKI

Birgün hadimlerinden müezzin Yakup, Hazreti Şeyh Ahmed Rufai'nin elini
uzatıp öylece tuttuğunu gördü. Elini niçin uzattığını bilmediği için
Yakup, koşarak geldi ve şeyhinin elini büyük bir şevkle öptü. Ahmed
Rufai Hazretleri elini öpen zata şöyle söyledi:
-Evladım, bîçare hayvanı niçin rahatsız ettin, elimin üstünde bir sinek
vardı ve rızkını elimi yiyerek temin ediyordu. Sen bu halinle o sineğin
rızkına mani oldun.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:34 pm

İstanbul'un fethinden sonra Hazreti Fatih bütün mahkümleri serbest
bırakmıştı. Fakat bu mahkumların içinden iki papaz zindandan çıkmak
istemediklerini söyleyerek dışarı çıkmadılar. Papazlar Bizans
imparatorunun halka yaptığı zülüm ve işkence karşısında ona adalet
tavsiye ettikleri için hapse atılmışlardı. Onlar da bir daha hapisten
çıkmamaya yemin etmişlerdi.
Durum Hazreti Fatih'e bildirildi. O, asker göndererek, papazları
huzuruna davet etti. Papazlar hapisten niçin çıkmak istemediklerini
Hazreti Fatih'e de anlattılar. Fatih o dünyaya kahreden iki papaza şöyle
hitap etti:
- Sizlere şöyle bir teklifim var: Sizler İslam adaletinin tatbik
edildiği memleketimi geziniz, müslüman hakimlerin ve müslüman halkımın
davalarını dinleyiniz. Bizde de sizdeki gibi adaletsizlik ve zulüm
görürseniz, hemen gelip bana bildiriniz ve sizler de evvelki kararınız
gereğince uzlete çekilerek hâlâ küsmekte haklı olduğunu isbat ediniz.
Hazreti Fatih'in bu teklifi papazlar için çok cazip gelmişti. Hemen
Padişahtan aldıkları aaakere ile İslam beldelerine seyahate çıktılar.
İlk vardıkları yerlerden biri Bursa idi... Bursa'da şöyle bir hadiseyle
karşılaştılar:
Bir Müslüman bir yahudiden bir at satın almış, fakat hiçbir kusuru yok
diye satılan at hasta imiş. Müslümanın ahırına gelen atın hasta olduğu
daha ilk akşamdan anlaşılmış. Müslüman sabırsızlıkla sabahın olmasını
beklemiş, sabah olunca da erkenden atını alıp kadının yolunu tutmuş.
Fakat olacak ya, o saatte de kadı henüz dairesine gelmemiş olduğundan
bir müddet bekledikten sonra adam kadının gelmeyeceğine hükmederek atını
alıp ahırına götürmüş. Atını alıp götürmüş ama at da o gece ölmüş.
Hadiseyi daha sonra öğrenen kadı, atı alan müslümanı çağırtıp meseleyi
şu şekilde halletmiş:
- Siz ilk geldiğinizde ben makamımda bulunsa idim, sağlam diye satılan
atı sahibine iade eder, paranızı alırdım. Fakat ben zamanında makamımda
bulunamadığımdan hadisenin bu şekilde gelişmesine madem ki ben sebep
oldum, atın ölümünden doğan zararı benim ödemem lazım, deyip atın
parasını müslümana vermiş.
Papazlar islam adaletinin bu derece ince olduğunu görünce parmaklarını
ısırmışlar ve hiç zorlanmadan bir kimsenin kendi cebinden mal tazmin
etmesi karşısında hayret etmişler.
Mahkemeden çıkan papazların yolu İznik'e uğramış. Papazlar orada şöyle
bir mahkeme ile karşılaşmışlar:
Bir müslüman diğer bir müslümandan bir tarla satın alarak ekin zamanı
tarlayı sürmeye başlar. Kara sabanla tarlayı sürmeye çalışan çiftçinin
sabanına biraz sonra ağzına kadar dolu bir küp altın takılmaz mı? Hiç
heyecan bile duymayan Müslüman bu altınları küpüyle tarlayı satın aldığı
öbür müslümana götürüp teslim etmek ister;
- Kardeşim ben senden tarlanın üstünü satın aldım, altını değil. Eğer
sen tarlanın içinde bu kadar altın olduğunu bilseydin herhalde bu fiata
bana satmazdın. Al şu altınlarını, der.
Tarlanın ilk sahibi ise daha başka düşünmektedir. O da şöyle söyler:
- Kardeşim yanlış düşünüyorsun. Ben sana tarlayı olduğu gibi, taşı ile
toprağı ile beraber sattım. İçini de dışını da bu satışla beraber sana
verdiğimden, içinden çıkan altınları almaya hiçbir hakkım yoktur. Bu
altınlar senindir dilediğini yap, der. Tarlayı alanla satan
anlaşamayınca mesele kadıya, yani mahkemeye intikal eder. Her iki taraf
iddialarını kadının huzurunda da tekrarlarlar.
Kadı, her iki şahsada çocukları olup olmadığını sorar. Onlardan birinin
kızı birinin de oğlunun olduğunu öğrenir ve oğlanla kızı nikahlayarak
altını cehiz olarak verir.
Papazlar daha fazla gezmelerinin lüzumsuz olduğunu anlayıp doğru
İstanbul'a Hazreti Fatih'in huzuruna gelirler ve şahit oldukları iki
hadiseyi de aynen nakledip şöyle derler:
- Bizler artık inandık ki, bu kadar adalet ve biribirinin hakkına saygı
ancak İslam dininde vardır. Böyle bir dinin salikleri başka dinden
olanlara bile bir kötülük yapamazlar. Dolayısıyla biz zindana dönme
fikrimizden vazgeçtik, sizin idarenizde hiç kimsenin zulme
uğramayacağına inanmış bulunuyoruz, derler. (1)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:34 pm

Seyyide Tün Nefise

Allah dostlarından.... Seyyide Tün Nefise Bir akşam vakti. Kapısı
çalınıyor. Komşuları, gayrimüslim bir çift. Bir ricaları var.
-Komşu, sende biliyorsun, bizim felçli bir kızımız var. Önemli bir
işimiz çıktı, sabaha kadar gelemeyebiliriz. Biz gelene kadar Allah
için... kızımıza bakabilirmisin?
İşi gücü ibadet ve gözyaşı olan ulvi kadın:
- Ne demek, siz işinize bakın evladınızı düşünmeyin.
Anne baba işlerine, Seyyide Tün Nefise felçli kızın yanına gider.
Saatler saatler... Allah dostunun gözleri, kızın üzerinde, sevgi dolu
bakışlar ve kızdan sevgi dolu karşılıklar...
İçi bir an bir garip bir garip oluyor.
Gönül diliyle:
- Allahım Allahım, şu güzel kızı şu güzel kızı ayağa ayağa kaldır ve ona
hak yolu nasip et.
Anne ve baba dönüyorlar. Hasta kızları komşularının ayağının dibinde
oturmakta. Büyük bir mutluluk içersinde. Kapının açılmasıyla birlikte
ayağa fırlıyor...
... ve hepsi artık, Allah'ın razı oldukları içersinde, İslamın içinde.
















__________________
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:34 pm

SENİ BEKLİYORDUK

Sadreddîn Hayâvî hazretlerini sevmeyen biri vardı. Bir gece kendi
kendine; "Sadreddîn dedikleri kişi şehrimizin gençlerini başına topluyor
ve onlara bir şeyler anlatıyor. Bu gece onun kapısını çalıp dışarı
çıkarayım ve bir güzel döveyim." niyeti ile yola düştü. Sadreddîn
hazretlerinin kapısına geldiğinde onu kapı önünde durur gördü.
Şeyh Sadreddîn hazretleri ona hitâben;
"Ey kişi! Biz senin niyet ettiğin şey yerine gelsin diye hayli zamandır
burada bekliyoruz. Çok geciktin." buyurdu. Gelen kişi bu sözleri duyunca
pişman oldu ve onun büyük bir zât olduğunu anlayıp ellerine kapandı,
özür diledi sonra da ona talebe olmakla şereflendi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:34 pm

Ser de Gitti Sır da
Server Baba namında bir velinin yaşadığı zamanda devlet maliyesi çok
sıkışık duruma düşer. Padişah şöhretini duyduğu veliye haber gönderir.
Veli de bir miktar iksir tozu gönderir, bakır eritilen kazanlara
atılmasını söyler. Yalnız aynı kazandan bir kepçe kendisine verilmesini
ister. Kendisine verileni de fakirlikten şikayet eden dervişine aynen
verir.

Bir müddet sonra padişah bu sırrın kendisine öğretilmesini Server
Baba'dan ister ve ısrar eder. Server Baba:
-Bu mümkün değil, lakin bir kolayı var. Ben bu sırrı yazar dilimin
altına koyarım. siz de beni idam eder alırsınız.

Başka çare yok." der. idam edilir.

Dilinin altından alınan kağıtta sade şu söz yazılıdır:
Ser verip sır vermeyen Server Baba.
Eyvah ser de gitti sır da gitti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:34 pm

SENİN GÖRDÜĞÜN

1994'lerde Haçka'ya giden bir polis memuru Haçkalı Hoca'nın evini
sormuş. O tarihten 45 sene evvel Hakka yürüyen Haçkalı'nın evisorulunca:
-Hayırdır, Haçkalı'yı nerden tanıysun? diye sormuşlar.
-Güneydoğu'dan, demiş polis memuru.
-Güneydoğu?
-He! Urfa, mardin, diyarbakır!
Ne iş yapaysun daa?
-Polisim.
-Hocayla işin ne?
-Oradaki çatışmalarda kendisinden çooook yardım gördüm. Eğer o yardım
etmeseydi, beni hastahaneye götürmeseydi, Allah bilir ya şimdi çoktaaan
ölmüş olacaktım Kendisine teşekküre geldim.
Polis memuru böyle söyleyince, Haçkalı'nın akıl sır ermez işlerine az
çok âgâh ve âşinâ olan Haçkalılar, Haçkalı'nın Haçka'daki cami ve
türbesini göstererek:
-Gazan mübarek olsun uşağım, Haçkalı Hoca, işine gücüne akıl sır ermez
bir ermişdur. yıllar evvel Rabbisine ermişdur. aha camisi ve türbesi.
Get orada ziyaret et. Senin gördüğün onun ruhaniyetidir, demişler.

Zaman mekân duvarını aşardı
Yeri gelir celâllenir taşardı
Darda kalan her mağdura koşardı
Gaibler şahini Haçkalı Baba
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Warrior
Co Admin
Co Admin
Warrior



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Imgleft45/258Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Emptybarbleue  (45/258)

Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler Arsivi 2   Dini Hikayeler Arsivi 2 - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 12:34 pm

Sen mi beni sevdin, ben mi seni sevdim?
ALÂÜDDİN ATTÂR (K.S.) ANLATIYOR

Şâh-ı Nakşibend hazreteleri beni kabul edince, kendilerini o kadar
sevdim ki, sohbetlerinden ayrılamayacak hâle geldim. Bu halde iken, bir
gün bana dönüp;

'' Sen mi beni sevdin, ben mi seni sevdim?' buyurdu.

'İkrâm sâhibi zâtınız, âciz hizmetçisine iltifât etmelisiniz,
hizmetçinizde sizi sevmelidir' diyerek cevap verdim. Bunun üzerine:

'' Bir müddet bekle, işi anlarsın' buyurdu. Bir müddet sonra, kalbimde,
onlara karşı muhabbetten eser kalmadı. O zaman; 'Gördün mü; sevgi bizden
midir, senden midir?' buyurdu. Beyt:

Eğer mâ'şûktan olmazsa muhabbet âşıka,

Âşığın uğraşması mâ'şûka kavuşturamaz aslâ!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Dini Hikayeler Arsivi 2
Sayfa başına dön 
2 sayfadaki 5 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5  Sonraki
 Similar topics
-
» Dini Hikayeler Arsivi 1
» Dev Avatar Arşivi

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Dinimizi Tanıyalım :: Dini Hikayeler-
Buraya geçin: