islam fıkıh ansiklobedisi Asd10
islam fıkıh ansiklobedisi Asd10
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 islam fıkıh ansiklobedisi

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : 1, 2, 3  Sonraki
YazarMesaj
Cyber
SüperModeratör
SüperModeratör
Cyber



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
islam fıkıh ansiklobedisi Imgleft40/258islam fıkıh ansiklobedisi Emptybarbleue  (40/258)

islam fıkıh ansiklobedisi Empty
MesajKonu: islam fıkıh ansiklobedisi   islam fıkıh ansiklobedisi Icon_minitimePerş. Tem. 01, 2010 10:40 am

ABDESTIslâm'da bazı
ibâdetlerin yerine getirilmesi için yapılan ve bizzat kendisi ibâdet
olan temizlenmeye Abdest denir. Abdest kelimesi Farsça'da su anlamına
gelen "âb" ile el anlamına gelen "dest" kelimelerinden oluşmuş birleşik
bir isimdir. Arapça karşılığı olan "vudû" kelimesi Hadislerde
kullanılmıştır. Kur'ân-ı Kerim'de ise temizlik anlamında "tahâret" ve
"zekâ" kelimeleri geçmektedir. Vudû' kelimesi güzellik ve temizlik
anlamına gelmektedir. Dolayısıyla ibâdete başlanmadan önce insanın iç
dünyasını güzelleştirmesi ve dışını da iyice temizlemesi gerekir.
Islâm'da abdestin farziyetine "Ey iman edenler, namaza kalkacağınız
zaman yüzlerinizi ve dirseklerinizle birlikte ellerinizi yıkayın.
Başınıza meshedin. Her iki topuğunuzla birlikte ayaklarınızı da
(yıkayın)..." (el-Mâide, 5/6), âyeti delâlet etmektedir. Hz. Peygamber
(s.a.s.)'in abdest almadan hiç bir iş yapmadığını görüyoruz (Elmalılı,
Hak Dini Kur'ân Dili, II, 1583). Ancak abdest her amel ve ibâdet için
değil başta namaz olmak üzere bazı ibâdetler için farz kılınmıştır.
Fakat müslümanın sürekli abdestli bulunması sünnettir.
Abdest her şeyden önce her türlü pislik ve kirlilikten kurtulmak, yani
maddî ve manevî bütün pislik ve mikroplardan uzak kalmak için İslam'ın
emrettiği önemli bir ibâdettir. Mikrobun en kolay ürediği yer ağızdır.
Ağızdan başlayarak el, yüz ve ayakların günde beş defa temizlenmesi
İslam'ın temizliğe verdiği önemi gösterir. Böylelikle Islâm yüzyıllar
önce temizliğin üzerinde durup insanoğlunu maddî-manevî her türlü pislik
ve mikroptan korumayı hedeflemiştir. Bunun yanında abdest alan bir
insan, kendini manen temiz ve rahat hisseder ve bu güzel his ve temiz
duyguyla Allah'a ibâdete durur. Bu da ruhun temizliğini sağlamaktadır.
Insanın yaratılış gayesi olan Allah'a kulluk böyle bir temizleme
ameliyesi ile başlayınca insanoğluna vereceği zevk ve rahatlığın değeri
sonsuzdur.
Insan abdestle bedenen ve mânen temizlendikten sonra Allah'ın huzuruna
çıkar. Böyle bir temizlenme ile günlük bütün yorgunlukları ve yükleri
geride bırakır.
Abdest almakla, dünyevî ve uhrevî birçok fazilet ve güzellikler elde
edilir. Hz. Peygamber (s.a.s.) abdestle ilgili olarak şöyle buyururlar:
"Bir müslüman abdest alıp yüzünü yıkadığında, yüzündeki âzaların
işlediği bütün günahları; el ve ayaklarını yıkadığında el ve ayaklarıyla
işlediği bütün hata ve günahları, su damlalarıyla beraber akıp gider ve
kendisi de tertemiz olur. Hatta kirpik ve tırnak diplerindeki
günahlarından eser kalmaz. Âdâp ve erkânına uymak suretiyle abdest alıp
kıbleye dönerek: "Eşhedü en lâ ilâhe illallahü vahdehu lâ şerike leh ve
eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Rasûlühü" diyen bu kul için cennetin
kapıları açılmıştır; o, cennet kapılarının dilediğinden içeri
girer."(Müslim, Tahare, 32, 33; Tirmizî, Tahâre, 2).


En son Cyber tarafından Perş. Tem. 01, 2010 10:42 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cyber
SüperModeratör
SüperModeratör
Cyber



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
islam fıkıh ansiklobedisi Imgleft40/258islam fıkıh ansiklobedisi Emptybarbleue  (40/258)

islam fıkıh ansiklobedisi Empty
MesajKonu: Geri: islam fıkıh ansiklobedisi   islam fıkıh ansiklobedisi Icon_minitimePerş. Tem. 01, 2010 10:40 am

ABDEST NASIL ALINIR?Farz,
sünnet ve edeplerini yukarıdaki maddelerde verdiğimiz abdesti tertip ve
usûlüne göre ancak şöylece alabiliriz: Abdeste başlarken şu dua
yapılmalıdır:
"Bismillâhilazîm ve'l hamdülillâhi alâ dini'l Islâm" .
"Yüce Allah'ın ismini anarak başlarım. Beni Islâm dini ve akidesi üzere
yarattığı için hamd ederim."
Abdest almaya niyetlendikten sonra, eûzü besmele çekilerek eller
bileklere kadar yıkanır. Parmakta yüzük varsa, kımıldatılır. Altına
suyun geçmesi sağlanır.
Uzuvların yıkanması sırasında bizden öncekilerden nakledilen şu duaları
okumak abdestin edeplerindendir.
A- Mazmaza=Ağıza su verme sırasında: "Allâhümme einnî alâ tilâveti'l
Kur'ân ve zikrike ve şükrike ve hüsn-i ibâdetike."
"Allah'ım, Kur'ân-ı Kerimi okumada, seni zikretme, sana şükretme ve sana
güzel şekilde kulluk etmede yardımını istirham ederim."
B- Istinşak = Buruna su verme sırasında: "Allâhümme, erihnî râyihate'l
Cenneti verzuknî min neîmihâ."
"Allah'ım, bana Cennetin kokusunu koklat. Cennet nimetlerinden beni
rızıklandır."
C- Yüzü Yıkama Sırasında
"Allâhümme, beyyid vechî binûrike yevme tebyaddu vücûhun ve tesveddü
vücûh."
"Allah'ım, bir kısım yüzlerin ağarıp nurlandığı, bir kısım yüzlerin ise
karardığı gün, benim yüzümü nurlandır, ağart."
D- Sağl Eli Yıkama Sırasında
"Allâhümme, a'tınî kitâbî biyemînî ve hâsibnî hisâben yesîrâ."
"Allah'ım, kitabımı -amel defterimi- sağl elime ver ve hesabımı
kolaylaştır."
E- Sol Eli Dirseklere Kadar Yıkama Sırasında
"Allâhümme, lâ tu'tinî kitâbî bisimâlî velâ min verâi zahfi."
"Allah'ım, kitabımı -amel defterimi- sol elimden ve arkamdan verme."
Sonra sıra başı meshetmeye gelir.
Kaplama mesh için, eller ıslatılır, küçük parmakla üç parmak uc uca
getirilir. Önden başlayarak başın üstü sıvazlanıp arka ve yan taraflarda
böylece meshedilir.
F- Kulakları Yıkarken
"Allâhümmec'alnî minellezîne yestemîune'l-kavle feyettebiûne ahseneh."
"Allah'ım, beni hak sözü dinleyenlerden ve onun en güzeline uyanlardan
eyle." denilir ve kulaklar yıkanır.
G- Boyuna Mesh Etme Sırasında
"Allâhümme a'tik unuki (veya rakabeti) mine'n-nâri."
"Allah'ım, boynumu Cehennem ateşinden azad buyur."
H- Ayakları Yıkama Sırasında
"Allâhümme, sebbit kademeyye ales'sırâtı yevme aaaûlü Fhi'l-akdâm."
"Allah'ım, Sırat köprüsünde ayakların kaydığı günde ayaklarımı kaydırma,
sabit eyle..."
Abdest alıp bittikten sonra Rasûlullah (s.a.s.)'e salavât getirilmeli ve
şu dua okunmalıdır:
"Allâhümmec'alnî minettevvâbîne vec'alnî mine'l-mütetahhirîn."
"Allah'ım, beni, tevbe eden ve günahlarından temizlenen kullarından
eyle. . ."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cyber
SüperModeratör
SüperModeratör
Cyber



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
islam fıkıh ansiklobedisi Imgleft40/258islam fıkıh ansiklobedisi Emptybarbleue  (40/258)

islam fıkıh ansiklobedisi Empty
MesajKonu: Geri: islam fıkıh ansiklobedisi   islam fıkıh ansiklobedisi Icon_minitimePerş. Tem. 01, 2010 10:40 am

ABDESTİ BOZAN DURUMLAR
1- Idrar veya dışkı yollarından yani ön ve arkadan herhangi
bir şeyin çıkması. Mâide sûresi 6. âyetinde "...sizden birisi abdest
bozmaktan geri dönmüşse..." ve Hz. Peygamber (s.a.s.)'e "Hades nedir?"
diye sorulduğunda; "Her iki yoldan çıkandır" cevabını vermeleri, ön ve
arka yollardan birinden çıkan idrar, dışkı, yel, vedi, mezi, meni, kurt
ve diğer hususların abdesti bozduğunu ifâde eder.
2- Aklın idrak gücünü gideren hususlar; uyumak, bayılmak, delirmek,
sarhoş olmak vs.'dir. Ancak oturduğu yerde kıpırdamadan uyuyan kimsenin
abdesti bozulmaz. (Müslim, Vudû', 2; Ahmed b. Hanbel, 1, 256).
3- Vücudun herhangi bir yerinden kan, irin veya sarı su çıkması ve
etrafına yayılması. Ağızdan akan kana bakılır, şâyet bu kan tükrük kadar
veya tükrükten fazla ise abdesti bozulur.
4- Ağız doluşu kusmak. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) "Kusuntu abdesti
bozar" (Tirmizî, Tahâre, 64) buyurmaktadır. Kusma ağız doluşu değilse
abdest bozulmaz.
5- Cinsî münasebette bulunmak.
6- Tam olarak cinsî ilişki olmasa bile kadın ve erkeğin çıplak veya ince
bir elbise ile vücutlarının veya tenâsül uzuvlarının birbirine değmesi.
7- Teyemmüm yapan kimsenin su bulması .
8- Namazda sesli olarak gülmek. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle
buyurmaktadır: "Sizden biriniz namazdayken kahkaha ile gülerse abdesti
ve namazı birlikte iade etsin. " Kahkaha namazın dışında olursa abdesti
bozmaz.
Bir kimse abdest alırken bazı organlarını yıkayıp yıkamadığı konusunda
endişe ederse, şayet bu ilk defa karşılaştığı bir şüphe ise o organını
yeniden yıkar, yok eğer sürekli şüpheye düşüp duruyorsa bu şüpheşinin
önemi yoktur. Abdestini tam almış sayılır. Abdestinin bozulup
bozulmadığını tam hatırlayamayan kişi kesin olarak abdest aldığını
hatırlıyorsa abdestli demektir. Çünkü kesin olarak bilinen bir husus
şüphelerle yok olmaz.
Ayrıca namaz haricinde abdestinden şüpheye düşenin abdest almasının
takvaya daha yakın olduğu; fakat namaz içinde bulunan kimsenin ise
abdestinden şüpheye düşmesi hâlinde namazını bozup abdest alması
gerekmediği âlimler tarafından ifâde edilmiştir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cyber
SüperModeratör
SüperModeratör
Cyber



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
islam fıkıh ansiklobedisi Imgleft40/258islam fıkıh ansiklobedisi Emptybarbleue  (40/258)

islam fıkıh ansiklobedisi Empty
MesajKonu: Geri: islam fıkıh ansiklobedisi   islam fıkıh ansiklobedisi Icon_minitimePerş. Tem. 01, 2010 10:40 am

ABDESTİ BOZMAYAN DURUMLAR1-
Kişinin ön veya arka yollarından başka vücudunun herhangi bir yerinden
kan çıkıp, bir damla halinde kalması. 2- Kabuk bağlamış bir yaranın kan
çıkmadan kabuğunun düşmesi.
3- Yaradan, burundan yahut kulaktan bir vücud kurdunun düşmesi.
4- Tenâsül uzvuna (cinsî organına) el sürmek.
5- Kadın vücudunun herhangi bir yerine dokunmak.
6- Ağız doluşu olmayan kusuntu.
7- Ağızdan çıkan balgam.
8- Oturduğu yerde veya namazda uyumak .
9- Ağlamak.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cyber
SüperModeratör
SüperModeratör
Cyber



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
islam fıkıh ansiklobedisi Imgleft40/258islam fıkıh ansiklobedisi Emptybarbleue  (40/258)

islam fıkıh ansiklobedisi Empty
MesajKonu: Geri: islam fıkıh ansiklobedisi   islam fıkıh ansiklobedisi Icon_minitimePerş. Tem. 01, 2010 10:41 am

ABDESTİN ÇEŞİTLERİ1-Farz
Olan Abdest Namaz kılmak, Kur'ân-ı Kerim'e el sürmek ve tilâvet secdesi
yapmak için abdest almak farzdır. Cünüp veya abdestsiz olan kimsenin
Kur'ân-ı Kerim'i eline almasının helâl olamayacağı hususunda Islâm
bilginleri arasında ittifak vardır.
2-Vâcip Olan Abdest
Kâbe-i Muazzama'yı tavaf* etmek için abdest almak vaciptir. Bir kimsenin
Kâbe'yi abdestsiz tavaf etmesi vacibi terk ettiğinden dolayı sorumlu
olmakla beraber yaptığı bu tavaf câiz ve geçerlidir. Ancak bu hususta
Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır:
"Tavaf, namaz gibidir. Fakat tavaf sırasında konuşmak câizdir. Tavafta
konuşan kimse hayırlı söz söylesin." (Tirmîzî, Hacc, 112; Nesâî,
Menasik, 126) .
Farz olan tavaf abdestsiz olarak yapıldığı takdirde bir küçükbaş hayvan
kurban etmek gerekir. Cünüb olan kimsenin ise böyle bir farz tavafı
yapması hâlinde bir büyükbaş hayvan kurban etmesi lâzımdır. Ancak bu
farz tavaf, abdest alınarak yeniden yapılırsa böyle bir kurbana gerek
kalmaz. Fakat farz günler dışında tekrar yapılması hâlinde geciktirilmiş
olduğundan dolayı kurban kesmek gerekmektedir .
Yapılması vacipolan vedâ tavafını abdestsiz olarak yapan kimse bir
miktar sadaka vermelidir. Fakat vacip olan tavafı cünüb olarak yapanın
bir küçükbaş hayvan kurban etmesi lâzımdır.
3-Mendup Olan Abdest
Uykudan önce veya uykudan kalktıktan sonra, cenâze yıkamak, cenâze
taşımak, cenâzeyi yıkadıktan sonra, cinsel temastan önce, ezberden
Kur'ân okumak, hadîs okumak, Cenâb-ı Allah'ı ta'zim veya tesbih etmek
için veya kızgınlık sırasında kızgınlığını gidermek gayesiyle abdest
almak ve sürekli abdestli olmak niyetiyle abdest almak menduptur
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cyber
SüperModeratör
SüperModeratör
Cyber



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
islam fıkıh ansiklobedisi Imgleft40/258islam fıkıh ansiklobedisi Emptybarbleue  (40/258)

islam fıkıh ansiklobedisi Empty
MesajKonu: Geri: islam fıkıh ansiklobedisi   islam fıkıh ansiklobedisi Icon_minitimePerş. Tem. 01, 2010 10:41 am

ABDESTİN EDEPLERİ (ÂDÂBI)Edeb;
nezâket, zarâfet, insanlara sözle ve davranışla yardımda bulunmak,
gönüllerini okşamak demektir. Abdestin edepleri ise yapılması halinde
sahibine sevap kazandıran hususlardır. Yapılmamaları halinde ise kişiye
günah yazılmaz. Abdestin edepleri şunlardır: 1- Abdest alırken
başkasından yardım istememek.
2- Abdest alırken suyun sıçramaması için dikkatli davranmak.
3- Kıbleye doğru yönelmek.
4- Gereksiz yere konuşmamak.
5- Niyet ederken dil ile niyet etmek.
6- Her uzvu iyice ovmak.
7- Abdest dualarını okumak.
8- Kullanılmış bir su ile abdest almamaya dikkat etmek.
9- Her uzvu yıkarken niyeti korumakla birlikte "Bismillâh" demek.
10- Kulağını meshederken serçe parmaklarının uçlarıyla kulak deliklerini
meshetmek.
11- Burna ve ağıza suyu alırken sağl eli kullanmak.
12- Sol el ile sümkürmek.
13- Özür sahibi olmayan kimsenin namaz vaktinden önce abdest alması.
14- Abdest bittikten sonra kıbleye karşı ayakta kelime-i şehâdet
getirmek ve dua yapmak, biraz su içmek.
15- Durgun veya akarak yer değiştiren sular ile birikinti hâlindeki
sulara ve Kıble'ye karşı abdest bozulmaz.
Abdest Namazı
Abdest namazı abdest aldıktan sonra abdest âzaları henüz yaş iken iki
rek'at nafile namaz kılmaktan ibarettir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cyber
SüperModeratör
SüperModeratör
Cyber



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
islam fıkıh ansiklobedisi Imgleft40/258islam fıkıh ansiklobedisi Emptybarbleue  (40/258)

islam fıkıh ansiklobedisi Empty
MesajKonu: Geri: islam fıkıh ansiklobedisi   islam fıkıh ansiklobedisi Icon_minitimePerş. Tem. 01, 2010 10:41 am

ABDESTİN FARZLARI1-Yüzü
Yıkamak Yüzün bir defa yıkanması farzdır. Yüzün sınırları, saçın
bittiği yerden sakal veya çene altına, kulakların köklerine kadar olan
bölümdür. Gözlerin içine suyun ulaştırılması gerekmez. Ancak abdest
alırken gözler sıkılmaz, tamamen açık bırakılmaz. Normal bir şekilde yüz
yıkanır. Dudaklar yumulduğu zaman, dışarda kalan kısımlar yüzün
sınırlarıdır. Sakal, bıyık ve kaşın altına suyu ulaştırmak gereklidır.
2-Kolları Yıkamak
Parmak uçlarından kol dirseklerine kadar -dirsekler de dahil- olan kısmı
bir defa yıkamak farzdır. Eğer iğne ucu kadar kuru bir yer kalırsa veya
tırnağının altına suyu geçirmeyecek (hamur, boya, çamur vb.) bir madde
bulunursa, abdest alınmış sayılmaz. Ancak boyacıların tırnaklarındaki
boyalardan kaçınmanın mümkün olmamasından dolayı bunlar abdeste zarar
vermez. Tırnaklar parmak uçlarından dışarı taşacak kadar uzamış olursa o
fazlalığı da yıkamak gerekir. Bir kimse abdest aldıktan sonra bu uzamış
tırnağı keserse abdestini yenilemesi gerekmez. Parmakta yüzük var ve bu
geniş ise abdest alırken bunu oynatmak sünnet, eğer yüzük dar ve altına
su geçirmeyecek kadar parmağa oturmuşsa onu oynatmak farzdır.
3-Başı Meshetmek
Mesh, sözlükte eli bir şeyin üzerinden geçirmek demektir. Ibâdet
hukukunda ise suyun bir vücut organına isâbet etmesidir. Başın
meshedilmesindeki farz oranı alın miktarıdır. Bu miktar ise başın dörtte
biridir. Meshederken üç veya daha fazla parmağı kullanmak gerekir. Iki
parmakla yapılan mesh câiz değildir.
Başa giyilen sarık veya takke üzerine meshetmek geçerli değildir.
Kadınlar da baş örtüleri üzerine meshedemezler.
4-Ayakları Yıkamak
Sağlam ve çıplak ayakları topuklarıyla birlikte bir defa yıkamak
farzdır. Yaralı veya mestle örtülü ayakları yıkamaya gerek olmayıp
sadece meshetmek yeterlidir. Mâide Sûresi 6. âyette geçen topuk = ka'b,
ayağın iki tarafından inak kemiğine bitişik kemiktir. Rasûlullah
(s.a.s.): "Vay ateşten o topukların haline... " (Buhârı, Ilim 30; Vudû',
27,29; Müslim, Tahâre, 25-28,30; Ebû Davud, Tahâre, 46) buyurduğu ve
ayakların tamamen yıkanmasını emrettiği bilinmektedir.
Bir kimsenin ayağında yarık varsa ve o yarığa su sızdırmayan bir ilaç
sürülmüşse, o kimse ayağını yıkadığı zaman, su yarığın altına geçmezse
bu durumda su, ayağa zarar verecekse abdest yerine getirilmiş sayılır ve
bu câizdir. Ancak su zarar vermiyorsa abdest tam olarak alınmış
sayılmaz. Dolayısıyla zarar vermediği takdirde yarıklara su ulaşacak
şekilde yıkamak gereklidır .
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cyber
SüperModeratör
SüperModeratör
Cyber



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
islam fıkıh ansiklobedisi Imgleft40/258islam fıkıh ansiklobedisi Emptybarbleue  (40/258)

islam fıkıh ansiklobedisi Empty
MesajKonu: Geri: islam fıkıh ansiklobedisi   islam fıkıh ansiklobedisi Icon_minitimePerş. Tem. 01, 2010 10:41 am

ABDESTİN MEKRUHLARI1-
Abdest alırken gereğinden fazla suyu boş yere tüketmek. 2- Gereği
yokken suyu âdetâ âzaları mesheder gibi çok az kullanmak.
3- Suyu abdest âzalarına hızlı çarpmak, etrafa su sıçratmak.
4- Abdest alırken gereksiz yere konuşmak.
5- Ihtiyacı olmadığı halde abdest almak için başkasından yardım ve su
dökmesini istemek.
6- Temiz olmayan pis ve kirli bir yerde abdest almak.
7- Abdestin sünnetlerini bilerek terk etmek.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cyber
SüperModeratör
SüperModeratör
Cyber



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
islam fıkıh ansiklobedisi Imgleft40/258islam fıkıh ansiklobedisi Emptybarbleue  (40/258)

islam fıkıh ansiklobedisi Empty
MesajKonu: Geri: islam fıkıh ansiklobedisi   islam fıkıh ansiklobedisi Icon_minitimePerş. Tem. 01, 2010 10:41 am

ABDESTİN SÜNNETLERI1-Niyetle
Başlamak Niyet, bir şeyi yapmayı kalbinden geçirmektir. Kalpden niyet
etmeden, yalnız dil ile niyeti söylemek yeterli değildir. Abdest için
niyet müstehap bir sünnettir. Ancak Şâfiî mezhebine göre niyet, başlı
başına bir ibâdet olduğundan abdeste niyet de farzdır. Bu sebeple
niyetsiz abdest olamaz.
2-Abdeste Besmele ile Başlamak
Abdeste başlarken Allah'u Teâlâ'nın ismiyle yani besmele ile başlamak
sünnettir. Rasûlullah (s.a.s.): "Allah'u Teâlâ'nın ismini zikretmeyen
kimsenin abdesti yoktur." (Ebû Davud, Tahâre, 48; Tirmizî, Tahâre, 20;
Ibn Mâce, Tahâre, 41) buyurarak besmelenin faziletini belirtmiş
olmaktadır. Besmeleyi abdeste başlarken okumak esastır. Çıplak bir hâlde
iken veya tuvalette besmele okunmaz. Bir kimse abdestin başında
"Lâilâhe illallah" veya "Elhamdülillah" dese besmele yerine geçer
(Fetevâyı Hinddyye, 1,7).
3-Önce Bileklere Kadar Elleri Yıkamak
Rasûl-i Ekrem (s.a.s.): "Sizden birisi uykusundan uyandığı zaman,
kat'iyyen elini yıkamadıkça su kabına daldırmasın. Çünkü o, eli nerede
gecelemiştir bilemez" (Buhârî, Vudû', 26; Müslim, Tahâre, 87-88; Ebu
Davud, Tahare, 49) buyurmuştur. Ayrıca insanın eli, temizleme hususunda
bir araçtır. Dolayısıyla ilkin onu temizlemeye başlamak sünnettir.
Bilindiği üzere, elleri, dirseklere kadar yıkamak (dirsekler dahil)
farzdır. Fakat önce bileklere kadar yıkamak tertip olarak sünnettir.
4-Misvak Kullanmak
Rasûlullah (s.a.s.): "Eğer ümmetime zorluk vereceğinden çekinmeseydim,
her namazdan önce onlara misvak kullanmayı mutlaka emrederdim." (Müslim,
Tahâre, 15; Ahmed Ibn Hanbel, II, 250, 400) buyurmaktadır. Dişleri
parmakla yıkamak misvağın yerini tutmaz. Ancak misvak bulunmazsa sağ
elin bir parmağı ile dişleri temizlemek misvak yerine geçerli olabilir.
5-Ağzı Yıkamak
Abdest alırken Rasûlullah (s.a.s.)'in ağzını üç defa yıkadığı (mazmaza
yaptığı) bize ulaşan bilgiler arasındadır. Bunun sınırı, suyun ağzın
tamamını kaplamasıdır. Ayrıca her seferinde suyu yenilemek de sünnettir.
6-Burnu Yıkamak
Yine Hz. Peygamber (s.a.s.)'in abdest alırken burnuna da üç defa su
çektiği bilinmektedir. Burna su çekerek sol eli ile suyu dışarıya verip
yeniden su çekerek burnu sol el ile temizlemek sünnettir.
7-Kulakların Meshedilmesi
Baş meshedilirken kulakların da aynı şekilde sayılarak meshedilmesi
sünnettir. Ayrı bir su ile meshedilmesini sünnet olarak kabul edenler de
vardır.
8-Yıkanması Gereken Uzuvları Üçer Defa Yıkamak
Yıkanması farz olan yüz, eller ve ayaklar gibi organlarımızı üçer kere
yıkamak sünnettir. Bu organlarımızdan her birini yıkamaya başlayınca ilk
yıkama farzdır. En sağlam ve geçerli görüşe göre ikinci yıkama ise
sünnettir. Abdest alırken, yıkanmakta olan organa su ulaşır ve ondan
damla damla dökülüp akarsa, yıkamanın tamam olduğu tam anlamıyla
anlaşılır.
9-Parmakların Arasını Yıkamak
"Parmaklarınızın arasını hilâlleyiniz ki onların arasına Cehennem ateşi
girmesin ve onları hilâllemesin" (Ebu Davud, Tahâre 56, 59; Tirmizî,
Tahâre, 30; Savm 68; Nesâî, Tahâre 91) buyuran Hz. Peygamber (s.a.s.)'in
bu buyruklarıyla belirtilen işi yapmak sünnet olmaktadır. Bu aynı
zamanda, farz olan yıkamanın da kâmil anlamda gerçekleşmesini sağlar.
10-Sakalı Ovmak
Abdest alırken sakalı bulunanların sakallarını, parmaklarını sakalın
içine sokarak alt taraftan üst tarafa doğru hareket ettirmesi hilâllemek
olarak tanımlanmaktadır. Rasûlullah (s.a.s.): "Müşriklere muhâlefet
edin, bıyıkları kısaltın, sakalı uzatın." (Müslim, Tahâre, 56; Ebû
Davud, Tahâre, 29; Tirmîzî, Edeb, 14; Nesâi, Zinet, 1, 56) buyurarak
mü'minler için sakalın gerekçe ve önemini belirtmiş olmaktadır.
Dolayısıyla mü'minler sakallarını sünnete göre uzatmak ve sakal bırakmak
konusunda duyarlı olmak zorundadırlar.
11-Abdest Almaya Sağ Taraftan Başlamak
"Şüphesiz ki Allah'u Teâlâ, her şeye sağldan başlanmasını sever. Hattâ
ayakkabılar giyilirken ve çıkarılırken dahi" (Buhârî, Vudû', 31) buyuran
Hz. Peygamber (s.a.s.)'in bu uyarısına göre de abdeste sağldan başlamak
sünnettir.
12-Tertibe Uymak
Abdest alırken, Mâide Sûresinde beyan buyurulan sıraya uymak ve bu
sıraya göre abdest almak da sünnettir. Yani önce elleri ve akabınde yüzü
yıkamak, ardından da başı meshetmek ve en son olarak da ayakları
yıkamaktır. Imam Şâfiî (rh.a) bu sıraya uymanın farz olduğu
kanaatindedir. Şâfiî'nin bu içtihadı ile âlimler abdestin farzının altı
olduğunu tesbit etmişlerdir ki bunlar şöylece sıralanmaktadır: Niyet,
ellerin yıkanması, yüzün yıkanması, başa meshedilmesi, ayakların
yıkanması ve tertibe uymaktır.
13-Başın Tamamını Bir Defada Meshetmek
Abdest alan bir kimse, iki avucunu ve parmaklarını başının ön kısmından
başlayarak arka kısmına kadar, başın tamamını kaplayacak bir şekilde
arkaya doğru çekerek mesheder. Bu sünnettir. Başın tamamını devamlı
olarak meshetmek ve özürsüz bir şekilde terk etmek günah olur.
Muvalât ise, organları ara vermeden birbiri ardında yıkamak demektir.
Öyle ki ılıman bir havada ilk yıkanan organ, abdest tamamlanmadan
kurumamalıdır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cyber
SüperModeratör
SüperModeratör
Cyber



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
islam fıkıh ansiklobedisi Imgleft40/258islam fıkıh ansiklobedisi Emptybarbleue  (40/258)

islam fıkıh ansiklobedisi Empty
MesajKonu: Geri: islam fıkıh ansiklobedisi   islam fıkıh ansiklobedisi Icon_minitimePerş. Tem. 01, 2010 10:42 am

ABDESTSİZ OLARAK
YAPILMASI YASAK OLAN HUSUSLAR
1- Namaz kılmak. 2- Kur'ân-ı
Kerim'e el sürmek.
3- Tilâvet secdesi yapmak.
4- Cenâze namazı kılmak.
5- Kâbe'yi tavaf etmektir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cyber
SüperModeratör
SüperModeratör
Cyber



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
islam fıkıh ansiklobedisi Imgleft40/258islam fıkıh ansiklobedisi Emptybarbleue  (40/258)

islam fıkıh ansiklobedisi Empty
MesajKonu: Geri: islam fıkıh ansiklobedisi   islam fıkıh ansiklobedisi Icon_minitimePerş. Tem. 01, 2010 10:42 am

ADAK (NEZIR) Allah'u Teâlâ'ya ibâdet maksadıyla mükellef
olmadığı halde mübah olan bir işi yapmayı kararlaştırmak, kişinin öyle
bir ameli kendisine vâcip kılması ve bunu yapacağına dair Allah'a söz
vermesine Adak denir.
Allah rızası için yapılan adaklar Allah katında geçerlidir. Yalnız
Allah'ın rızası gözetilirse böyle bir ibâdetten sevap elde edilir. Sırf
Allah rızası için oruç tutmak, sadaka vermek, Kur'an okumak namaz kılmak
gibi. Ancak sırf dünyevî bir maksat uğruna yapılan adaklar geçerli
değildir. "Falan bir işim olursa şu kadar oruç tutacağım", veya şu kadar
sadaka vereceğim demek gibi. Buna benzer dünyaya yönelik isteklerin
olması halinde yapılan adaklarda sırf dünyevî bir arzu taşıdığından
ibâdetlerde aranan ihlâs* ve Allah rızası özelliği kaybolmuş oluyor.
Aslında böyle bir adak Allah'ın takdirini değiştirmez. Mukadder ne ise o
olur. Fakat her ne olursa olsun "falan işim olsun, şöyle böyle oruç
tutacağım, sadaka vereceğim..." gibi adakları yaptıktan sonra mutlaka
yerine getirmek vâcip olur.
Allah'ın rızasını ve yardımını istemek maksadıyla yapılan bu ibâdet
genellikle bütün semâvî dinlerde vardır. Kur'an-ı Kerim'de Hz. Meryem
ile ilgili olarak anlatılan kıssada annesinin şöyle dediği ve adakta
bulunduğu ifade edilmektedir: "Hani İmran'ın karısı şöyle demişti:
'Rabbim' karnımda taşıdığım çocuğu sadece sana hizmet etmek üzere
adadım. Bunu benden kabul buyur Allah'ım sen her şeyi çok iyi işiten ve
çok iyi bilensin. " (Âl-i İmrân, 3/35). Ve yine Hz. Meryem'e şöyle hitab
edilmişti: "İnsanlardan birini görürsen "Rahman olan Allah'a konuşmama
orucu adadım bugün kimseyle konuşmayacağım" de." (Meryem, 19/26). Yalnız
Semâvî dinlerde değil, kısmen semâvî din özelliği ve kalıntıları
taşıyan bazı toplum ve dinlerde de adak inancına rastlanmaktadır. Yahudi
ve Hristiyanların yanısıra eski Çin, Türk ve Arap toplumlarında
adakların yapıldığı bilinmektedir.
Kur'an-ı Kerim'de adak ile ilgili olarak bazı hususlar zikredilmişse de
bu konuda herhangi bir emir veya nehiy mevcut değildir. Fakat ileride de
ele alınacağı gibi adaklar yapıldıktan sonra mutlaka yerine getirilmesi
gerekmektedir.
Bazı Hadislerde Rasûlullah (s.a.s.), yapıldıktan sonra Allah'a itaat
kabılinden olan adakların yerine getirilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
(Tecrid-i Sarih Tercüme ve Şerhi, XII, 226 vd.) Adağın Hz. Peygamber
tarafından yasaklandığını ileri sürenler olmuşsa da, bu adaklar insanı
kaderden müstağni kılmaya sürükleyen anlayışlara dayalı olan adaklardır.
Çünkü yapıldıktan sonra mutlaka yerine getirilmesi kesin olarak
emredildiğine ve bu konuda gayet açık hükümler bulunduğuna göre,
yasaklanmış bir hususun yapıldıktan sonra yerine getirilmesi isteniyorsa
bu yasak ne ile izah edilebilir?
Adak, yemin keffâreti*nde olduğu gibi yerine getirilmesi kişinin İslâmî
hükümlere olan sadakatine bağlıdır. Böyle bir adağı yaptıktan sonra onu
yapmaması halinde İslâm devleti yetkilileri ibâdeti ihmal ettiğinden
dolayı onu bu konuda zorlayamazlar. Ancak Cenab-ı Hakk Kur'an-ı Kerim'de
"Nezirlerini edâ etsinler" (el-Hacc, 22/29) buyurmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cyber
SüperModeratör
SüperModeratör
Cyber



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
islam fıkıh ansiklobedisi Imgleft40/258islam fıkıh ansiklobedisi Emptybarbleue  (40/258)

islam fıkıh ansiklobedisi Empty
MesajKonu: Geri: islam fıkıh ansiklobedisi   islam fıkıh ansiklobedisi Icon_minitimePerş. Tem. 01, 2010 10:42 am

ADAĞIN KISIMLARINezir'in şarta bağlı olan ve olmayan şeklinde
ikiye ayrıldığı gibi bu türler de ayrıca kendi aralarında çeşitli
kısımlara ayrılmaktadırlar.
A- Şarta bağlı olan adaklar
Bunlara ıstılâhî olarak "Muallak Adaklar" denir. Muallak adaklar ikiye
ayrılır:
1- Bazı hususların gerçekleşmesine ve yapılmasına bağlanan adaklar.
Meselâ 'Hastalığım geçer ve iyileşirsem şu kadar oruç tutacağım' veya
'Şu kadar kurban keseceğim' şeklinde yapılan adak gibi. Bu hastalığı
geçerse bu ibâdeti derhal yerine getirmek gerekir. Böyle bir adağı daha
sonra yapmak her ne kadar câiz ise de hemen yerine getirilmesi daha
sevaptır.
2- Bazı iyi ve güzel hususların gerçekleşmemesi ve yapılmaması için
adanan adaklar. Örneğin, 'Falan kimse ile konuşursam şu ibâdeti yapmak
üzerime vâcip olsun' şeklindeki adaklar gibi. Burada koşulan şart falan
kimse ile konuşmamadır. Bu şarta rağmen o kimse ile konuşulursa adağı
yerine getirmek yahut bunun yerine yemin keffâreti ödemek gerekir.
Genel olarak belli bir şarta bağlanan adaklar belirtilen şartın
gerçekleşmesinden önce yapılmazlar. Örneğin 'Falan işim olursa şu kadar
oruç tutacağım' diye adak yapılıp o işi gerçekleşmeden adadığı orucu
tutarsa adağını yerine getirmiş olmaz. Adı geçen işi gerçekleşince
yeniden o orucu tutması gerekir.
Aynı şekilde bu tür bir adak belirli bir zaman, yer ve kişilere yahut
belli bir şekle bağlanırsa mutlaka bu belirlenen şekilde yapılması şart
değildir. Meselâ 'Falan işim olursa falan gün veya falan ay oruç
tutacağım, şu parayı falan adama vereceğim', yahut şu kadar namazı falan
camide kılacağım' dese belirtilen işi gerçekleşince belirttiği gün veya
ayda oruç tutması şart değildir. Zikrettiği kişiye belirlediği parayı
vermesi yahut söylediği camide namaz kılması şartı aranmamaktadır.
Orucunu istediği bir zamanda tutması, sadakasını istediği kimseye
vermesi, namazını istediği herhangi bir camide kılması mümkündür.
B- Şarta bağlı olmayan adaklar
Bunlara da "Mutlak Adaklar" adı verilmektedir. Bu tür adaklar da ikiye
ayrılmaktadır.
1- Belirli olan yani muayyen adaklar: Şarta bağlı olmadan yapılan
adaklardır. Meselâ 'önümüzdeki perşembe günü oruç tutmayı adamak' gibi.
Belirli olmayan adaklar. Bunlara da 'Gayr-i Muayyen Adaklar' denir. Bu
tür adaklar da hiçbir şart ve zamana bağlı olmayan adak türleridir.
Meselâ "Şu kadar gün oruç tutacağım" diyerek hiçbir şart ve zamana
bağlamadan bir müddet oruç tutmayı adamak gibi.
Bütün bu hükümlere göre Mutlak * yani bir şarta bağlı olmadan adanan
oruçların kesin olarak yerine getirilmeleri gerekir. Belirli bir zamanda
yapılması adanan adak başka bir günde kaza edilmelidir. Aynı şekilde bu
tür mutlak adaklarda belirli bir yer ve kişi ile belirli bir miktar da
önemli değildir. Mühim olan bu adakların yerine getirilmesidir.
Belirlenen yer, kişi ve miktarlar değiştirilebilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cyber
SüperModeratör
SüperModeratör
Cyber



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
islam fıkıh ansiklobedisi Imgleft40/258islam fıkıh ansiklobedisi Emptybarbleue  (40/258)

islam fıkıh ansiklobedisi Empty
MesajKonu: Geri: islam fıkıh ansiklobedisi   islam fıkıh ansiklobedisi Icon_minitimePerş. Tem. 01, 2010 10:43 am

ADAĞIN ŞARTLARIAdağın İslâmî hükümlere göre geçerli
olabilmesinin çeşitli şartları vardır:
1- Adanan ibâdetin cinsinden mutlaka bir farz veya vâcibin olması
gerekir. Örneğin "üç gün oruç tutacağım.", "Şu kadar namaz kılacağım",
"Kurban keseceğim", diye adamak câizdir ve böyle bir adak sahihtir.
Fakat "Filan hastayı ziyâret edeceğim", "Aldığım malları sermayesine
satacağım", demek adak olmuyor. Dolayısıyla Allah rızası için adanan
ibâdetin cinsinden farz ve vâcip olmayan hattâ İslâm dininde yapılması
uygun olmayan, İslâm'ın emretmediği kötü geleneklerden ibaret olan
türbelere, yatırlara mum yakmak, bu yatırların uğruna bir şeyler yapmak,
yatırlara bazı eşyalar adamak câiz değildir. Hattâ bu gibi adaklar
kesinlikle haramdır .
2- Adayanın akıllı, bülûğa ermiş yani ergin olması gerekir. Adağı yapan
kimsenin aklından hasta olmaması, çocuk yaşta bulunmaması gerekir.
Erginlik çağına ulaşmamış olanlarla delilerin* yaptığı adakların yerine
getirilmesi zorunlu değildir.
3- Adanan ibâdet o anda veya gelecekte yapılması farz olan bir ibâdet
olmamalıdır. Meselâ 'şu işim olursa öğle namazını veya yatsı namazını
kılacağım', yahut 'Ramazan'da oruç tutacağım', veya zengin olduğu halde
'Kurban bayramında kurban keseceğim' gibi adaklar sahih değildir. Çünkü
bu gibi ibâdetler zaten farz veya vâcip ibâdetler olup yerine
getirilmesi gereken ibâdetlerdir. Buna göre bu tür adaklar geçerli
değildir.
4- Adanan ibâdet ayrıca bir farz veya vâcip bir ibâdete sebep ve zemin
türünden olmamalıdır. Örneğin abdest almayı veya tilâvet secdesi yapmayı
adamak da sahih bir adak değildir. Zira bu gibi ibâdetler farz olan
ibâdetlere vesiledir, onun için adanmaz.
5- Adanan şey Allah'ın razı olmayacağı, günah özelliği taşıyan türden de
olmamalıdır. Meselâ "Şu işim olursa kendimi Allah rızası için kurban
edeceğim" diye bir adak yapmak geçerli olmadığı gibi haramdır. Fakat
aslında İslâm'ın emrettiği bir ibâdet iken yine İslâm'ın başka bir
sebepten dolayı yasakladığı bir ibâdet türü ise geçerli olur. Meselâ bir
kimsenin Ramazan Bayramı'nın birinci gününde veya Kurban Bayramı'nın
ilk üç gününde oruç tutmayı adaması sahih bir adaktır. Ancak bu günlerde
oruç tutmak haram olduğu için, başka bir zamanda bu adağını kaza eder.
6- Adanan şeyin yerine getirilmesi mümkün olmalıdır. Meselâ geçen falan
günde yahut falanın geleceği günde oruç tutmak gibi. Geçen bir gün geri
gelmeyeceği gibi, falan kimsenin gece veya gündüz zeval vaktinden sonra
gelmesi halinde artık oruç tutulamayacağı bellidir. Çünkü oruç gündüz
tutulduğu gibi fecirden başlanması gerekir. Dolayısıyla böyle bir adak
olmaz.
7- Adanan şey bir malın sadaka* olarak verilmesi ise, adanan mal adağı
yapanın malından ve servetinden fazla olmamalıdır. Çünkü adağı yapan
kimse ancak mal varlığı kadar bir tasaddukta bulunabilecektir. Ayrıca
başkasının malını tasadduk etmeyi adamak da câiz değildir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cyber
SüperModeratör
SüperModeratör
Cyber



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
islam fıkıh ansiklobedisi Imgleft40/258islam fıkıh ansiklobedisi Emptybarbleue  (40/258)

islam fıkıh ansiklobedisi Empty
MesajKonu: Geri: islam fıkıh ansiklobedisi   islam fıkıh ansiklobedisi Icon_minitimePerş. Tem. 01, 2010 10:43 am

ADAK KURBANI:Adanılan şey bazen kurban olabilir. Bu durumda
şu iki hususa dikkat edilmelidir:
1- Kurban davar, sığır ve deve gibi dört ayaklı hayvanlardan olur.
Tavuk, kaz ve hindi gibi iki ayaklı hayvanlardan kurban olmaz.
2- Kurbanın etinden onu adayan kimse ile usûl ve füru* yiyemezler.
Kurbanın eti fakirlere tasadduk edilir. Şayet yerlerse yedikleri
miktarın değerini fakirlere vermeleri gerekir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cyber
SüperModeratör
SüperModeratör
Cyber



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
islam fıkıh ansiklobedisi Imgleft40/258islam fıkıh ansiklobedisi Emptybarbleue  (40/258)

islam fıkıh ansiklobedisi Empty
MesajKonu: Geri: islam fıkıh ansiklobedisi   islam fıkıh ansiklobedisi Icon_minitimePerş. Tem. 01, 2010 10:43 am

ADAK KURBANI ETİ Bir
baba, çocuğum şu okulu bitirirse kurban kesecegim der, fakat çocuğu o
okulu bitiremeden baba ölürse, daha sonra okulu bitiren çocuk, ya da
annesi onun bu adağını yerine getirmeli midirler? Keserlerse etinden
kimler yiyemez?
Ölen Için Kurban ve Kurbanda Çok Yönlülük Önce, dünyevi bir nimet için
adak yapmanın mekruh, yani çirkin bir iş olduğu, ama buna rağmen adağını
yerine getirmesi gerektiği bilinmelidir. Bir şeyin olmasına bağlanan
(muallak) adak, o şey olmadan önce yapılmaz. Sözünü ettiğiniz baba
oğlunun okulu bitirdiğini görmediği için bu adak onun üzerinden
düşmüştür. Çocuğun bu kurbanı kesmesi ve sevabını ona göndermesi güzel
bir şeydir.Adak olmadığı için etinden herkes yiyebilir. Ancak adak
sahibi, varislerinin kesmelerini emretmişse kesenin kendisi yiyemez. (
Nemenkânî; age. N/362 (Raddü'I-muhtâr'dan))
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cyber
SüperModeratör
SüperModeratör
Cyber



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
islam fıkıh ansiklobedisi Imgleft40/258islam fıkıh ansiklobedisi Emptybarbleue  (40/258)

islam fıkıh ansiklobedisi Empty
MesajKonu: Geri: islam fıkıh ansiklobedisi   islam fıkıh ansiklobedisi Icon_minitimePerş. Tem. 01, 2010 10:43 am

AHDYemîn,
mîsâk, söz verme, ittifak, bir şeyi korumak, halden hâle onu muhafaza
etmek, tavsiye etmek anlamlarında kullanılan bir terim. Ahd kelimesi
Islâmî bir kavram olarak "Ahd-ü Mîsâk' şeklinde kullanılmıştır. Allah'u
Teâlâ ile beşer arasında geçen birçok ahidleşmeyi insan aklına
getirmektedir. Kur'an-ı Kerîm'de geçen ahidleşmelerden birisi
insanoğlunun yaratıcısını bilmesi ve ona yönelip ibadet etmesidir. Bu
tür bir ahid fıtrî bir ahiddir. Allah'ın varlığına inanmak ihtiyacı,
insan yaradılışında sürekli ve kalıcıdır. Yalnız bazen insan şaşırıp
yolunu sapıtır. O zaman Allah'a ortak aramaya koyulur. Oysa insan,
Allah'ın resulleri aracılığıyla gönderdiği emir ve yasaklara uyarsa ahde
uymuş olur. Ahidleşme Kur'anî bir metottur. Allah resulleri ile onlara
uyan, onların ashâbı olan insanlar arasında gerek Allah'ın hükümlerini
yaşama, gerek bunları muhafaza etme konusunda ahidleşmeler olmuştur. Ahd
hem Allah'ın insanlara teklif etmiş olduğu hükümler ve hem de
insanların Allah'a karşı veya Allah namına diğerlerine karşı yerine
getirmeyi taahhüd etmiş oldukları hususlardır. Kur'an-ı Kerim'de
"Allah'ın ahdini yerine getiriniz" (el-En'am, 6/152) buyurulur. Âlimler
buradaki ahdi şöyle izah etmişlerdir: "Allah'ın ahidlerini îfa ediniz.
Gerek Allah'ın size teklif etmiş olduğu ahidleri, emirleri, nehiyleri ve
gerek sizin Allah'a veya Allah nâmına diğerlerine verdiğiz ahidleri,
adakları, yeminleri, akitleri, doğru olan her tür taahhütleri yerine
getiriniz. Islâm'da ahdi bozmak haramdır."
Gerek Allah'a ve gerekse insanlara karşı verilen ahdin yerine
getirilmesi gerekir. Kur'an'da kurtuluşa eren müminlerin sıfatları
sayılırken: "Onlar emanetlerini ve ahidlerini yerine getirirler. "
(Mü'minûn, 23/Cool buyurulur.
Allah ile insanlar arasında birçok ahidler vardır. Allah'ın insanlardan
aldığı ilk ahid, onların zürriyetlerini Hz. Adem'in sulbünden alıp kendi
ulûhiyetini tasdik ettirmesidir. (bk. el-A'raf, 7/172)
Ahidle yemin arasında fark vardır. Yemin bozulursa keffâret gerekir.
Fakat ahidte bu yoktur. Ahdi bozmanın günahı keffâretle ortadan kalkmaz.
(Ibnü'l-Arabî, Ahkâmü'l-Kur'an, III, 1174)
"Ey Israiloğulları, sizi nasıl bir nimet ile nimetlendirdiğimi
hatırlayın. Ve bana verdiğiz sözü yerine getirin ki, ben de size
verdiğim sözü yerine getireyim. Siz, Benden korkun. " (el-Bakara, 2/40)
ayeti bu ahidlerden biridir.
Ayet-i Celîleden anladığımıza göre, Cenâb-ı Hakk'a söz vermiş bulunan
bir kavme karşı Cenâb-ı Hakk da onlara bir vaatte bulunmuştur. Bu bir
ahidleşmedir. Allah'u Teâlâ ahdinden asla caymayacağına göre, insanlar
da ahidlerinden caymamalıydılar. Ancak insanlar ahidlerinden caymaya
başlamışlar ve Allah'a ibadet etmemek, Onun yasaklarına uymamak ve O'na
ortak koşmak gibi sapıklıklara düşmüşlerdir. Ahidlerine uygun olarak
yalnız Allah'a ibadet etmeleri, hayatlarında Allah'ın hükümlerini hakim
kılmaları gerekmektedir. Ancak fâsıklar ahitlerini bozarak Allah'la
sözleşmelerini iptal etmişlerdir. Allah ile olan ahdine vefa
göstermeyen, bu ahdi bozan ve bozmaya çalışan kimseden hiçbir ahde saygı
göstermesi beklenemez. Oysa ki Allah kendisi ile yapılan ahde bağlılık
gösterenlere büyük bir mükâfat vereceğini va'd etmektedir.
"Doğrusu sana sadakat yemini edenler (ey Muhammed) bizatihi o yemin ile
Allah'a bağlılık yemini etmektedirler. Allah'ın eli onların ellerinin
üzerindedir. Bu yüzden her kim (o yeminden sonra) yeminini bozarsa,
ancak kendi zararına bozmuş olur ve her kim Allah ile ahdini yerine
getirirse Allah ona büyük bir mükâfat nasip edecektir." (el-Feth,
48/10).
Insanlar, Allah'ın emir ve yasakları ile hududunu aşarlarsa şeytana
ibadet etmiş, onun çemberine girmiş olmaktadırlar. Oysa Allah (c.c.)
bütün insanlardan ahd-ü misâk aldığını ifade buyurmaktadır.
"Ey Âdemoğulları, ben sizinle ahidleşmedim mi? Şeytana tapmayın, o sizin
düşmanınızdır. " diye (Yâsin, 36/60).
"Rabb'in Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini alıp devam
ettirmiş ve onları kendilerine şahit tutarak: "Ben Rabb'iniz değil
miyim? (demiştir)" "Evet (buna) şâhidiz!" dediler. Kıyâmet günü! Biz
bundan habersizdik. demeyesiniz." (el-A'raf, 7/172).
Ahde vefa konusunda Islâm son derece titiz davranır. Insanlar arası
ilişkilerde güven unsurunun hâkim olması için yeğâne garanti vasıtası
ahde vefâdır. Bu güven olmadan veya sağlanmadan sıhhatli bir toplum
hayatı mümkün olamaz. Allah öyle bir topluma rahmet nazarıyla bakmaz.
"Ama Allah'a verdikleri sözü iyice pekiştirdikten sonra bozanlar ve
Allah'ın bitiştirilmesini istediği şeyi kesenler ve yeryüzünde
bozgunculuk yapanlar... Işte lânet onlara (dünya) yurdunun kötü sonucu
onlaradır." (er-Ra'd, 13/25)
Cenâbı Hakk kullarından ilk ahdin yanı sıra daha sonraları peygamberleri
aracılığı ile başka ahidler de almıştır. Mesela Israiloğullarından
namaz kılacaklarına, zekât vereceklerine, peygamberlerine itaat
edeceklerine dair ahid almış ve bu ahde riayet etmeleri halinde de
onlara dünya ve âhirette mükâfaat vereceğini bildirmiştir (el-Mâide,
5/12). Bundan başka anaya, babaya, akrabalara ve yoksul kimselere yardım
edeceklerine birbirlerinin kanlarını akıtmayacaklarına birbirlerini
yurtlarından çıkarmayacaklarına (el-Bakara, 2/83-84) dair söz almıştır.
Fakat ne yazık ki Israiloğulları bu ahde vefâ göstermeyerek sözlerini
bozmuşlardır (el-Bakara, 2/100).
Islam Hukuku Açısından
Islâm hukuku açısından "ahd" ise; fıkıh sahasına giren bütün sözleşme ve
akidlerdir. "Ahd" ve "akd" kelimeleri asr-ı saadette devletler
arasındaki sözleşmeler anlamında kullanılmıştır. Bilhassa Hudeybiye
andlaşmasında kullanılan ahd ve akd kelimeleri bu anlamı yansıtmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cyber
SüperModeratör
SüperModeratör
Cyber



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
islam fıkıh ansiklobedisi Imgleft40/258islam fıkıh ansiklobedisi Emptybarbleue  (40/258)

islam fıkıh ansiklobedisi Empty
MesajKonu: Geri: islam fıkıh ansiklobedisi   islam fıkıh ansiklobedisi Icon_minitimePerş. Tem. 01, 2010 10:43 am

AHDİ BOZMAKKur'an-ı
Kerim, ahde vefâyı emreder. Ahdi bozmayı, vefâsızlığı yasaklar. Hatta
bazı örnekler vererek ahdi bozmayı kötüler. Bazı kimselerin ahidlerini
bozarken kendilerince gösterecekleri sebepleri de reddeder. "Ipliğini
iyice eğirip katladıktan sonra söküp bozan kadın gibi olmayın. Bir
ümmetin sayıca daha çok olmasından ötürü yeminlerinizi aldatma vasıtası
yapıyorsunuz. Allah, onunla sizi imtihan eder. Kıyamet günü, ihtilâf
ettiğiniz şeyleri elbette beyan edecektir. " (en-Nahl, 16/92)
Ahdini bozan kimseler azımetten yoksun ve ileri görüşten mahrumdurlar.
Sanki bir kadın ipliğini iyice eğirip katladıktan sonra onu tekrar
tekrar söküp dağıtmaktadır. Bu benzetmedeki bütün ayrıntılar hakaret,
hayret ve garipliklerle dolu bir anlam taşımaktadır. Bütünüyle ahidleri
bozmayı kötülemekte ve çirkin bir iş olarak ruhlara yerleştirmeye
çalışmaktadır.
Şahsiyetli ve akıllı bir insanın kalkıp da bu kadına benzemesi ve onun
gibi zayıf iradeli olmayı kabullenmesi düşünülemez.
Ayette, ahdi bozma durumunda olan devletler de kınanmaktadır. Bir devlet
bir veya birkaç devletle andlaşmalar imzalar, sonra da güçlü ve nüfuzlu
devletlerin diğer saflarda yer aldığını ileri sürerek andlaşmalarını
bozar ve bunda devletin çıkarının söz konusu olduğunu iddia ederse,
islâm bu sebepleri kabul etmez ve mutlak şekilde ahde vefâ
gösterilmesini emreder. Verilen sözlerin ve andlaşmaların hile ve oyun
vasıtası kılınmasına göz yummaz. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki;
islâm, iyilik ve Allah korkusu esasları dışında yapılan hiçbir
andlaşmaya itibar etmez. Günah, isyan ve kötülük esasları üzerine
yapılmış andlaşmaları reddeder. Gerek islâm toplumunun gerek islâm
devletinin yapısı bu esaslara göre kurulur.
Müslümanların verdikleri sözü tutmalarından dolayı tarihte birçok
kavimlerin Islam'a girdiği görülmüştür. Müslümanlardaki doğruluk ve
sadakat, inançlarındaki samimiyet ve ihlâs, işlerindeki temizlik ve
dürüstlük onları hayran bırakarak Islam'la tanışmalarına ve hidayet
bulmalarına sebep olmuştur. Böylece müslümanlar ahidlerini bozmamakla,
kaybettikleri basit ve küçük çıkarlar yerine pek büyük kazançlar elde
etmişlerdir.
Bir müslümanın sözü gerçekten Allah'a verilmiş bir sözdür. Müslüman,
Allah korkusu taşıdığından ahdini bozmayı düşündüğü an Allah'ın
kendisini hesaba çekeceğini düşünerek bundan vazgeçer. Çünkü ahdine
sadık kaldığında Allah katında kendisi için hayırlar hazırlandığının
şuurundadır.
"Allah'ın ahdini az bir pahaya satıp değişmeyin. Eğer bilirseniz Allah
katında olan sizin için daha hayırlıdır." (en-Nahl, 16/95).
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cyber
SüperModeratör
SüperModeratör
Cyber



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
islam fıkıh ansiklobedisi Imgleft40/258islam fıkıh ansiklobedisi Emptybarbleue  (40/258)

islam fıkıh ansiklobedisi Empty
MesajKonu: Geri: islam fıkıh ansiklobedisi   islam fıkıh ansiklobedisi Icon_minitimePerş. Tem. 01, 2010 10:44 am

ÂHİR ZAMANHz.
Peygamber (s.a.s.)'in Islâm'ı tebliğinden başlayıp kıyametin kopmasına
kadar geçecek olan müddet hakkında kullanılan bir terim. Bu tarif
çerçevesinde Resulullah'a "Âhir zaman Peygamberi" denilmektedir. Bunun
anlamı da "Son Peygamber" demektir.
Bizden önce yaşamış ümmetlerin geçirdikleri zamanın tümü bir gün içinde
sabahtan ikindiye kadar geçen zamana; bu ümmetin yaşadığı zaman ise
ikindiden akşama kadar geçen vakte benzetilmiştir. Kıyametin yaklaştığı
zamana da aynı şekilde "Âhir zaman" denilmektedir. Bu zamanın kesin
olarak ne zaman başlayacağı da belli olmadığı için sadece bu döneme
yakın bazı belirgin alâmetlerin görüleceği ifade edilmiştir (geniş bilgi
için bk. Kıyamet ve Kıyamet Alâmetleri).
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cyber
SüperModeratör
SüperModeratör
Cyber



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
islam fıkıh ansiklobedisi Imgleft40/258islam fıkıh ansiklobedisi Emptybarbleue  (40/258)

islam fıkıh ansiklobedisi Empty
MesajKonu: Geri: islam fıkıh ansiklobedisi   islam fıkıh ansiklobedisi Icon_minitimePerş. Tem. 01, 2010 10:44 am

ÂHİRET GÜNÜNE IMANÂhiret
günü; içinde yaşadığımız dünya ömrünün sona ermesiyle başlayacak olan.
insanların ikinci defa dirileceği ve herkesin; iman-küfiir amel ve
amelsizlige göre hesaba kitaba çekileceği, ödül ya da ceza görecegi gün
demektir. Bu dünyanın sonu, yani âhiri ile başlayacağı, ya da en son
zaman olduğu için ona "son gün" anlamında "Ahiret Günü" denmiştir. Her
sonradan yaratılanın bir ömrü olduğu gibi, dünyanın da bir ömrü vardır
ve ömür sona erince dünya da yok olacaktır. Israfıl isimli melek bu işle
görevlidir. Zamanı gelince, "Sûr" denen ve niteliğini bizim
bilmediğimiz bir şeye üfürecek, çıkacak büyük gürültü ile herşey
darmadağınık ve Kur'ân'ın ifadesiyle dağlar atılmış pamuk gibi olacak.
(bk. el-Kâria (101) 4) Allah'tan başka herşey helâk olacak. Sonra Allah
Israfıli tekrar yaratacak ve onun "Sûr"a ikinci defa üflemeşiyle her
canlı yeniden dirilecek, kalkacak ve saşkın saşkın bekleyecektir. Işte
bu ikinci dirilişe, "öldükten sonra dirilme" anlamında, "ba'sü
ba'del-mevt" adı verilir.
Bu ikinci dirilişten sonra; insanların bir yere toplanmaları (hasr),
hesaba çekilmeleri (hisab), ömürlerini, gençliklerini, paralarını nasıl
harcadıklarının sorulması (sual), yaptıkları iyilik ve kötülüklerini,
niteliğini bilmediğimiz bir şeyle tartılması (mizan), yine niteliğini
bilmediğimiz bir köprüden geçme (sirat), Hz. Muhammed'le beraber ona
inananların bir daha susamamak üzere içecekleri bir havuz (kevser), Onun
ve Allah'ın izniyle âlim ve şehitlerin şefaat etmeleri, akla hayâle
gelmedik nimetlerle bezenmiş Cennet ve yine akla hayâle gelmedik
cezalarla dolu Cehennem. Hep bu ikinci dirilişten sonradır. Bunların
hepsi kesin delillerle sabit olduğu için inanmamak insanı dinden
çıkarır.
Ancak dünyanın ne zaman yıkılacağını, âhiret günü'nün ne zaman olduğunu
ancak Allah bilir. O, bunu elçilerine dahi bildirmemiş, fakat dünyanın
ömrüne göre o güne çok az zaman kaldığına işaret edilmiştir. Hattâ
Peygamberimizin arkadaşları ve onlardan sonra gelen müslümanlar ona hep,
akşama sabaha gelir gözüyle bakmışlardır. Peygamberimizin bazı
sözlerinde ise, dünyada A1lah'ın varlığını ve birliğini kabul eden tek
kişi bulunduğu sürece kıyâmet kopmayacaktır.
Allah'ı tanımayanlar sürekli Cehennem'de kalacaklar, günahlarını tevbe
ile affettiren ve Hz. Muhammed'in şefaati, yani ricası ile günahları
bağışlanan mü'minler Cennete gireceklerdir. Buna rağmen günahları kalan
mü'minler ise günahları ölçüsünde ceza gördükten sonra Cennete
gireceklerdir.
Allah'ın izin vereceği âlimler ve şehitler ve diğer bütün peygamberler
de şefaat edecek, yani günahlı mü'minlerin bağışlanması için Allah'a
yalvarış ve ricada bulunacaklardır.
Insanın ölümünden Kıyâmet Günü'ne kadar olan âlem, "Kabır Âlemidir"
Kabırde Münkir ve Nekir denen melekler insana dini ile ilgili sorular
soracaklar ve insan orada iken bile sıkıntı ya da rahatlık bulacaktır.
Ikinci dirilişten sonra "Mahşer"de bütün canlılar birbirleriyle de
hesaplaşacaklar. Hakkı olan hakkını alacak, hattâ boynuzsuz koyun
boynuzludan hakkını alacak ve insanlar dışındaki canlılar bir daha
dirilmemek üzere toprak olacak, insanlar için ise artık ölüm yok olacak,
Cehennem'de kalanlar sürekli azab görecekler, Cennet'e girenler de
sürekli nimetler içerisinde yaşayacaklardır.
Kıyâmet, Berzah, Mahşer, Cennet, Cehennem nasıl olabilir? diye bir soru
akla gelebilir. Sağlam düşünebilen akılları için bu, hem mümkündür, hem
de gereklidır. Bir defa her sonradan var olanın, bir gün mutlaka yok
olacağı maddenin tabiati gereğidir. Dünya da bütün kapsamiyla bir
maddedir, öyleyse o da bir gün yok olacaktır. Değil dünyanın, bütün
kâinatin ve fezanın bir gün yok olacağını, Islâm bilginleri Kelâm
kitaplarmn "Allah'ın varlığının Isbatı" bölümlerinde, iki kere ikinin
dört edeceği gibi kesin kes kanıtlamışlardır. Bugün bilim ve teknik de,
bilimsel metodlarla onları epeyce geriden de olsa izlemekte ve şimdilik
dünyanın bir gün yok olacağına kesin gözüyle bakmaktadır. Bilim ve
Tekriik Dergisi'nin 97. sayısında dünyanın nasıl yok olacağı konusunda
önde gelen bilim adamlarının yedi tane teorısının açıklaması
verilmektedir. Sonuç olarak dünyanın, öyle ya da böyle yok olacağı bir
gerçektir.
Dünyanın yok olacağı ve başlangıçta onu Allah'ın yoktan varettiği kesin
olarak bilindikten sonra, bir başka dünyanın kurulacağı daha kolaylıkla
anlaşılır. Çünkü yoktan var eden, vardan daha rahat var eder. Yani,
bizim öldükten sonra var edilmemiz, hiç yoktan varedilmemizden daha zor
değildir.
Sonra Allah'ın bir sıfatı da Adalettir. Yani, Allah Âdildir, kimseye
çekirdek kadar zulüm ve haksızlık etmez. Yani, herkes neyi haketmişse
tastamam onu bulur. Halbuki, dünyaya baktığımız zaman bir sürü zulüm,
işkence ve haksızlıkların olduğunu görürüz; insanlara, inançlarından
dolayı, işkence edilir, zindanlarda çürütülür. Haram yollarla servet
yığanlar, bazan devleti de arkalarına alarak, fakir ve güçsüzleri
ezerler, kanunlar, hep o kanunları yapanlar ve güçlülerden yana iş
görür, emperyalist ülkeler fakir ülkeleri habire ezer ve sömürürler.
Insanlar dışındaki bir çok canlı, zalım insanlar, ya da diğer canlılar
tarafından işkence ve zulüm görürler... Ve bütün bunlar dünyada çoğu
zaman hiçbir karşılık görmeden göçer giderler. Öyleyse bütün bu
gidişler, hesabın kitabın görüleceği büyük bir mahkemeye doğrudur. Orada
sinegin ısırırken verdiği acıya kadar her olay, çok hassas
bilgisayarlarla hesaba katılacak ve gelir gider, ya da kâr zarar defteri
ona göre belirlenecektir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cyber
SüperModeratör
SüperModeratör
Cyber



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
islam fıkıh ansiklobedisi Imgleft40/258islam fıkıh ansiklobedisi Emptybarbleue  (40/258)

islam fıkıh ansiklobedisi Empty
MesajKonu: Geri: islam fıkıh ansiklobedisi   islam fıkıh ansiklobedisi Icon_minitimePerş. Tem. 01, 2010 10:44 am

ÂHİRETE İMAN
"Son"
ve "Sonra Olan" anlamında Arapça bir kelime olan "Âhiret", "Âhir"
kelimesinin müennes (dişi) şeklidir. Lügatte "Evvel" kelimesinin zıddı
olarak kullanılır. İslâm literatüründe bu kelime "Öbür Dünya" manasında
kullanılmıştır. Dünya,canlıların yaşadığı evvelki âlem, ahiret ise son
âlemdir. Bu kelimeler bazen "dâr=yurt" kelimesiyle birlikte kullanılır
(el-Ankebût, 29/64), Dâr-ı Dünya ve Dâr-ı Ahiret gibi. Bazen de tek
başına kullanılır (el-Bakara, 2/220). Dünya, yakın ikamet yeri; Ahiret,
son ikamet mahallidir.
Allah'u Teâlâ, içinde yaşadığımız bu Dünya'yı ve üzerindeki bütün
varlıkları geçici bir zaman için yaratmıştır. Bir gün dünya ve dünyadaki
bütün insanlar, canlı ve cansız varlıklar yok olacaktır. Dağlar,
taşlar, yerler, gökler parçalanacak (el-Karia, 101/4-5), Allah'tan başka
tüm âlem son bulacaktır (er-Rahman, 55/27). Bu hâdiselerin meydana
geldiği günü Kur'an, "zelzele saati" (el-Hacc, 22/2) ve "Kıyamet Günü"*
(el-Kıyâme, 75/-1) diye adlandırır. Kıyamet Günü'nden sonra Allah'ın
takdir ettiği bir zamanda insanlar yeniden hayat bularak kabırlerinden
kaldırılacak ve "Mahşer"* denilen düz bir sahada (el-Hicr, 15/25),
hesabı süratle gören Allah'ın (Âli İmrân, 3/19) huzurunda, dünyada
yaptıklarının hesabını (el-Hakka, 69/19, 37) vermek üzere
toplanacaklardır (el-Casiye, 45/26). Hesapların görülmesinden sonra bir
kısım insanlar iyilikleri nedeniyle Cennet'e, diğerleri ise, inkâr ve
kötülükleri nedeniyle Cehennem'e gideceklerdir.
İşte bu yeni hayatın başlayacağı günden itibaren, bitmez tüKerimez bir
halde devam edecek olan âleme "Ahiret Alemi" denir.
Bütün semâvi dinlerde olduğu gibi en son ve en mükemmel din (el-Mâide,
5/3) olan İslâm'a göre, meydana geleceği ayet (el-Bakara, 2/4) ve
hadisle (Tecrîd-i Sarih, 47 nolu hadis) ve bütün ümmetin fikir birliği
ile kesin olan ahiret gününe inanmak, imanın şartı olarak farzdır.
Ahiret Günü denilince;
1- Bu âlemin hepsinin yok olması ve hayatın tamamıyla sona ermesi.
2- Ahiret hayatının başlaması.
Ahiret hâdiseleri denilince de;
a) Canlılar için ahiret hayatının mukaddimesi olan ölüm, berzah âlemi *,
kabır hayatı.
b) Sûra üfürülmesi ve herkesin tekrar dirilerek kabırlerden kalkıp
mahşer* meydanında toplanması.
c) Dünya'da iyilik veya kötülük cinsinden yapılan işlerin kaydedildiği
amel defterinin sahiplerine okutulması.
d) İyilik ve kötülüklerin tartıldığı mizan* (terazi)'nin kurulup
amellerin tartılması.
e) Bütün insanların üzerinden geçmeleri mecburî olan Sırat* köprüsünden
geçiş.
f) İmanlı ve ameli iyi olanların gideceği Cennet*
g) İmansız ve ameli kötü olanların gideceği Cehennem*
i) Peygamberimizin, seçkin müminlerle başında bulunduğu Kevser Havzı*
h) Peygamberimizin müminlere şefaati, gibi hadiseler hatıra gelir. İşte
bütün bunlar, Ahirete iman konusu içinde ele alınması gereken
konulardır. Kesin nasslarla sabit olan bu hususlara inanmak, imanın
şartlarındandır. Bunlardan birini inkâr ise, ahireti inkâr demektir.
Kur'an, Ahiret âlemini ayrıca "Din Günü " (el-Fatiha, I/3) ve "Gayb
Âlemi" (el-Bakara, 2/3) olarak isimlendirir .
Gözden kaybolan şeye gayb dendiği gibi, duyularla idrak edilemeyen,
insan bilgisi dışında kalan şeye de gayb denir. Bir şeyin gayb olması
Allah'a göre değil, insanlara göredir. Çünkü Allah'tan gizli kalan
hiçbir şey olamaz. O, gayb ve şehâdet âlemini bilir (el-Haşr, 59/22).
Kur'an'a göre varlıklar iki kısımdır: Gayb âlemini meydana getiren;
görülmeyen ve idrak edilemeyen varlıklar ve şehâdet âlemini meydana
getiren; görülüp, idrak edilen varlıklar. Gayb âlemine ait varlıklar da
iki kısımdır:
1- Bir kısmının delili yoktur. Varlığını ancak Allah bilir, duyularla
idraki mümkün değildir. "Gaybın anahtarları Onun yanındadır, onları
Ondan başkası bilemez." (el-En'âm, 6/59)
2- Bir kısım varlıklar da idrak edilemez ancak varlıkları delillerle
anlaşılabilir. Allah'ın sıfatları, Ahiret, Cennet, Cehennem ve Melekler
gibi. Bu tür gayb haberleri peygamberlere vahiy yoluyla bildirilir.
Onlar da ümmetlerine bildirirler. Müminler, kendilerine vahiy yoluyla
bildirilen 'gayb'a ait haberlere inanmak mecburiyetindedirler. Mümin
zaten inanan insan demektir. Bu haberlere inanmamak ise küfürdür. Ahiret
de gayb haberlerinden olup inanılması zaruri olan vahye dayalı bir
haberdir.
Hayatının başlangıç ve sonu olmayan ancak Allah'tır. Bu âlemin de bir
gün yok olacağı muhakkaktır. Sonradan meydana geldiği bilinen bu âlem
üzerindeki değişiklikler, zamanla insan, hayvan, bitkiler ve bütün
varlıkların ölmesi ve yok olması, depremler vs. bu âlemin tamamının bir
gün yok olacağının delilleridir. Bu tür hâdiseler insan iradesinin ve
gücünün dışında olan hâdiselerdir.
Başlangıcı itibariyle yoktan var olduğunu kabul ettiğimiz bu âlemin, yok
olduktan sonra tekrar yaratılması akla aykırı değildir. Çünkü onu
yoktan yaratan Allah, onu helâk ettikten sonra tekrar yaratmaya elbette
Kadirdir. İnsan da öldükten sonra tekrar, Allah'ın izniyle dirilecektir.
Kur'an'da tekrar dirilmeye dair pek çok ayet vardır:
"Mahlûkatı ilkin yaratıp, sonra (kıyamette) onu diriltecek olan O'dur,
ki bu (öldükten sonra diriltme, ilk yaratıştan) O'na daha kolaydır..."
(er-Rûm, 30/27). "Ey Resulüm, de ki: Onları ilk defa yaratan diriltir ve
O, her yaratılanı hakkıyla bilir. " (Yâsin, 36/79). Bu ayetler,
mahlûkâtı ilk yaratanın, onları tekrar dirilteceğini ifade etmektedir.
İnsanların, hayvanların ve diğer canlıların uyumaları ve tekrar
uyanmaları, öldükten sonra dirilmeye bir benzetmedir: "Odur ki geceleyin
sizi öldürür (gibi uyutur), gündüzün ne işlediğinizi bilir; sonra
belirlenmiş süre geçirilip tamamlansın diye gündüzün sizi diriltir.
Sonra dönüşünüz O'na dır; sonra (O, dünyada) yaptıklarınızı size haber
verecektir." (el-En'âm, 6/60).
Kur'an-ı Kerim , kuraklık ve mevsim nedeniyle ölü hale gelen ve hayatı
tamamen sönen toprağın, yağmurla veya sulanarak eski haline dönüşünü ve
bereketlenmesini de, öldükten sonra dirilmeye delil göstererek şöyle
buyuruyor: "O'nun ayetlerinden biri de (şudur): Sen, toprağı, boynu
bükük (kupkuru) görürsün. Onun üzerine suyu döktüğümüz zaman titretir ve
kabarır. Onu dirilten (Allah), elbette ölüleri de diriltir. O, her şeye
Kadirdir." (Fussilet, 41/39).
El-Hacc, 22/5-6 ayetinde öldükten sonra dirilme konusunda şüphede
olanların dikkatlerini, yaratılışlarının safhalarına çekerek, bu
ifâdelerin altında tekrar diriltilmenin imkânını ortaya koymaktadır.
Âlemlerin yaratılışı, insanların yeniden dirilmelerine delil gösterilir:
"Elbette gökleri ve yeri yaratmak, insanları (öldükten sonra)
yaratmaktan daha büyüktür. Fakat insanların çoğu bilmezler. "(el-Mümin,
40/57; en-Naziât, 79/27, 33; Yâsin, 36/79, 81).
İnsanın boşuna yaratılmadığını (el-Müminûn, 23/115); başıboş
terkedilmediğini, (el-Kıyâme, 75/36) her nefsin ölümü tadacağını, inanan
ve iyi amellerde bulunan kişilerin mükâfatlandırılması ve kâfirlerin de
cezalandırılması için tekrar diriltileceklerini bildiren (Âli İmrân,
3/185; Yunus, 10/4; el-Leyl, 92/4, 11) ayetler de, ahiret hayatının
birer delilidirler.
Mahlûkâtın, ölüp yok olduktan sonra tekrar dirilmelerindeki hikmet,
mükelleflerin bu dünyada iradeleriyle kazandıklarının karşılığını
görmeleridir. Çünkü bu dünya kazanç ve amel dünyasıdır. Öbür dünya ise,
yapılanların karşılığının görüleceği yerdir (Âli İmrân, 3/185) .
İnsanlar bu dünyada rızıklarında, işlerinde, ecellerinde, mutluluk ve
mutsuzluklarında çok farklı bir yaşayış içindedirler. Kimi zalim, kimi
mazlum, kimi iyi, kimi hasta, bir kısmı zengin, bir kısmı fakir, bir
kısmı üstün, bir kısmı zelildir. Kimisi iyilik yapar, kimisi kötülük.
Şayet ölüp de tekrar dirilmeyecek olsalardı, iyilik yapanlar mükâfat,
kötülük yapanlar da ceza görmemiş olurlardı. Bu ise Allah'ın adâletine
aykırı olurdu. Bundan dolayı Allah tekrar dirilmeyi ve cezayı
yaratmıştır; "İnkâr edenler, kat'iyyen diriltilmeyeceklerini sandılar.
De ki: "Hayır, Rabbim hakkı için mutlaka diriltileceksiniz, sonra
yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu, Allah'a göre kolaydır."
(et-Teğabun, 64/7, ayrıca en-Nahl, 16/30-40).
Ahirete iman, kâinatta meydana gelecek olan korkunç inkılâbın kesin
olduğunu kabul etmektir. Bu dünya hayatı tamamıyla son bulup, başka bir
hayat başlayacaktır. Bu âleme iman, İslâm inancını meydana getiren altı
esastan birisidir. Mümin, imanı ve Kur'an ahlâkı ile ahlâklanmasının
neticesini ahirette göreceğine, Allah'ın lûtfuna nâil olacağına yakînen
inandığı için ölüm ve âhiret hayatı, onu tedirgin etmezken; hayatını
küfür ve isyanla, zulüm ve haksızlıkla geçiren kâfir, asî ve zalim ise
ölümü ve ölümden sonraki ahiret hayatını istemez (el-Bakara, 2/95; Âli
İmrân, 3/56; el-İsrâ, 17/10; ez-Zümer, 39/26, 45).
Hz. Ali ahireti inkâr eden birisine şöyle demişti: "Benim dediğim olursa
sonunda sen zararlı çıkarsın. Fakat senin dediğin olursa, ben zararlı
çıkmam. "
Ahiret inancı, insana ilerleme ve gelişme yolunda büyük bir güç
kazandıran mükemmel bir inanç türüdür. Cenâb-ı Hakk şöyle buyurur: "Her
kim inanarak ahireti ister ve onun için gerektiği şekilde çalışırsa,
onun emeği mükâfatla karşılanır." (el-İsrâ, 17/19). İnsan hayatı ile
dünyanın varlığı, ancak sonunda bütün yapılanların sorgulanacağı bir
ahiret hayatının olmasıyla bir anlam kazanır. Aksi takdirde hayatın ve
dünyanın hiçbir anlamı olmadan insanın hayatına tam bir nihilizm hakim
olacaktır. Bu da insanların büyük bir bunalıma ve ümitsizliğe
sürüklenmesine yol açar. Ahirete iman insana sonsuzluğun yolunu açarken
ölümü de en ince teferruatına kadar açıklayarak bir son olmadığını
bildirmektedir. Ölüm yeni bir hayatın başlangıcı demektir. Ahiret
inancıyla insanın bu dünyadaki hayatına bir anlam veriliyor. Ayrıca
insanın yaşayışı da büyük bir disiplin altına alınmış oluyor. Zira
ahirete iman insana büyük bir sorumluluk duygusu vermekte ve ilerde
çekileceği büyük hesap gününe göre hayatını ve diğer insanlarla
ilişkilerini sağlam bir karakter ve temele dayandırıyor. İnsan dünya
hayatında yaptığı bütün amellerinin karşılığını o gün görecektir. "Kim
zerre miktarı iyilik yaparsa onu görecek ve kim zerre miktarı kötülük
yaparsa karşılığını görecektir. " (Zilzâl, 99/7-Cool. Böylece ahirete iman
insana büyük bir ümid kaynağı olduğu gibi onu adâlete ve sonsuzluğa
inandırır. Bu da adil, dürüst ve sağlam bir toplumun oluşmasını sağlar.
Kur'an, inanan ve inanmayanların ahiret hayatını özetle şöyle izah eder:
"Sûr'a birinci üfleme üflendiği, arz ve dağlar yerlerinden kaldırılıp
bir çarpışla birbirine çarpıldığı (ve hepsi darmadağın) olduğu zaman,
işte o gün o vak'a olmuştur. Gök yarılmıştır, o gün o, zayıflamış,
sarkmıştır. Melekler de onun kenarlarındadır. O gün Rabb'ının tahtını
(arşını), bunların da üstünde sekiz (melek) taşımaktadır. O gün (hesap
için Allah'a) arz olunursunuz. Sizden hiçbir sır gizli kalmaz. Kitabı
sağından verilen: "Alın kitabımı okuyun " der, "Ben hesabımla
karşılaşacağımı sezmiştim zaten. " Artık o, memnun edici bir hayat
içindedir. Yüksek bir bahçede, devşirmesi kolay (meyveleri yakın). '
'Geçmiş günlerde yaptığınız işlerden ötürü (bugün) afiyetle yiyin, için.
"
Kitabı sol tarafından verilen ise der ki: "Keşke bana kitabım
verilmeseydi. Şu hesabımı hiç görmemiş olsaydım. Keşke (ölüm işimi)
bitirmiş olsaydı. Malım bana hiçbir fayda vermedi. Gücüm (saltanatım)
benden yok olup gitti (hiçbir şeyim kalmadı). (Yüce Allah, Cehhenem'in
muhafızlarına emreder): "Tutun onu, bağlayın onu, sonra Cehennem'e
sallayın onu. Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu. Çünkü
o, yüce Allah'a inanmıyordu, yoksulu doyurmaya ön ayak olmuyordu. Bugün
onun için candan bir dost yoktur. İrinden başka yiyecek yoktur. Onu
(bile bile) hata işleyenden başkası yemez." (el-Hakka 69/13-37).
Yukarda çizilen manzara inanan ve inanmayan kişinin ahiret hayatını
veciz bir şekilde ortaya koymaktadır. İnanan için müjde, inanmayan için
korku kaynağı olan bu âlem, onu idrak eden her akıl sahibinin kendi
dünyasını, fikir ve yaşayış biçimini, Allah'ın arzu ettiği biçimde
intizama koymasına en büyük etkendir. Herkesin toplandığı ve kazandığı
kendisine tastamam verildiği (Âli İmrân, 3/25-30; el-Câsiye, 45/28; Kâf,
50/44; et-Teğâbûn, 64/9), kimsenin kimseden cezasına karşılık bir şey
ödeyemediği (el-Bakara, 2/48, 123) ana, baba, evlâd, dost herkesin kendi
başlarının derdine düşerek ve hak talep edilmesi endişesiyle
birbirinden kaçtığı (Abese, 80/34-37), dünyada iken inanç ve amelleri
nisbetinde bazı yüzlerin ak, bazı yüzlerin de kara olduğu (Abese,
80/38-42; Âli İmrân, 3/106-107) o ceza gününde insanların makam, mevki,
zenginlik, tahsil gibi insanlarca meziyet kabul edilen hiçbir
özelliklerine aldırış edilmeksizin, kulların yaptıklarına göre hak
tecelli eder. "Ey inananlar, Allah'tan korkun ve kişi, yarın için ne
(yapıp) gönderdiğine baksın. Allah'tan korkun; ve Allah, yaptıklarınızı
haber almaktadır" (el-Haşr, 59/18).
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cyber
SüperModeratör
SüperModeratör
Cyber



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
islam fıkıh ansiklobedisi Imgleft40/258islam fıkıh ansiklobedisi Emptybarbleue  (40/258)

islam fıkıh ansiklobedisi Empty
MesajKonu: Geri: islam fıkıh ansiklobedisi   islam fıkıh ansiklobedisi Icon_minitimePerş. Tem. 01, 2010 10:44 am

AKAR Islâm
hukukunda genellikle gelir getiren taşınmaz mallar için kullanılan bir
terim. Arazî, ev, dükkân, tarla, bağ, bostan vb. gayr-i menkûl malları
kapsar. Buna göre akar, hem gayr-i menkûl hem de arazî anlamında
kullanılmaktadır. Arazî üzerindeki ağaçlar ve binalar iki yönden
değerlendirilmiştir. Bu gibi ev ve ağaçlar tek başlarına menkûl,
üzerinde bulundukları arazı ile birlikte ise gayr-i menkûl olarak kabul
edilmiştir.
Islâm hukukunda gayr-i menkûl ile menkûl malların satışları arasında bir
fark gözetilmemiştir. Taşınır bir mal ve eşya nasıl satılır ve yeni
sahibine nasıl intikâl ediyorsa akarlar da aynı şekilde mülkiyet
değiştirebilmektedir. Hepsindeki genel şart, icab ve kabulün meydana
gelmesiyle satışın gerçekleşebileceğidir.
Gayr-i menkûlün satışında bedelin kabzıyla "sattım" veya "teslim ettim"
demekle satış akdi tamamlanır. Herhangi bir tescil ve tapulamaya,
aradaki güven ve toplumun sağlam yapısından dolayı gerek görülmemiştir.
Ancak böyle bir tescilin şu faydaları vardır:
1-Akar
üzerinde yapılacak tasarruflarda hîleye ve sahte muamelelere meydan
verilmemesi,
2-Belli bir zaman geçip tescili yapılmamış gayr-i menkûllerde davanın
reddine sebep teşkîl etmesi.
Vakıf* akarları da iki bölümde incelenebilir:
1-Vakfedildikten
sonra icârıyla değil de bizzat kendisinden yararlanılan akârlar. Cami,
okul, kütüphane, çeşme gibi yerler. Bunlara "Müessesât-ı Hayrıyye" adı
verilir.
2-Vakfedildikten sonra kiraya verilerek vakfın şartlarına uygun bir
şekilde gelirlerinin harcandığı akarlar. Bunlara da "Akârât-ı Mevkufe"
adı verilmektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cyber
SüperModeratör
SüperModeratör
Cyber



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
islam fıkıh ansiklobedisi Imgleft40/258islam fıkıh ansiklobedisi Emptybarbleue  (40/258)

islam fıkıh ansiklobedisi Empty
MesajKonu: Geri: islam fıkıh ansiklobedisi   islam fıkıh ansiklobedisi Icon_minitimePerş. Tem. 01, 2010 10:45 am

AKİKA KURBANI
Yeni doğan bebeğin başındaki ilk saçlarına akîka; bu çocuğun doğumundan
yedi gün sonra başındaki tüyleri kısmen veya tamamen traş edip adını
koyduktan sonra Allah'u Teâlâ'ya şükür için kesilen kurbana akîka
kurbanı denir. Hz. Aişe (r.a.)'den şöyle rivâyet edilmektedir.
"Resul-i Ekrem (s.a.s.} bize erkek çocuklar için iki, kız çocukları için
bir koyun "akîka" olarak kurban etmemizi emretti." (Ibn Mâce hadis no:
3163, Zebâih, no: 1515).
Yine Hz. Âişe validemizin rivâyetine göre, Peygamber Efendimiz (s.a.s.),
torunları Hasan ile Hüseyin'in doğumlarının yedinci günü akika
kurbanlarını kesmiş ve adlarını koymuştur. (Tecrid-i Sarıh Tercümesi,
XI, 401)
Islâm'dan önceki câhilî Arap toplumunda sadece erkek çocuklar için
kurban* kesilirdi. Kız çocukları için böyle bir merâsim söz konusu
değildi. Islâm bu değişikliği yaparak kız çocuklarına da değer
verilmesini sağlamıştır .
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cyber
SüperModeratör
SüperModeratör
Cyber



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
islam fıkıh ansiklobedisi Imgleft40/258islam fıkıh ansiklobedisi Emptybarbleue  (40/258)

islam fıkıh ansiklobedisi Empty
MesajKonu: Geri: islam fıkıh ansiklobedisi   islam fıkıh ansiklobedisi Icon_minitimePerş. Tem. 01, 2010 10:45 am

AKÎKA KURBANINDA ARANAN ŞARTLAR Kurban edilecek hayvan tek veya iki gözünden kör
olmamalı; dişlerinin ekserisi düşmüş olmamalı; kulakları kesik
olmamalı; boynuzlarından biri veya ikisi kökünden kırılmış olmamalı;
kulağı veya kuyruğunun yarısından çoğu, memelerinin uçları kesik
olmamalı; yahut yaratılıştan kulak ve kuyruğu olmayan bir hayvan
olmamalıdır. Akîka kurbanı Hanefi mezhebine göre mübah ve dolayısıyla
menduptur. Diğer üç büyük imâma göre sünnet, Zahiri mezhebine göre ise
farzdır.
Hz. Peygamber bu kurbanın kesilmesi sırasında bir örf olarak başa kan
sürülmesi âdetini yasaklamış, (Ebu Dâvud, Edahî, 20) kesilen saçların
ağırlığınca altın veya gümüş tasadduk edilmesini emretmiştir. Akîka
kelimesi anne-babaya isyân anlamına geldiği için Resulullah bu kurbanın
adını "itaat ve ibadet" anlamına gelen "Nesike" kelimesi ile
değiştirmiştir. (Ibn Hanbel, II, 182)
Bu kurban çocuğun doğduğu günden bâlîğ olacağı güne kadar kesilebilir.
Ancak doğumun yedinci gününde kesilmesi daha çok sevap kazanmaya
sebeptir. Kesilen kurbanın kemikleri çocuğun sıhhatli olmasına sebep
olsun niyetiyle kırılmayıp eklem yerlerinden sıyrılır ve öylece
pişirilir. Sonra bu kemikler bir yere gömülür. Akîka kurbanının etinden
bunu tasadduk eden kimsenin yiyebileceği gibi ev halkı da bu etten
istifâde eder. Bir kısmı da ihtiyaç sahiplerine dağıtılır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cyber
SüperModeratör
SüperModeratör
Cyber



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
islam fıkıh ansiklobedisi Imgleft40/258islam fıkıh ansiklobedisi Emptybarbleue  (40/258)

islam fıkıh ansiklobedisi Empty
MesajKonu: Geri: islam fıkıh ansiklobedisi   islam fıkıh ansiklobedisi Icon_minitimePerş. Tem. 01, 2010 10:45 am

AKIL HASTASININ BOŞAMASI
Kocama doktorlar paranoyak teşhisi koydular. Dediğinden habersiz hale
geldi. Bu rahatsızlığı döneminde bana defalarca "seni boşadım", "defol
git" dediği oldu. Islâm fıkhına göre kocamın bu haldeki talâkı geçerli
sayılır mi? Şu halde ben ne yapmalıyım?
Rasûlüllah Efendimiz (s.a.) "üç kimseden kalem kaldırılmıştır
(tasarrufları geçerli değildir, yaptıkları yazılmaz). Uyuyandan,
uyanıncaya dek, çocuktan âkilbaliğ oluncaya dek, deliden kendine
gelinceye dek" (Buhârî, talâk 11, hudûd 22; Ebû Dâvûd, hudûd 17; Nesaî,
talâk 21;Ibn Mace, talâk 15; Dârimî; hudûd 1.; Müsned I/118,140 VI/101)
buyurmuşlardır. Bu hadîs-i şerife dayanarak Ibn Kudâme diyor ki: Ilim
ehli kimseler, sarhoşluk ve (insanın kendi ihtiyarıyla yaptığı) o
anlamdaki şeyler dışında aklı giden insanın boşamasının geçerli
olmadığında icma etmişlerdir. Osman, Ali, Saîd b. Müseyyeb, Hasan, Nehaî
Sa'bî, Ebû Kilâbe Katâde Zührî Yâhya el-Ensârî, Mâlik, Sevrî, Sâfîî
Ashâb-i re'y (Hanefiler) böyle söylemişlerdir. Ayrıca Rasûlüllah'ın
(s.a.s.) "Aklı bozuk matuh (bunak) dışında herkesin talâkı geçerlidir"
(Buhârî, talâk 11; Tirmizî, talâk 15; ibn Mâce, talâk 15) dediği de
rivayet edilmiştir. Çünkü talâk mülkiyeti izale eden bir sözdür. Öyleyse
bunda alışveriş gibi akla itibar edilmesi gerekir. Aklının; delirme,
bayılma, uyku, ilaç alma, zorla içirilen içki ve aklı giderdiğini
bilmeden içtiği böyle birşey ile gitmiş olması durumları eşittir.
Bunların hepsi boşamayı geçersiz kılar. Bu konuda değişik görüş de
bilinmemektedir: (ibn Kudâme, el-Mugnî VI/113-114) Deli, ma'tuh (atehli,
saldırgan olmayan bunak, ifadeleri karışık, tedbiri bozuk) mübersem
(menejitten etkilenen),sar'alı, medhus (korku ya da unutmaktan aklı
giden) melankolik, panorayak, hastalar da bu hükümde aynıdır. Ancak
bunlarda nöbetin bulunmadığı, ya da söylediklerinin farkında oldukları
zaman sarfettikleri sözler ve yaptıkları tasarruflar geçerlidir. (Geniş
bilgi için bk. Ibn Âbidîn (Âmirâ) N/426-27) Zira boşamanın şartlarından
biri de akıldır ve aklı gideren bu tür hastalıklara mübtelâ olanların
hasta iken boşanmalarına itibar edilmez. (el-Cezîrî,
Kitâbu'I-fıkh'ale-I-Mezâhibi'I-erba'a IV/281)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cyber
SüperModeratör
SüperModeratör
Cyber



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
islam fıkıh ansiklobedisi Imgleft40/258islam fıkıh ansiklobedisi Emptybarbleue  (40/258)

islam fıkıh ansiklobedisi Empty
MesajKonu: Geri: islam fıkıh ansiklobedisi   islam fıkıh ansiklobedisi Icon_minitimePerş. Tem. 01, 2010 10:45 am

AKRABA İLE EVLENMENİN DİNEN HERHANGİ BİR SAKINCASI
VAR MIDIR?
Dinen mahrem olup
kendileriyle evlenmek haram olanlar üç nevidir:
1-Nesep sebebiyle haram olanlar: Bunlar da yedi sınıfdır.
Anneler,Kızlar,Kızkardeşler,Halalar,Teyzeler,Erkek kardeşin kızı ve
Kızkardeşidir.
2-Süt sebebiyle haram olanlar: Neseb sebebiyle haram olanlar, süt
sebebiylede haramdırlar yani onlar da yedi sınıfdır.
3-Sıhriyet sebebiyle haram olanlar: Kur'an-ı Kerim'de bunlardan dört
sınıf dile getiriliyor.
A-Babanın eşi : Üvey anne,
B-Oğlun eşi : Gelin,
C-Eşin annesi : Kayınvalide.
D- Eşin kızı : Kocanın üvey kızı.
Yukarıda zikrettiğimiz kimseler ebedi olrak haramdırlar.Ayrıca geçici
olarak haram olanlar da vardır. Kur'an-ı Kerim bunlardan üç sınıf dile
getirmiştir:
1-İki kız kardeş ile aynı anda evlenmek,
2-Zevce ile halası veya teyzesi ile aynı anda evlenmek yani ikisini bir
arada bulundurmak,
3- Evli olan kadın.
Bunlardan maada akraba olsun,yabancı olsun onunla evlenmek
caizdir.Peygamberimiz halasının kızı olan Hz.Zeynep ile evlenmiştir.
Aynı zamanda Hz.Ali amcaoğlu Hz.Peygamber'in kızı olan Fatıma ile
evlenmiştir. Demek yakın olsun , uzak olan akraba ile evlenmek
caizdir.Ama yabancı ile evlenmek için tavsiyede bulunmakta bir beis
yoktur. Hatta Şafii fıkıh kitabları yakın akraba ile evlenmek tenzihen
mekruhtur,diye kaydediyorlar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
islam fıkıh ansiklobedisi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 3 sayfasıSayfaya git : 1, 2, 3  Sonraki
 Similar topics
-
» İslam Bilim ve Teknolojiye Nasıl Yön Verdi?
» İslam büyğklerinden çok güzel resimli sözler 1
» İslam büyğklerinden çok güzel resimli sözler 2
» İslam büyüklerinden çok güzel resimli sözler 3

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Dinimizi Tanıyalım :: Dini Bilgiler-
Buraya geçin: