Türkiye'deki Harikalar  Asd10
Türkiye'deki Harikalar  Asd10
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Türkiye'deki Harikalar

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
SonKraL
Moderatör
Moderatör
SonKraL



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Türkiye'deki Harikalar  Imgleft10/258Türkiye'deki Harikalar  Emptybarbleue  (10/258)

Türkiye'deki Harikalar  Empty
MesajKonu: Türkiye'deki Harikalar    Türkiye'deki Harikalar  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 8:10 am

ASPENDOS

Türkiye'deki Harikalar  02dx

Aspendos Tiyatrosu

Anadolu'da ilk çağın ünlü şehirlerinden olan Aspendos, Antalya ili sınırları içinde, Köprüsuyu Irmağı'nın (Eurymedon) sağ tarafında, Balkız Köyü'nün yanındadır. Halk arasında daha çok "Belkıs Harabeleri" olarak anılan ve her yıl binlerce turist tarafından ziyaret edilen bu antik şehirde hala ayakta duran anfi-tiyatro başlı başına bir harikadır.

Yunan efsanesine göre, şehir Truva Savaşı�ndan sonra Pamphylia�ya gelen kahraman Mopsos liderliğindeki Argive kolonicileri tarafından kurulmuştur. Aspendos bölgede kendi adına madeni para bastıran ilk şehirlerden biridir. Tarihi M.Ö.5. ve 4. yüzyıla uzanan bu gümüş sikkelerde şehrin adı yerel yazı ile Estwediiys olarak geçer.

Aspendos, kolonileşme döneminden sonra bir süre Likya egemenliği altında kalmıştır. Şehir, M.Ö. 546�da Pers hakimiyeti altına girmiştir. M.Ö.467�de devlet adamı ve askeri komutan Cimon ve onun 200 gemiden oluşan filosu, ani bir saldırıyla Eurymedon (Köprüçay) Nehri�nin ağzında konuşlanan Pers donanmasını yok etmiştir. Bundan sonra Aspendos, Attika-Delos Deniz Birliği�nin üyesi olmuştur. M.Ö.411�de Persler şehri tekrar ele geçirdiler ve üs olarak kullandılar.

Büyük İskender Perge�yi ele geçirdikten sonra M.Ö. 333�te Aspendos�a girdi. İskender�in ölümünden sonra devam eden savaşlarda dönüşümlü olarak Ptolemilerin ve Seleucidlerin kontrolü altına giren kent, daha sonra M.Ö.133�e kadar Pergamum Krallığı�nın elinde kalmıştır.

Aspendos, diğer Pamphylia şehirleri gibi en parlak dönemine M.S.2. ve 3. yüzyıllarda ulaşmıştır. Bugün hala bu bölgede görülebilen anıtsal mimarinin büyük bölümü bu altın çağda yapılmıştır.

Döneminde ünlü bir askeri komutan olan Finike ve Suriye valisi Andromachos ve doğuştan filozof olan Diodorus tarihteki ünlü Aspendoslu'lardır.

13. yüzyılın başından itibaren Aspendos, Selçuklu yerleşimlerinin izlerini taşımaya başlar.

ANFİ-TİYATRO: Aspendos Tiyatrosu

Aspendos'ta Roma tiyatrosunun en görkemli, işlevsel açıdan en iyi tasarlanmış ve en eksiksiz örneği ile karşılaşılır. Yunan geleneğine uygun olarak küçük bir tepenin yamacında yapılmış olan tiyatro 15.000 kişiliktir. Güney paradostaki yazıta göre İmparator Marcus Aurelius (M.S. 161-180) döneminde ilahlar ve krallar şerefine yapılan yapının mimarı, dünyanın ilk büyük şehircilik uzmanı sayılan Aspendoslu Theodoros oğlu Zenon'dur. Ayrıca sahne binasının her iki tarafındaki girişlerin üzerinde bulunan Yunanca ve Latince yazıtlara göre, sahne binası Curtius Crispinus ve Curtius Auspicatus adlı iki kardeş tarafından hizmete sokulmuştur.

Ziyaretçiler yapıya sonradan yapılan ön cephedeki kapıdan girerler. Fakat asıl giriş, sahne binasının iki ucundaki tonozlu paradoslardandır. Caeva, yarım daire şeklindedir ve geniş bir diazoma ile ikiye bölünmüştür. Yukarıda 21, aşağıda 20 oturma sırası vardır.

Seyircilerin güçlük çekmeden yerlerine oturabilmesi için dolaşım kolaylığı sağlamak amacıyla giderek yayılan merdivenler yapılmıştır. Aşağı bölümde orkestra seviyesinden başlayan merdiven sayısı 10 iken bu sayı yukarıda diazomanın üst başlangıcında 21�dir. Sonradan yapıldığı düşünülen 59 kemerli galeri, üst caeva�nın bir ucundan diğer ucuna kadar uzanır. Mimari açıdan bakıldığında diazomanın tonozlu galerisi üst caeva�yı destekleyen bir alt yapıdır. Caeva�nın her iki tarafındaki girişlerin üzerinde bulunan localar imparatorluk ailesine ve kendilerini Roma�nın yürek tanrısı Vesta�ya adamış kutsal bakirelere ayrılmıştır. Orkestradan yukarıya doğru ilk sıra senatörlere, yargıçlara ve büyükelçilere, ikinci sıra ise şehrin diğer ileri gelenlerine ayrılmıştır. Diğer kısımlar tüm vatandaşlara açıktır. Kadınlar genellikle galerinin altındaki üst sıralarda otururlardı. Cavea�nın üst kısmındaki oturulacak belirli yerlere yontulmuş isimlerden buraların da belli kişilere ayrıldığı açıkça anlaşılmaktadır. Aspendos Tiyatrosu

Tiyatronun en dikkat çekici kısmı sahne binasıdır. Yığma taştan yapılan iki katlı bu binanın alt katında, sanatçıların sahneye çıkışlarını sağlayan beş kapı vardır. Ortada "porta regia" denen büyük kapı ve bunun iki yanında da "porta hospitales" olarak adlandırılan iki küçük kapı vardır. Orkestranın hizasındaki küçük kapılar ise, vahşi hayvanların saklı tutulduğu yerlere açılan uzun koridorlara aittir. Kalan parçalardan, duvarlardaki nişler ve bina formundaki küçük yapıların içine üçgen ve yarım daire biçimindeki küçük süs çatılar (pediment) altında heykeller yerleştirildiği anlaşılmaktadır.

Sütunlu üst katın ortasındaki pediment�te şarap tanrısı, tiyatroların kurucusu ve koruyucusu olan Dionysos�un kabartması vardır. Sahne binasının üst kısmı oldukça süslü ahşap bir çatı ile örtülmüştür.

Selçuklu sultanı I. Alaeddin aaakubat�ın hükümdarlığı sırasında tamamen restore edilen tiyatro, Selçuklu tarzında zarif çinilerle süslenmiş ve saray olarak kullanılmıştır. Sahne binası cephesinin bazı bölümlerinde görülebilen beyaz sıvanın üzerindeki kırmızı zikzak motifler de, Selçuklu dönemine aittir. Aspendos Tiyatrosu İç Galerileri

Efsaneye göre, Aspendos kralının ülkenin bütün soylu, kahraman ve zenginlerinin evlenmek istediği Belkıs adında güzeller güzeli bir kızı varmış. Fakat sanatsever kral, kızını Aspendos'a en güzel ve yararlı eseri yapacak olanla evlendireceğini ilan etmiş. Bunun üzerine zenginler bütün servetlerini harcayarak han, hamam, saray yaptırmaya, heykeltıraşlar heykellerini yontmaya, şairler en güzel şiirlerini yazmaya, filozoflar en iyi eserlerini vermeye başlamışlar. Şehir kısa zamanda şaheserlerle dolmuş.

Kral, en güzel eseri bulmak için şehirde dolaşırken, önce hem çok faydalı, hem de çok sağlam ve güzel bulduğu muhteşem su kemerlerini birinci seçmiş. Bu kararını açıklamadan önce, yeni yapılan tiyatronun kral locasına uğrayarak biraz dinlenmek istemiş. Locada oturuken çevresinde kimse olmadığı halde, kulağının dibinde söylenmişçesine bir ses duymuş: "Kralın kızı Belkıs benim olmalıdır." Bu sesin locaya epeyce uzak olan sahnede söylendiği halde bu kadar iyi işitilmesi kralı şaşırtmış. Bu ustalığa hayran kalmış ve kızını bu büyük, faydalı ve güzel tiyatroyu yapanla evlendireceğini ilan etmiş. Bundan dolayı Aspendos Tiyatrosu'na halk "Belkıs Tiyatrosu" demektedir.

ASPENDOS'TAKİ DİĞER ESERLER:

Tiyatronun yanından başlayan bir patikadan ulaşılan acropolis�te karşılaşılan ilk yapı, 27x105 metre ölçülerindeki bazilikadır. Bazilika, Romalılar tarafından icat edilen mimari bir yapıdır. Bu binalarda mahkemeler ve alışveriş pazarları kurulurdu. Bazilika, etrafı odalarla çevrili geniş bir merkezi holden oluşur. Merkez hol, binanın diğer bölümlerinden yanlarındaki sütunlarla ayrılır ve çatısı daha yüksektir. Bazilikanın içinde yargıç kürsüsü vardır. Bizans döneminde binada büyük değişiklikler yapılmış ve orijinal yapısını kaybetmiştir.

Bazilikanın güneyinde, üç yanı evlerle çevrili agora vardır. Batıya doğru gidildiğinde, stoanın (gezinti caddesi) arkasında hepsi bir sırada olan eşit büyüklükte 12 dükkan vardır. Agoranın kuzeyinde, bugün sadece ön duvarı ayakta duran Nymphaeum vardır. Genişliği 32 metre, yüksekliği 15 metre olan iki katlı bu cephenin her katında beş niş vardır. Alt katta bulunan ortadaki niş diğerlerinden daha geniştir ve kapı olarak kullanılmıştır. Nymphaeum'un arkasında alışılmadık planlı, ya konsey üyelerinin toplandıkları bir bouleterion (konsey odası) ya da (müzik konserleri verilen ya da tiyatro oyunları oynanan) odeon olarak kullanılan bir bina vardır. Aspendos Su Kemerleri Aspendos Su Kemerleri

Aspendos�un en önemli kalıntılarından biri de kuzeydeki dağlardan şehre su getiren bir kilometre uzunluğundaki su kemerleridir. Bu kemerler dizisi olağanüstü bir mühendislik becerisini ortaya koyar ve eski çağlardan günümüze kalan nadir örneklerdendir. Su, kaynağından alınarak 15 metre yükseklikteki kemerlerin üzerine oturtulmuş taş bloklardan oluşan bir kanal ile şehre getirilir ve kemerin bitim noktasının her iki tarafında bulunan 30 metre yüksekliğindeki kulelerde biriktirilir, buralardan da şehre dağıtılırdı.

M.S.2. yüzyılın ortalarında yapılan su kemerleri Tiberius Claudius Italicus tarafından yaptırılmıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SonKraL
Moderatör
Moderatör
SonKraL



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Türkiye'deki Harikalar  Imgleft10/258Türkiye'deki Harikalar  Emptybarbleue  (10/258)

Türkiye'deki Harikalar  Empty
MesajKonu: Geri: Türkiye'deki Harikalar    Türkiye'deki Harikalar  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 8:11 am

AYASOFYA

Türkiye'deki Harikalar  00dm

İstanbul'da bulunan ve 918 yıl kilise, 482 yıl cami ve 1935'den bu yana müze olarak kullanılan Ayasofya, 537 yılında Bizans İmparatoru Justinianus tarafından yaptırılmıştır. Bu eser dünya mimarlık tarihinin günümüze kadar ayakta kalmış en önemli anıtları arasında yer almaktadır.

Bugünkü Ayasofya'nın bulunduğu yerde ilk kilise İmparator I. Konstantinos (324-337) zamanında yapılmıştı. O zamanki Bizans'ın en büyük mabedi olan bu yapı 44 yıl sonra bir yangında yokoldu. 415 yılında onun yerine İmparator II. Theodosius tarafından yaptırılan yeni kilise de 532'de Nika ihtilali sırasında yanmıştır.

Bundan sonra İmparator Justinianus (M.S. 527-565), Hz. Adem'den beri görülmemiş ihtişamda, yangınlara ve depremlere direnebilecek, gelecek çağlara ulaşabilecek sağlamlıkta bir eser yaptırmaya karar verir. Bu büyük yapının inşaasına Trallesli Anthemios ve Milet'li İsodoros adlı mimarları tayin eder. Eski mabedlerin en güzel malzemeleri toplanarak İstanbul'a getirilir. 8 sütun Efes'teki Artemis tapınağından, diğer sütunlar da Atina, Roma, Delf ve öteki şehirlerdeki mabedlerden toplanarak hepsinden ayrı bir yücelik kazandırılmak istendi. O zamanın meşhur mermer ocakları olan Prokonez'den beyaz mermerler, Eğriboz adasından açık yeşil mermerler, Karia'dan beyaz-kırmızı mermerler, Mısır'dan porfirler, Teselya ve Lakonya'dan yeşil mermerler ve Siga'dan damarlı pembe mermerler getirildi. Ayasofya İç Görünümü

Mabetin yapımına 23 Aralık 532'de başlanmıştır. Hergün 1.000 işçi çalıştırılarak 5 yıl süren inşaat 27 Aralık 537'de tamamlanmıştır. Yapı büyük bir orta mekan, iki yan mekan (nef), absis, iç ve dış nartekslerden meydana gelmiştir. Ayasofya 77 metre uzunlukta, 71,70 metre genişlikte bir alanı kaplar. Mabede 9 büyük kapıdan girilmektedir. Kubbesi 30,31 metre çapında ve 55,60 metre yüksekliğindedir. Kubbenin kendi yüksekliği 13,80 metre, bütün binanın yüksekliğiyse 81 metredir. Kubbe hafif tuğlalardan yapılmıştır. Kubbe kasnağında 40 tane pencere vardır. Bunlardan dördü kapalı durur. Kubbe 989 ve 1346' da yine kısmen yıkıldı ve aynen inşa edildi.

Yapıyı ayakta tutan 107 sütundan 40 tanesi alt, 67 tanesi de üst kısımdadır. Bina zemininin altına geniş sarnıçlar yapılmış ve içine büyük fil ayakları dikilmiş, bu şekilde depremlere karşı esneklik ve mukavemet kazandırılmıştır.

Ayasofya'nın mimarisinin yanı sıra mozaikleri de büyük önem taşımaktadır. En eski mozaikler iç narteks ve yan neflerde altın yaldızlı geometrik ve bitkisel motifli olan mozaiklerdir. Figürlü mozaikler 9-12. yüzyıllarda yapılmıştır. Bunlar İmparator kapısı üzerinde, absiste, çıkış kapısı üzerinde ve üst kat galeride görülmektedir.

2. Haçlı seferlerine kadar Ayasofya'nın içi benzersiz mozaikler, renkli mermerler, fildişi levhalar, altın, gümüş ve diğer değerli taşlarla, ağır işlemeli kumaşlarla süslüydü. Kubbenin altında, orta yerde fildişinden yapılmış ve değerli taşlarla bir kürsü vardı. Mihrabın önünde de altın yaldızlı gümüş bir bölme bulunuyordu. Tarihçilere göre Ayasofya'da bulunan gümüş kaplamalar ve süsler 20.000 kilo civarındaydı. 1204'te İstanbul'u işgal eden Haçlılar mozaiklerin çoğunu, altın, gümüş ve değerli taşlarla süslü olan herşeyi yağma etmişlerdir. Bunlara, ganimetleri Venedik'e taşıyan kadırgayı ağırlığıyla batıran büyük altar da dahildir.

İstanbul'un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet'in emriyle camiye çevrilen Ayasofya'daki bazı freskler ve haçlar bozulmayacak şekilde badana ile örtülmüştür. Mabedin güneydoğu tarafı iki payanda ile takviye edilmiş ve aynı köşeye bir minare yapılmıştır. Mabede II. Beyazıt bir, Kanuni Sultan Süleyman da 2 adet minare daha ilave ettirmiştir.

Mihrap çevresi, Türk çini sanatı ve Türk yazı sanatının en güzel örneklerini içerir. Bunlardan kubbedeki ünlü Türk Hattatı Kazasker Mustafa İzzet Efendi'nin Kuran'dan alınma bir suresi ile 7.50 m. çapındaki yuvarlak, yazılı levhalar en ilgi çekici olanıdır. Mihrabın yan duvarlarında da Osmanlı padişahlarının yazıp buraya hediye ettiği levhalar vardır.

Sultan II.Selim, Sultan III.Mehmet, Sultan III.Murat ve şehzadelerin türbeleri, Sultan I.Mahmut'un şadırvanı, sıbyan mektebi, imareti, kütüphanesi, Sultan Abdülmecid'in hünkar mahfeli, muvakkithanesi, Ayasofya'daki Türk çağı örnekleri olup türbeler, iç donanımı, çinileri ve mimarisiyle klasik Osmanlı türbe geleneğinin en güzel örneklerini oluşturmaktadır.

Ayasofya ile ilgili bir çok söylenti vardır. Bunlardan birine göre, büyük bir deprem atlatan Ayasofya'nın kubbesinin çökmüş ve hiçbir mimarın kubbeyi kapatmaya gücünün yetmemiştir. Daha sonra keşişler Mekke'ye gidip, o sıralarda henüz çocuk olan Hz. Muhammed'in tükürüğünü bir okkaya koymuşlar ve elinin resmi de zemzem suyu ile yıkanarak bir ceylan derisine nakledilmiş ve İstanbul'a getirilerek kubbe harcına ilave edilmiş ve kubbe tamamlanabilmiştir.

Bir diğer söylentiye göre ise, Ayasofya'nın içerisinde bulunan ve dilek taşı denen taştaki deliğe elin başparmağı sokulup bir tam tur attırılabilince parmak nemleniyorsa, o kişinin dileklerinin gerçekleşir. Bu inanç hala devam etmektedir. Sürekli nemli olan ve terleyen bu mermer sütün, hala özelliğini korumaktadır. Fatih Sultan Mehmed'in fetihten sonra bu deliğe parmağını sokarak kubbeyi döndürdüğü söylenir. Bu sütünun yanında yer alan bölümde ise, kiliseyi koruyan meleğin fetihden önce burada kaybolduğu anlatılır.

537'den 1453'e kadar kilise, 1453'ten itibaren cami olarak kullanılan Ayasofya, 1 Şubat 1935'de müze haline getirilmiştir ve her gün yüzlerce ziyaretçi tarafından ziyaret edilmektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SonKraL
Moderatör
Moderatör
SonKraL



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Türkiye'deki Harikalar  Imgleft10/258Türkiye'deki Harikalar  Emptybarbleue  (10/258)

Türkiye'deki Harikalar  Empty
MesajKonu: Geri: Türkiye'deki Harikalar    Türkiye'deki Harikalar  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 8:11 am

BURSA ULU CAMİİ

Türkiye'deki Harikalar  01yb

Osmanlı İmparatorluğu'na bir asrı aşkın süreyle başkentlik yapan Bursa'da bulunan Ulu Camii, Bursa'nın en heybetli ve en çok cemaat alan camiidir. Kentin merkezinde yer alan bu cami 600 yıllık geçmişiyle zamana meydan okumaktadır. Camiinin yapımına Sultan Yıldırım Bayezid, Niğbolu savaşını kazandıktan sonra 1395 yılında başlanmıştır. Yıldırım'ın Ankara Savaşı'nda Timur'a yenilip esir düşmesi üzerine cami yapımı yarım kaldı. Daha sonra tahta çıkan Yıldırım'ın oğlu I. Mehmet, babasının başlattığı inşaatı tamamlattı ve cami 1421 yılında ibadete açıldı.

2215 metrelik bir alanı kaplayan Ulu Cami'nin içi 12 sütunla 5 ayrı bölüme ayrılmıştır. Bu bölümlerden her biri dörder kubbeli olmak üzere 20 kubbe ile örtülmüştür. Orta kısmındaki kubbenin üstü camlıdır. Telle örülü bu açık kubbeden giren ışık, camiyi aydınlık hale getirir. Bu kubbenin altında 16 köşeli mermer bir şadırvan vardır. Bir rivayete göre caminin inşa edileceği yerdeki yapıların istimlakı sırasında bir kadın evini satmak istemeyince zorla alınır. Gönül rızası olmadan alınan yerde namaz kılınmaz gerekçesiyle evin yerine gelen kısımda şadırvan yaptırılmıştır. Ulu Camii içi

Caminin minberi ağaç işçiliğinin bir şaheseridir. Minber oyma kabartma, geometrik, yıldız, çivi başları ve gülçelerle süslüdür. Abanoz ağacından ve tek çivi çakılmadan yapılan minberin değerine paha biçilemez.

Mehmed bin Abdülaziz Dakıva adlı sanatkar tarafından yapılan taç kapı, başlı başına bir sanat abidesidir. Kapı, 1399-1400 yıllarında tamamlanmıştır.

Sekiz ceviz sütun üzerine oturan müezzin mahfili 1549 yılında yapılmıştır. Mihrabı sekiz sıra stalaktitlidir. Kum saatinin etrafındaki Ayet'el-kürsi sülüsle yazılmıştır. Ayrıca küfi ihlas suresi yazılıdır. Mihrap 1571 yılında tamamlanmıştır. Camideki diğer yazılar ve yaldız boyalar 1904 yılında Mehmed Usta tarafından yapılmıştır.

Caminin ilk yapıldığında üç tane olan kapısına 1740 yılında Hünkâr Mahfili kapısı eklenmiştir. Kapıların ikisi yenidir. Altıngenlerin oluşturduğu, yıldızların dekore ettiği tablalardan meydana gelen doğudaki ceviz kapı, cami ile aynı yaştadır.

Tek sütun üzerine oturan yuvarlak mermerden kürsü 1815 yılında yapılmıştır. Cepheler sağır kemerler içinde, altta ve üstte ikişer pencereden oluşmaktadır. Cephelerin tümü kesme taştan yapılmıştır. Ulu Caminin Taç Kapısı

Caminin kuzey cephesinin köşelerinde, kaidesi mermerden, gövdeleri tuğladan örülmüş bir çift minaresi vardır. Batıdaki minare çift merdivenlidir ve bunun yardımı ile çatıya çıkılmaktadır.

Cami, Moğol Şeyhi Emir Bedrüddin tarafından 1403 yılında ve Karamanoğlu Mehmed Bey'in 1413 yılındaki Bursa muharasası sırasında yaktırılmıştır. 1 Mart 1855 tarihlerindeki büyük depremde ve 1889 yangınında hasar görmüştür.

Fettah Efendi, Mustafa Şefik Efendi, İzzet ve Yesari tarafından onartılan Ulu Cami'nin kütüphanesinde birbirinden değerli yazma eserler yer almaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SonKraL
Moderatör
Moderatör
SonKraL



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Türkiye'deki Harikalar  Imgleft10/258Türkiye'deki Harikalar  Emptybarbleue  (10/258)

Türkiye'deki Harikalar  Empty
MesajKonu: Geri: Türkiye'deki Harikalar    Türkiye'deki Harikalar  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 8:12 am

EFES

Türkiye'deki Harikalar  08zm

İzmir İli Selçuk İlçesi sınırları içindeki antik Efes kenti'nin ilk kuruluşu M.Ö. 6000 yıllarına, Neolitik Döneme (Cilalı Taş Devri) kadar inmektedir. Son yıllarda yapılan araştırmalar ve kazılarda Efes çevresindeki höyükler ve kalenin bulunduğu Ayasuluk Tepesi'nde Tunç çağları ve Hititler'e ait yerleşimler saptanmıştır. Hititler Dönemi'nde kentin adı Apasas'tır. M.Ö. 1050 yıllarında Yunanistan'dan gelen göçmenlerin de yaşamaya başladığı liman kenti Efes, M.Ö. 560 yılında Artemis Tapınağı çevresine taşınmıştır. Bugün gezilen Efes ise, Büyük İskender'in generallerinden Lysimakhos tarafından M.Ö. 300 yıllarında kurulmuştur. Lysimakhos, kenti Milet'li Hippodamos'un bulduğu "Izgara Plan"a göre yeniden kurar. Bu plana göre, kentteki bütün cadde ve sokaklar birbirini dik olarak keser.

Hellenistik ve Roma çağlarında en görkemli dönemlerini yaşayan Efes, Roma İmparatoru Augustus zamanında, Asya Eyaleti'nin başkenti olmuş ve nüfusu o dönem (M.Ö. 1.-2. yüzyıl) 200.000 kişiyi aşmıştır. Bu dönemde her yer mermerden yapılmış anıtsal yapılarla donatılır.

M.Ö.4. yüzyılda limanın dolmasıyla Efes'te ticaret geriler. İmparator Hadrian limanı birkaç kez temizletir. Liman kuzeyden gelen Marnas Çayı ve Küçük Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlarla dolar. Efes denizden uzaklaşır. 7. yüzyılda Araplar bu kıyılara saldırır. Bizans döneminde tekrar yer değiştiren ve ilk kez kurulduğu Selçuk'taki Ayasuluk Tepesi'ne gelen Efes, 1330 yılında Türkler tarafından alınır. Aydınoğulları'nın merkezi olan Ayasuluk, 16. yüzyıldan itibaren giderek küçülmeye başlamıştır. Günümüzde bölgede, 30.000 nüfuslu turistik Selçuk ilçesi bulunmaktadır.

Efes ören yerinde, Hadrianus Tapınağı girişindeki frizde Efes'in 3 bin yıllık kuruluş efsanesi şu cümlelelerle yer alır: Atina kralı Kodros'un cesur oğlu Androklos, Ege'nin karşı yakasını keşfetmek ister. Önce, Delfi kentindeki Apollon Tapınağı'nın kahinlerine danışır. Kahinler ona, balık ve domuzun işaret ettiği yerde bir kent kuracağını söyler. Androklos bu sözlerin anlamını düşünürken Ege'nin lacivert sularına yelken açar... Kaystros (Küçük Menderes) Nehri'nin ağzındaki körfeze geldiklerinde karaya çıkmaya karar verirler. Ateş yakarak tuttukları balıkları pişirirlerken çalıların arasından çıkan bir yabandomuzu, balığı kaparak kaçar. İşte kehanet gerçekleşmiştir. Buraya bir kent kurmaya karar verirler...

Doğu ile Batı arasında başlıca kapı durumunda olan Efes önemli bir liman kenti idi. Bu konumu Efes'in çağının en önemli politik ve ticaret merkezi olarak gelişmesini ve Roma Devrinde Asia eyaletinin başkenti olmasını sağlamıştır. Efes, antik çağdaki önemini yalnızca buna borçlu değildir. Anadolu'nun eski anatanrıça (Kybele) geleneğine dayalı Artemis kültünün en büyük tapınağı da Efes'de yer alır. Efes'teki Artemis Tapınağı dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilir.

M.Ö.6. yüzyılda bilim, sanat ve kültürde Milet ile birlikte en ön sırada yer alan Efes, bilge Herakleitos, rüya tabircisi Artemidoros, şair Callinos ve Hipponaks, gramer bilgini Zenodotos, hekim Soranos ve Rufus gibi ünlü kişileri yetiştirmiştir.

EFES'TEKİ ESERLER:

Efes, tarihi boyunca birçok kez yer değiştirdiğinden kalıntıları yaklaşık 8 kilometrelik geniş bir alana yayılır. Ayasuluk Tepesi, Artemision, Efes ve Selçuk olarak dört ana bölgedeki harabeler yılda ortalama 1,5 milyon turist tarafından ziyaret edilmektedir. Tümüyle mermerden yapılmış ilk kent olan Efes'teki başlıca yapılar ve eserler aşağıda açıklanmıştır:

Artemis Tapınağı: Dünyanın yedi harikasından biridir. Antik dünyanın mermerden inşa edilmiş ilk tapınağıdır. Büyüklüğü 130 x 68 metre ve ön cephesi diğer Artemis (Ana Tanrıça) tapınakları gibi batıya dönüktür. Daha detaylı bilgi için buraya tıklayınız...

Magnesia Kapısı (Üst Kapı) ve Doğu Gymnasiumu: Efes'in iki girişi vardır. Bunlardan biri kentin çevresindeki sur duvarlarının doğu kapısı olan, Meryemana Evi Yolu üzerindeki Magnesia Kapısı'dır. Doğu Gymnasiumu, Panayır Dağı eteğindeki Magnesia Kapısı'nın hemen yanındadır. Gymnasion, Roma Çağı'nın okuludur.

Odeion: Efes'in iki meclisli bir yönetimi vardı. Bunlardan biri olan Danışma Meclisi toplantıları zamanında üzeri kapalı olan bu yapıda yapılmış ve konserler verilmiştir. 1.400 kişilik kapasiteye sahiptir. Bu nedenle yapı "Bouleterion" olarak da adlandırılır. Bazilika ve kale

Yukarı Agora ve Bazilika: İmparator Augustus tarafından inşa ettirilmiş, resmi toplantıların ve borsa işlemlerinin yapıldığı yerdir. Odeion'un önündedir.

Prytaneion (Belediye Sarayı): Prytan kentin belediye başkanı gibi görev yapardı. En büyük görevi kalın sütunları bulunan bu yapının içindeki kentin ölümsüzlüğünü simgeleyen kent ateşinin sönmemesini sağlamaktı. Prytan, Kent Tanrıçası Hestia adına bu görevi üstlenmişti. Salonun çevresinde tanrı ve imparator heykelleri sıralanmıştı. Efes müzesindeki Artemis heykelleri burada bulunmuş ve daha sonra müzeye getirilmiştir. Yanındaki yapılar kentin resmi misafirlerine ayrılmıştı.

Domitianus Meydanı: Meydanın güneyinde, teras üzerinde İmparator Domitianus adına Efesliler tarafından yaptırılmış büyük bir tapınak ve altında Efes yazıtlar galerisi vardır. Doğuda Pollio Çeşmesi ve olasılıkla hastane yapısı, kuzeyinde cadde üzerinde Memnius Anıtı yer alır.

Herakles Kapısı: Roma Çağı sonlarında yaptırılmış olan bu kapı Kuretler Caddesi'ni yaya yolu haline getirmiştir. Ön cephesindeki Kuvvet Tanrısı Herakles kabartmaları dolayısıyla bu ismi almıştır.

Traianus Çeşmesi: Cadde üzerindeki iki katlı anıtlardan biridir. Ortada duran İmparator Trainus'un heykelinin ayağı altında görülen küre dünyayı simgeler. Hadrianus Tapınağı

Yamaç Evler: Teraslar üzerine inşa edilmiş olan çok katlı evlerde kentin zenginleri oturuyordu. Peristilli ev tipinin en güzelleri olan bu evler modern evlerin konforunda idi. Duvarlar mermer kaplama ve fresklerle, taban ise mozaiklerle kaplıdır. Evlerin hepsinde kalorifer sistemi ve hamam bulunmaktadır.

Hamam ve Umumi Tuvalet: Romalıların en önemli sosyal yapılarındandır. Soğuk, ılık ve sıcak kısımlar vardır. Bizans döneminde tamir görmüştür. Ortasında havuz olan umumi tuvalet yapısı, aynı zamanda toplanma yeri olarak da kullanılmıştır.

Hadrianus Tapınağı: İmparator Hadrianus adına, anıt tapınak olarak inşa ettirilmiştir. Korinth düzenlidir ve frizlerinde Efes'in kuruluş efsanesi işlenmiştir.

Oktagon: Kleopatra'nın kız kardeşine ait anıtsal bir mezardır.

Heroon: Efes'in efsanevi kurucusu Androklos adına yaptırılmış bir çeşme yapısıdır. Ön kısmı Bizans döneminde değiştirilmiştir. Celcus Kütüphanesi

Celcus Kütüphanesi: Roma dönemi yapılarının en güzellerinden birisi olan yapı hem kütüphane, hem de mezar anıtı görevini üstlenmiştir. M.S.106 yılında Efes valisi olan Celsus ölünce, oğlu kütüphaneyi babasının adına mezar anıtı olarak yaptırmıştır. Celsus'un lahdi kütüphanenin batı duvarı altındadır. Cephesi 1970-1980 yılları arasında restore edilmiştir. Kütüphanede kitap ruloları, duvarlardaki nişlerde saklanıyordu.

Serapis Tapınağı: Efes'in en ilginç yapılarından biri olan Serapis Tapınağı, Celsus Kütüphanesi'nin hemen arkasındadır.

Anıtsal Çeşme: Odeion'un önündeki meydan kentin "Devlet Agorası" (Yukarı Agora)'dır. Tam ortasında Mısır tanrıları tapınağı (İsis) bulunuyordu. M.Ö. 80 yıllarında Laecanus Bassus tarafından yaptırılan Anıtsal Çeşme, Devlet Agorası'nın güneybatı köşesinde yer alır. Buradan Domitian Meydanı'na ve bu meydan etrafında kümelenmiş bulunan Pollio Çeşmesi, Domitian Tapınağı, Memmius Anıtı ve Herakles Kapısı gibi yapılara ulaşılır.

Mazeus Mithridates (Agora Güney) Kapısı: Kütüphaneden önce, İmparator Augustus zamanında inşa edilmiştir. Kapıdan Ticaret Agorası'na (Aşağı Agora) geçilir. Mermer Cadde

Mermer Cadde: Kütüphane meydanından tiyatroya kadar uzanan caddedir.

Agora: 110 x 110 metre boyutlarında ortası açık, çevresi portikler ve dükkanlarla çevrili bir alandır. Agora, kentin ticari ve kültürel merkeziydi. Agora Mermer Cadde'nin başlangıç noktasıdır.

Büyük Tiyatro: Mermer Cadde'nin sonunda bulunan yapı, 24.000 kişilik kapasiteyle antik dünyanın en büyük tiyatrosudur. Çok süslü ve üç katlı sahne binası tamamen yıkılmıştır. Oturma basamakları üç bölümlüdür. Tiyatro, St. Paul'ün vaazlarına mekan olmuştur.

Tiyatro Gymnasiumu: Hem okul, hem de hamam işlevine sahip büyük yapının avlu kısmı açıktadır. Burada tiyatroya ait mermer parçalar restorasyon amacıyla sıralanmıştır.

Liman Caddesi: Büyük Tiyatro'dan, bugün tamamen dolmuş olan Antik Liman'a uzanan, iki yanı sütunlu ve mermer döşeli Liman Caddesi (Arcadiane Caddesi), Efes'in en uzun caddesidir. 600 metre uzunluktaki cadde üzerine kentin Hıristiyanlık döneminde anıtlar yapılmıştır. Her birinde havarilerden birinin heykeli olan dört sütunlu Dört Havari Anıtı, caddenin hemen hemen ortasındadır.

Liman Gymnasiumu ve Liman Hamamı: Liman Caddesi'nin sonundaki büyük yapılar grubudur. Bir bölümü kazılmıştır.

Saray Yapısı, Stadyum Caddesi, Stadyum ve Gymnasium: Bizans sarayı ve caddenin bir bölümü restore edilmiştir. At nalı biçimindeki Stadyum, antik devirde sportif oyunların ve yarışmaların yapıldığı yerdir. Geç Roma döneminde gladyatör oyunları da yapılmıştır. Stadyumun yanındaki Vedius Gymnasiumu ise hamam-okul kompleksidir. Vedius Gymnasiumu kentin kuzey ucunda, Bizans dönemi surlarının hemen yanında yer almaktadır.

Meryem Kilisesi: 431 Konsül Toplantısı'nın yapıldığı yer olan Meryem Kilisesi (Konsül Kilisesi), Hz. Meryem adına inşa edilmiş ilk kilisedir. Liman Hamamı'nın kuzeyinde yer almaktadır.

Meryemana Evi: Hz. İsa'nın annesi Meryemana, Hz. İsa öldükten sonra St. Jean ile birlikte Efes'e gelmiş ve hayatının son yıllarını burada yaşamıştır.

Yedi Uyuyanlar: Bizans döneminde mezar kilisesi haline getirilmiş olan bu yer, Geç Roma imparatorlarından Decius zamanında putperestlerin zulmünden kaçan yedi Hıristiyan gencin Panayır Dağı eteklerinde sığındıkları rivayet edilen mağaradır.

St. Jean Kilisesi: Bizans İmparatoru Büyük Iustinianus tarafından yaptırılan ve o dönemin en büyük yapılarından bir olan 6 kubbeli kilisenin merkezi kısmında, altta, Hz. İsa'nın en sevdiği havarisi St. Jean'ın mezarı bulunmuştur. Kilisenin kuzeyinde hazine binası ve vaftizhane vardır.

Kale: Kale içinde cam ve su sarnıçları vardır.

İsabey Camii: 1375 yılında Aydınoğulları'ndan İsa Bey tarafından Şam'lı Mimar Ali'ye inşa ettirilmiştir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SonKraL
Moderatör
Moderatör
SonKraL



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Türkiye'deki Harikalar  Imgleft10/258Türkiye'deki Harikalar  Emptybarbleue  (10/258)

Türkiye'deki Harikalar  Empty
MesajKonu: Geri: Türkiye'deki Harikalar    Türkiye'deki Harikalar  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 8:12 am

GALATA KULESİ

Türkiye'deki Harikalar  08ge

İstanbul'daki Galata Kulesi, eski devirlerden beri �Galata� adıyla anılan semtin çevresinde Galata�yı korumak amacıyla yapılmış tahkimatın bir parçasıdır. Kulenin ilk kez kimler tarafından yapıldığı kesin olarak bilinmemesine rağmen, bir rivayete göre 507 yılında Bizans İmparatorluğu tarafından fener kulesi olarak yapılmıştır. Başka bir rivayete göre ise 1216'da bölgeyi ele geçiren Cenevizliler tarafından inşa edilmiş veya onarılmıştır. Fakat 1348'de İstanbul'un dibine kadar sokulan Cenevizliler'in bu kuleyi geniş surları olan bir kale haline getirdikleri bilinmektedir.

Bölgede deniz ticaretini elinde tutan Cenevizliler bunu Bizans İmparatorluğu'na karşı savunma ve gözetleme amacıyla yapmışlardı. İstanbul kuşatmasında Bizans'ı destekleyen Cenevizliler'in üssü de bu kuleydi. Cenevizliler kuleye Christea Turris (İsa Kulesi) adını vermişlerdi. Kulenin üzeri bir külahla örtülü olup tepesinde bir haç vardı.

İstanbul'un fethinin ardından, Zağanos Paşa'nın buyruğuyla onarılan kuleye bir dizdar tayin edilmiştir. Bir rivayete göre Fatih Sultan Mehmet kulenin külahını yıktırıp değiştirmiştir. Galata surlarının baş kulesi olan Galata Kulesi 1509 yılında İstanbul'u sarsan ve Küçük Kıyamet adı verilen depremde hasar görmüş, II. Beyazıt tarafından mimar Murat bin Hayrettin'e onartılmıştır.

Başlangıçta, Cenevizliler�in savunma amaçlı olarak inşa ettikleri kule, 15. yüzyılda tersane deposu, 16. yüzyılda zindan, 18.yüzyılda yangın gözetleme kulesi olarak kullanılmıştır. 1794 ve 1831 yıllarında tümüyle yanmış, 1875 fırtınasında ve 1894 depreminde zarar görmüş, 1960'lı yıllarda tepeden tırnağa onarılmıştır. Kuleye bugünkü şekli II. Mahmut zamanındaki onarımda verilmiştir. Hezarfen Ahmet Çelebi, 4. Murat devrinde bu kuleden Üsküdar'a kadar kanat takarak uçmuş ilk insan olmuştur. Kulenin Kuşbakışı Görünüşü

Galata Kulesi'nin iç çapı, zemin katında 8,95 metredir. Duvar kalınlığı 3,75 metre olan kulenin zemin katında dış çapı ise 16,45 metredir. Kulenin yüksekliği ise 60 metredir. Kule bodrumuyla birlikte 61 metre yüksekliğinde ve 12 katlıdır.

Zaman zaman esaslı tamirlerle harabeye dönüşmesi önlenen kule, son olarak 1964-67 arasında, 19. yüzyıldaki haline sadık kalınarak onarılmış, lokanta ve gazino ilave edilmiş ve bir asansör eklenerek turistik tesis haline getirilmiştir. Kule, mimari açıdan bir harika sayılmasa bile İstanbul'un sembollerinden biri olarak ünlenmiştir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SonKraL
Moderatör
Moderatör
SonKraL



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Türkiye'deki Harikalar  Imgleft10/258Türkiye'deki Harikalar  Emptybarbleue  (10/258)

Türkiye'deki Harikalar  Empty
MesajKonu: Geri: Türkiye'deki Harikalar    Türkiye'deki Harikalar  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 8:13 am

İSHAK PAŞA SARAYI

Türkiye'deki Harikalar  09zl

Ağrı Dağı'nın yakınında, Doğubeyazıt'ın 5 kilometre uzağında eski Doğubeyazıt yanında sarp kayalar üzerine kurulmuş, kartal yuvasını andıran 116 odalı bu saray aslında türbesi, camii, surları, iç ve dış avluları, divan ve harem salonları, koğuşları ile bir bey kalesidir.

Sarayın yapımını 1685'de Doğubeyazıt Sancak Beyi Çolak Abdi Paşa başlatmış, oğlu Çıldır Valisi İshak Paşa ve onun oğlu Mehmet Paşatarafından 1784'te bitirilmiştir. 7.600 metrekarelik bir sahada yapılan sarayın inşaası 99 yıl sürmüştür.

Türk mimarisinin en güzel örneklerinden olan İshakpaşa Sarayı, Türkistan, Selçuklu ve Osmanlı mimari özelliklerini birleştiren bir yapıdır. Camiinin kubbeleri Türkistan kubbeleri gibidir. Sarayı Topkapı Sarayı'nı andırır, kapıları ise Selçuklu stilindedir. İshak Paşa Camii

50x115 metre alanı kapsayan sarayın Harem Dairesi iki katlı, diğer bölümleri tek katlı idi. Günümüzde ikinci kat tamamen yıkılmış durumdadır. Saraya ancak doğudaki tepeden açılan bir kapıdan girilir. Diğer tarafları 20-30 metre yükseklikte sağlam duvarlarla çevrilidir. Kapıdan, önce dış avluya girilir. Dış avlunun etrafında uşak ve seyis odaları ve tavlalar vardı. Dış avludan iç avluya kemerli tak şeklinde büyük bir kapıdan girilir. İç avluda çeşitli odalar ve koğuşlar vardı. Ortadaki harem dairesinin duvarlarında İshak Paşa'yı öven yazılar bulunmaktadır. Kapının iki yanında iki aslan heykeli vardır. Divan odası (toplantı salonu) ise 20 metre genişlik ve 30 metre uzunluktadır.

Ruslar, Doğubeyazıt'ı işgal ettiklerinde, burasını karargah olarak kullanmış ve saraya ait kıymetli eşyaları yanlarında götürmüşlerdir. Bugün, sarayın 13x6,5 metre ebatlarındaki som altından yapılan kapısı Moskova Müzesi'ndedir.

Eskiden sarayın olduğu yer, sarayın tam ortada bulunduğu bir yerleşim merkeziydi. Ova tarafında evler, diğer yanlarda camiler, mezarlık ve diğer yapılar vardı. Fakat bu yapıların hepsi yıkılmıştır. Saray son yıllarda yapılan tamirat ile tamamen yıkılmaktan kurtarılmıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SonKraL
Moderatör
Moderatör
SonKraL



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Türkiye'deki Harikalar  Imgleft10/258Türkiye'deki Harikalar  Emptybarbleue  (10/258)

Türkiye'deki Harikalar  Empty
MesajKonu: Geri: Türkiye'deki Harikalar    Türkiye'deki Harikalar  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 8:13 am

İSKENDER LAHTİ

Türkiye'deki Harikalar  06rs

Eski çağların en harika eserlerinden biri olarak kabul edilen Büyük İskender'in Lahti, İstanbul'da Topkapı Sarayı'nın hemen yanında bulunan Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir. 1887 yılında Lübnan'ın Sayda şehri yakınlarında Türk müzeciliğinin kurucusu Osman Hamdi Bey tarafından bulunarak İstanbul'a getirilen bu lahit, günümüze kadar en iyi bir şekilde korunmuş olan bir eserdir.

İskender Lahti'nin asıl değeri üzerindeki kabartma heykellerden ileri gelmektedir. Ev çatısı şeklinde üçgen bir kapağı olan lahit, beyaz mermerden yapılmıştır. M.Ö.4. yüzyılda hüküm süren Makedonya kralı Büyük İskender için yapılan lahtin uzun yanlarından birinde İskender'in Perslerle yaptığı savaş tasvir edilmektedir. Bu yanın sol ucunda, İskender'i aslan postu başlığı ile şahlanmış atının üzerinde gösteren bir kabartma vardır. Sağ ucunda ise savaşan askerlerin kabartmaları bulunmaktadır.

Lahtin diğer yanında da bir av sahnesi yer almaktadır. Burada da İskender, atını dörtnala sürerken görülmektedir.

Görenleri kendisine hayran bırakan İskender Lahti, ölçü, ahenk, güzellik ve anlam bakımından eski çağ heykelciliğinin şaheserlerinden biri kabul edilmektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SonKraL
Moderatör
Moderatör
SonKraL



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Türkiye'deki Harikalar  Imgleft10/258Türkiye'deki Harikalar  Emptybarbleue  (10/258)

Türkiye'deki Harikalar  Empty
MesajKonu: Geri: Türkiye'deki Harikalar    Türkiye'deki Harikalar  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 8:13 am

KIZ KULESİ

Türkiye'deki Harikalar  09wm

Kız Kulesi, İstanbul'da, Salacak�ın 150-200 metre kadar açığında, küçük bir adacık üzerinde şirin, beyaz bir yapı olarak inşa edilmiş, estetik zerafetiyle İstanbul�un güzelliğine güzellik katan başlıca mimari unsurlardan biridir. Geçmişi 2500 yıl öncesine dayanan bu küçük kule, İstanbul�un tarihine eş bir tarih yaşamış ve kentin yaşadıklarına görgü şahitliği yapmıştır.

Kız Kulesi, Karadeniz'den gelen gemileri kontrol altında tutabilmek için M.Ö. 410 yılında Atinalı kumandan Alkibiades tarafından yaptırılmıştır. Ancak Kız Kulesi�nin bulunduğu kayalıklarda bir bina bulunduğuna dair ilk kesin bilgiler 12. yüzyıla dayanmaktadır. Buna göre Bizans İmparatoru I. Manuel Komnenos, boğazın Marmara�ya bakan tarafına iki tane savunma kulesi yaptırmıştır. Bunlardan biri Kız Kulesi�nin bulunduğu yerde, diğeri de Sarayburnu kıyılarında yapılmıştır. Bu kulelerin arasına İstanbul�a yönelik saldırıları önlemek için zincir gerilmiştir.

İstanbul'un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet, Kız Kulesi�nin bulunduğu yere bir kale yaptırmıştır. Bir yangın sonunda ahşap kısmı tamamen yanan kule, III. Ahmet devrinde tekrar taştan yaptırılmıştır.

Hattat Rakım�ın kitabesine göre II. Mahmut tarafından 1833 yılında onarımı yaptırılan Kız Kulesi�ne bugünkü şekli verilmiştir. Kule, 1943 yılında içeriden betona çevrilmiştir.

Başlangıçta, savunma amacıyla inşa edilen Kız Kulesi, bu özelliğini Osmanlı döneminde de bir süre korumuş ancak, imparatorluğun sınırları genişledikçe savunma amacı önemini kaybetmiş ve denizcilere yol gösteren bir fener olarak kullanılmaya başlanmıştır. Zaman zaman hapishane olarak da kullanılan Kız Kulesi, 1830�daki kolera salgınında karantina hastanesi olarak kullanılmıştır. Cumhuriyet�ten sonra bir süre daha deniz feneri olarak kullanılan Kız Kulesi, bir süre siyanür deposu yapılmıştır.

Kız Kulesi ile ilgili birçok efsane vardır. Bir rivayete göre, Leandra adlı bir genç burada bir genç kıza aşık olur. Her gece, sevgilisiyle buluşmak için karşı kıyıdan yüzerek buraya gelen Leandra�ya yol göstermek için, sevgilisi Kız Kulesi�nin bulunduğu kayalıkların üstünde ateş yakar. Ancak fırtınalı bir gecede genç kızın yaktığı ateş söner ve Leandra, kayalıkları bulamaz, boğazın serin ve karanlık sularında boğulur. Leandra�nın ölümüne dayanamayan sevgilisi de intihar eder.

Başka bir efsaneye göre, kahinler Bizans kralına, kızının yılan sokmasından öleceğini söylerler. Kral, bunu önlemek için denizin ortasındaki bu kayalıklara bir kule yaptırıp, kızını buraya yerleştirir. Ancak bir gün, kuleye gönderilen bir meyve sepetinin içinde gizlenen bir yılan, talihsiz prensesi sokup öldürür.

Battal Gazi efsanesinde Battal Gazi, Üsküdar Tekfuru�nun kızına aşık olunca, Tekfur, kızını burada yaptırdığı kuleye hapseder. Bunu öğrenen Battal Gazi, kuleyi basarak Tekfur�un kızını ve hazinesini kaçırır.

Evliya Çelebi�nin hikayesine göre ise Sultan Bayezid-i Veli zamanında, Kız Kulesi�nde yaşayan bir veli, her gün cübbesinin eteklerini toplayıp denizin üstüne oturarak Sarayburnu�na gider ve sarayda padişaha ders verir.

Yüksekliği 18 metre olan ve 5 kattan oluşan Kız Kulesi, bugün sadece İstanbul�u güzelleştiren bir mimari unsur olarak hayatını sürdürmektedir. Sanatsal bir değeri yoksa da, yerinin ve kıyıdan görünüşünün güzelliği sebebiyle dünya çapında bir ünü vardır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SonKraL
Moderatör
Moderatör
SonKraL



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Türkiye'deki Harikalar  Imgleft10/258Türkiye'deki Harikalar  Emptybarbleue  (10/258)

Türkiye'deki Harikalar  Empty
MesajKonu: Geri: Türkiye'deki Harikalar    Türkiye'deki Harikalar  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 8:15 am

MEVLANA TÜRBESİ

Türkiye'deki Harikalar  07fn

Selçuk mimarisinin ve Türk Çadırı türünün en güzel örneklerinden biri olan Konya'daki Mevlana Türbesi, Mevlana Celaleddini Rumi'nin oğlu Sultan Veled tarafından Mimar Tebriz'li Bedrettin'e yaptırılmıştır. Mevlana Celaleddin'in babası Sultan-ül Ulema Bahaddin Veled'e Selçuklu Sultanı tarafından hediye edilen gül bahçesine 1274 yılında bir türbe (Kubbe-i Hadra), 1396 yılında da Çini kaplı külah yapılmıştır. Hz. Mevlana 17 Aralık 1273 yılında vefat edince, Bahaeddin Veled�in de kabrinin bulunduğu bu yere defnedilmiştir.

Selçuklular devrinde yapılan türbenin 16 dilimden oluşan bir huni şeklindeki yivli kubbesi Karamanoğulları zamanında eklenmiştir. Aynı zamanda bir Mevlevi Dergahı olan türbenin inşaatı genişleyerek 19. yüzyılın sonuna kadar sürmüştür. Dergahın avlusundaki üzeri kapalı şadırvan 1512 yılında Osmanlı Hükümdarı Yavuz Sultan Selim tarafından yaptırılmıştır. Türbe salonuna girilen Gümüş Kapı, 1599 yılında Sokollu Mehmet Paşa�nın oğlu Hasan Paşa tarafından yaptırılmıştır. Yeşil Kubbe�nin tam altında yer alan Hz. Mevlana ve oğlu Sultan Veled�in mezarları üzerinde yer alan iki bombeli mermer sanduka 1565 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştır. Sandukalar üzerindeki altın sırma tellerle işlenmiş puşiler ise 1894 yılında Sultan 2. Abdülhamit tarafından yaptırılmıştır.

Hz. Mevlana�nın babası Bahaeddin Veled�in üzerinde bulunan ve Selçuklu ahşap işlemeciliğinin şaheserlerinden olan sanduka 1274 yılında yapılmıştır. Semahane ve mescid bölümü 16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştır. Mevlana Dergahı�nın ön avlusunun batı ve kuzey yönünü çevreleyen, her birinde birer küçük kubbe ve baca bulunan hücreler 1584 yılında Sultan 3. Murat tarafından dervişlerin ikamet etmesi için inşa ettirilmiştir. Matbah denilen ve Mevleviler için özel bir anlamı olan dergah mutfağı yine 1584 yılında Sultan 3. Murat tarafından yaptırılmıştır. Mevlana Camii

Türbe her devirde büyük ihtimam görmüştür. Bunun sebebi, burasının yedi yüzyıldan fazla bir zamandır gönüllerde yaşayan, eserleri hemen hemen bütün dillere çevrilmiş büyük Türk mutasavvıfı ve şairi Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin türbesi olmasıdır.

Türbenin harika olması yalnızca mimari özelliğinden değildir. Müze haline getirilen türbede Selçuk sanatının halı, kilim, kumaş örnekleri, mevlevi sanatının çok değerli eserleri, neyler, kudümler sergilenmektedir.

Mevlana Celaleddin'in türbesi olan bu yer, 1927 yılında müze olarak ziyarete açılmıştır. İçinde dergah zamanından korunan Hz. Mevlana'ya, mevleviliğe ait eserler, mevlevi musiki aletleri, hat, kumaş örnekleri ve halılar sergilenmektedir. 1993 yılında resmi kayıtlara göre 1.200.000 kişi ziyaret etmiştir. Taban düzenlemesi 10 Aralık 1993 tarihinde gerçekleştirilmiştir.

Türbedeki ceviz sanduka Selçuk oymacılığının bir şaheseridir. Bu sandukanın baş tarafının yüksekliği 2,65 metre, ayak tarafının yüksekliği 2,13 metre ve uzunluğu da 2,91 metredir. Türbenin içi ve dışı çini döşeli, duvarları çok değerli yazılarla süslüdür.

Mevlana'nın yanında mezarı olan babasına ait koruyucu tabut yatay değilde, düşey durur. Bu konuda şu açıklama yapılır: Mevlana'nın babası Bahaeddin Veled vefat ettikden sonra, geçen zaman diliminden sonra Mevlana da vefat eder ve babasının yanına gömülür. İkinci gün babasının tabutu ayağa kalkar. Babası, oğlunun kendisinden çok daha bilge ve ulema bir kişinin yanında yatamayacağından dolayı yanında saygıdan ayağa kalktığı söylenir. Mevlana Türbesi içi

Büyük Türk mutasavvıfı Mevlana Celaleddini Rumi'nin pek çok eseri vardır. En önemli eseri 25.700 beyitten oluşan 6 ciltlik Mesnevi'sidir. Gazel ve rubailerinin bulunduğu Divan-ı Kebir adlı eseri 30.000 beyitten fazladır. Ayrıca sohbetleri, vaazları ve mektupları kitap halinde yayınlanmıştır. Yazıları, davranışları ve sözleri ile örnek bir insan olan Mevlana, eserlerini güzel hikayelerle, fıkralarla süsler ve bunları şiir diliyle anlatır. Onun devrinde edebiyat dili olarak bir çok Türk bilgini ve edebiyatçısı Farsça kullandığı için eserlerinin büyük bir bölümünü Farsça yazmıştır. Ancak Türkçe, Arapça ve Rumca yazdığı beyitleri de vardır:


Gel, gel, ne olursan ol, gene gel!
Putperest, mecusî, kâfirsen de gel!
Bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değil,
Tövbeni yüz kere bozduysan da gel.

diyen Mevlana'nın ünlü yedi öğüdü aşağıda yer almaktadır:


Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.
Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.
Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.
Hoşgörürlükte deniz gibi ol.
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SonKraL
Moderatör
Moderatör
SonKraL



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Türkiye'deki Harikalar  Imgleft10/258Türkiye'deki Harikalar  Emptybarbleue  (10/258)

Türkiye'deki Harikalar  Empty
MesajKonu: Geri: Türkiye'deki Harikalar    Türkiye'deki Harikalar  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 8:15 am

NEMRUT TAPINAĞI

Türkiye'deki Harikalar  04vh

Türkiye'nin doğusunda Adıyaman ilimizdeki 2.250 metre yükseklikteki Nemrut Dağı'nda Kommagene (Komajen) Kralı Antiokos I tarafından M.Ö. 64 yılında yaptırılmıştır.

M.Ö. 80'li yıllarda Suriye'nin kuzeyinden ayrılan Komajenler, Mithridates I'in idaresinde bir krallık kurmuşlar, kısa zamanda gelişip güçlenmişlerdi. Krallık, M.S. 79 yılında bir Roma eyaleti olmuştur.

Antiokos I, kendi soyunun Perslerden, Yunanlılardan ve Komajenli atalarından geldiğine inanıyor, kendisinde tanrılık kudreti görüyordu. Bu sebeple ölümünden sonra tanrılar arasında kalmak, onlarla birlikte olmak, tanrıların arasında ölümsüzlüğe kavuşmak istiyordu. İnancına göre, yaptırdığı tapınağa bütün tanrılar gelecek, orada toplanacak ve dünya işlerini düzene sokacaklardı. Çevredeki bütün devletler için bu tapınak bir ibadet merkezi ve kurban sunma yeri olacaktı. Nemrut

Tapınağın içi ve çevresi tanrı ve tanrıça heykelleriyle, kabartma yazılarla, kartal başlı sütunlarla süslenmişti. Bu tapınakta bulunan dev ilah heykellerinden en önemlileri; Batılıların Apollon'u, Doğuluların Bereket Tanrısı, Yunanlıların Zeus'u ve İranlıların Ahuramazda'sıydı. Bunların dışında, daha pek çok ilah heykeli vardı.

Günümüzde bu heykellerin çoğu devrilmiş, büyük bir kısmının da başları gövdelerinden ayrılmıştır. Kopuk başların her biri, iki insan boyundadır. Kral Antiokos'un başı bütün ilahların başından büyük olup tam 5 insan boyundadır! Başı kopmadan duran küçük heykellerden birinin boyu ise 15 metredir. Bu büyük tapınakta tüneller, teraslar, sütunlar ve aslan heykelleri de bulunmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SonKraL
Moderatör
Moderatör
SonKraL



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Türkiye'deki Harikalar  Imgleft10/258Türkiye'deki Harikalar  Emptybarbleue  (10/258)

Türkiye'deki Harikalar  Empty
MesajKonu: Geri: Türkiye'deki Harikalar    Türkiye'deki Harikalar  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 8:16 am

RUMELİHİSARI

Türkiye'deki Harikalar  02wz

İstanbul Sarıyer'de bulunan Rumelihisarı, 30 dönümlük bir alanı kapsamaktadır. Anadoluhisarı'nın karşısında İstanbul Boğazı'nın 600 metrelik en dar ve akıntılı kısmında, uzaktan bakıldığı zaman eski harflerle Muhammed biçiminde okunacak şekilde inşa edilmiş muhteşem bir eserdir. 139 gün gibi rekor bir sürede tamamlanan hisarın üç büyük kulesi, dünyanın en büyük kale burçlarına sahiptir ve bu da bugüne kadar aşılamamış bir rekordur.

Rumelihisarı'nın adı Fatih vakfiyelerinde Kulle-i Cedide; Neşri tarihinde Yenice Hisar; Kemalpaşazade, Aşıkpaşazade ve Nişancı tarihlerinde Boğazkesen Hisarı olarak geçmektedir. Bu adı Dukas, "Kefalokoptis" biçiminde kullanmışsa da, ondan başka hiç kimse bu adı kullanmamıştır.

Hisarın inşaasına 15 Nisan 1452'de başlanmıştır. İyi bir işbölümü yapılarak her bölümün inşaası bir paşanın denetimine verilmiş, deniz tarafına düşen bölümün inşaasını da Fatih Sultan Mehmet bizzat kendisi üstlenmiştir. Denizden bakıldığında sağ taraftaki kulenin yapımına Saruca Paşa, sol taraftakinin yapımına Zağnos Paşa, kıyıdaki kulenin yapımına da Halil Paşa nezaret etmiştir. Buralardaki kuleler de bu paşaların adlarını taşımaktadırlar. Hisarın inşaası 31 Ağustos 1452'de tamamlanmıştır.

Hisarın yapımda kullanılan keresteler İznik ve Karadeniz Ereğlisi'nden, taşlar ve kiraç Anadolu'nun değişik yerlerinden ve spoliler (devşirme parça taş) çevredeki harap Bizans yapılarından temin edilmiştir. Mimar E. H. Ayverdi'ye göre hisarın yapımında yaklaşık olarak 300 usta, 700-800 amele, 200 arabacı, kayıkçı, nakliyeci ve diğer taife çalışmıştır. 60.000 metrekare alanı kapsayan eserin kargir hacmi yaklaşık 57.700 metreküptür.

Rumelihisarı'nın Saruca Paşa, Halil Paşa ve Zağanos Paşa adlarında üç büyük ve Küçük Zağanos Paşa adında bir ufak toplam dört kulesi ile 13 adet irili ufaklı burcu bulunmaktadır. Zemin katları ile birlikte Saruca Paşa ve Halil Paşa kuleleri 9 katlı, Zağanos Paşa Kulesi ise 8 katlıdır. Saruca Paşa Kulesi'nin çapı 23,30 metre, duvar kalınlığı 7 metre, yüksekliği ise 28 metredir. Zağanos Paşa Kulesi'nin çapı 26,70 metre, duvar kalınlığı 5,70 metre, yüksekliği ise 21 metredir. Halil Paşa Kulesi'nin çapı 23,30 metre, duvar kalınlığı 6,5 metre ve yüksekliği de 22 metredir.

Hisarın büyük kuleleri birleştiren çevirme duvarlarının kuzeyden güneye uzunluğu 250 metre, doğudan batıya uzunluğu ise 125 metredir. Dağ Kapısı, Dizdar Kapısı, Hisarpeçe Kapısı ve Sel Kapısı olmak üzere 4 ana ve Mezarlık Kapısı adlı bir tali kapısı vardır. Güneye bakan kulenin yakınında, cephane ve erzak mahzenlerine giden yolların ucunda, 2 gizli kapısı da bulunmaktadır. Biri tıkalı iki su mecrası, ikisi kaybolmuş üç çeşmesi vardır. Camiden günümüze yalnızca yıkık minaresi kalmıştır. Rumelihisarı

Rumelihisarı, 1509 depreminde büyük zarar görmüş ancak hemen onarılmıştır. 1746 yılında çıkan yangında ahşap kısmı harap olmuştur. Hisar tekrar III. Selim (1789-1807) döneminde onarılmıştır. Hisarın kulelerini örten ahşap külahlar yıkılınca, kale içi küçük ahşap evlerle dolmuştur. 1953 yılında Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın talimatı ile üç Türk bayan mimar Cahide Tamer, Selma Emler ve Mualla Anhegger-Eyüboğlu hisarın onarımı için gerekeki çalışmaları başlatmış, kale içindeki ahşap evler kamulaştırılarak yıkılmış ve restorasyon gerçekleştirilmiştir.

Rumelihisarı bugün müze ve açık hava tiyatrosu olarak kullanılmaktadır. Hisarda açık teşhir yapılmakta, sergi salonu bulunmamaktadır. Toplar, gülleler ve Haliç'i kapattığı söylenen zincirin bir parçasından oluşan eserler, bahçede sergilenmektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SonKraL
Moderatör
Moderatör
SonKraL



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Türkiye'deki Harikalar  Imgleft10/258Türkiye'deki Harikalar  Emptybarbleue  (10/258)

Türkiye'deki Harikalar  Empty
MesajKonu: Geri: Türkiye'deki Harikalar    Türkiye'deki Harikalar  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 8:17 am

SELÇUKLU KÜMBETLERİ

Türkiye'deki Harikalar  03ju

Anadolu'da Selçuk Türkleri'ne ait kümbetler sultanlar, emirler gibi önemli kişiler için yapılmış mezar anıtlarıdır. "Türk Çadırı" adlı bu mimari türü, Türkistan�daki Türklere ait çadır sanatından esinlenerek mimariye uygulanmıştır. İslam öncesinde değişik ölü gömme gelenekleri olmasına karşın ölü önce yıkanır, daha sonra kefen giydirilirdi. Tabuta konan ceset ilkbahar ya da sonbaharda toprağa gömülmek üzere mumyalanarak çadırlarda bekletilirdi. İşte bu gelenek, anıtsal türbe yapılarının doğmasına neden olmuştur.

Kümbetlerin gövdeleri yuvarlak veya çok köşeli, kaideleri ise kare şeklindedir. Çok köşeden kareye geçiş için kullanılan çeşitli şekillerle, üçgen veya prizmatik şekillerle süslüdür. Dış yüzeyleri, kapıları, pencereleri, saçak ve çatıları oldukça zengin geometrik ve bitkisel süslemelerle bezenmiştir.

Kümbetlerin tepe örtüsü huni veya piramit külah şeklindedir fakat, içeriden kubbe olarak görülür. Genellikle iki katlı olan kümbetlerin alt katına merdivenle inilir. Alt kat türbenin kaidesini oluşturur. Ölünün mumyalanarak toprağa gömüldüğü veya lahite konulduğu hücre biçimindeki asıl mezar odası burasıdır. Ziyaret ya da ibadet için kullanılan üst katta mihrap nişi olduğu gibi sembolik olarak bir sanduka da bulunabilir. Doğu, batı, kuzey yönünde olan gösterişli kapıya tekli ya da karşılıklı merdivenlerle ulaşılır.

Selçuklular'a ait en önemli kümbetler İran sınırları içindedir. Fakat Anadolu'da Erzurum, Ahlat, Kayseri, Sivas, Tokat, Konya, Niğde, Kırşehir ve Divriği'de de çok güzel kümbetler bulunmaktadır. Niğde'deki Hüdavent Hatun, Tokat'taki Ali Tusi, Kayseri'deki Döner Kümbet ve Sırçalı Kümbet ile Ahlat'taki Ulu Kümbet en güzel örneklerdendir.

Kümbetler, mimari ahenkleri, çadır sanatını taşa ve mermere yansıtarak geçmişe çağrışım yapmaları, kendi eksenlerinde dönüyor ve yukarı doğru süzülüyor gibi duruşlarıyla insanı etkileyen birer harikadırlar.

Döner Kümbet:

Kayseri�de bulunan Döner Kümbet'in, 1276'da ya da daha sonra yapıldığı sanılmaktadır. Kapı üzerindeki iki satırdan oluşan mermer kitabede Şah Cihan Hatun için yaptırıldığı yazılıdır. Tamamen kesme taştan yapılan türbenin tabanı kare planlı, dış yüzeyi on iki köşeli, iç kısmı ise silindir biçimindedir. Anıtsal bir çadırı andıran Döner Kümbet'in çatısı üzeri kabartmalarla süslü konik olarak inşa edilmiştir. Portal cephesi üstünde insan başlı, kanatlı iki pars figürü arasında çift başlı kartal kabartması yer alır. Portalın solunda hurma ağacının üstünde çift başlı kartal ve iki tarafında birer arslan, sağında ise hurma ağacı kabartması bulunmaktadır.

Hunat Hatun Türbesi: Hunad Hatun Türbesi

Hunat Hatun Külliyesi içinde, medrese ile caminin arasına 1238 yılında eklenen türbe, I. Alaaddin aaakubat�ın eşine, II. aaahüsrev�in annesine aittir. Türbeye, medreseye ait bir odanın merdivenlerinden geçilir. Kesme taştan, piramidal başlıklı sekizgen türbe, 6 sıra mukarnaslı mermer kaide üzerine oturtulmuştur. Gövdenin her köşesinde sivri konik başlıklı tamamen işlenmiş sütunlar yer alır. Üst kenardaki mukarnaslı saçağın altında yer alan kabartma sülüs yazılı kitabe, türbeyi bir kuşak gibi sarmaktadır. Ortada mermer sütuna dayanan 6 adet kemerli çift pencerenin cephesi düz ve süslemesizdir. Ancak, bu yüzeylerin etrafı 2 sıra geometrik motiflerden oluşan kemerli bordürlerle çevrilmiş, köşe boşlukları da sivastika motifleri ile doldurularak cephelere zenginlik kazandırılmıştır. Gerek köşe sütunlarındaki, gerekse cephelerdeki süslemeler birbirinden farklı motifleri içermektedir. Türbenin iç kısmı yarım kubbeli, 5 sıra mukarnas nişlidir. 5 köşeli mihrabın her yüzü sekizgen yıldızdan oluşan geometrik motiflerle süslenmiştir. İçerdeki üç sandukadan en büyük olanı Hunat Mahperi Hatun�a aittir.

Hüdavent Hatun Türbesi:

Niğde�de Selçuklu mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan türbe, Selçuklu Sultanı IV. Rükneddin Kılıçarslan�ın kızı Hüdavent Hatun adına 1312 yılında yaptırılmıştır. Türbe yaklaşık 80 santimetre yüksekliğinde sekizgen tabanlı, taban ile gövde arası bir sıra mukarnas sıralı, sekizgen gövdeli ve onaltıgen başlıklıdır. Hüdavent Hatun Türbesi

2 taraflı, 3 basamaklı merdivenle ulaşılabilen giriş portalı, türbenin doğu cephesindedir. Kapının her iki yanında yer alan üzeri geometrik motiflerle süslü sütun ve başlığı yüksek kabartma olarak yapılmıştır. Aynı tipteki sütunlar gövdenin her köşesinde de yer alır. Üst kısımlarda sekizgen gövde dışa doğru kırıklık yaparak ikiye bölünmüş; böylece sekizgen plan onaltıgene dönüştürülmüştür. Türbede yüksek ve alçak kabartma olarak yapılmış arslan, çift başlı kartal, karışık varlıklar ve bitkisel motiflerin arasına gizlenmiş insan tasvirleri dikkati çekmektedir.

Türbedeki 4 arslan tasvirinden ikisi güneybatı cephesinde, yüksek kabartmalı, simetrik, arka ayakları üzerine oturur vaziyette; diğer ikisi ise batı cephesinde, alçak kabartmalı, birbirlerinin aksi yönde yürür durumdadır.

Çift başlı kartal kabartması türbenin batı tarafında, çatıya geçişi sağlayan tambur kısmındaki kemerli niş içine yapılmıştır. Kanat uçlarının ejder biçiminde olması tipik Selçuklu stili özelliğidir.

4 karışık varlık ise, ikisi türbenin güneybatı cephesindeki pencere kemerinin üstüne, diğer ikisi ise kuzey cephesindeki pencere üzerine birbirlerine simetrik olarak yerleştirilmiştir. Başları insan, gövdeleri ise kuş biçiminde işlenmiştir.

Bu motifler Orta Asya Şaman inançlarına göre yeraltı ve gökyüzü yolculuğunda insanlara refakat eden kuş şeklinde koruyucu yaratıklardır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SonKraL
Moderatör
Moderatör
SonKraL



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Türkiye'deki Harikalar  Imgleft10/258Türkiye'deki Harikalar  Emptybarbleue  (10/258)

Türkiye'deki Harikalar  Empty
MesajKonu: Geri: Türkiye'deki Harikalar    Türkiye'deki Harikalar  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 8:18 am

SELİMİYE CAMİİ

Türkiye'deki Harikalar  08to

Osmanlı hükümdarı II. Selim tarafından Mimar Sinan'a yaptırılan Selimiye Camii, Edirne şehrinin en yüksek noktası olan Kavak Meydanı denilen alanda, Yıldırım Beyazıt'ın yaptırdığı Baltacılar Koğuşu'nun kalıntıları üzerine yapılmıştır. Yapımına 1569'da başlanmış ve 1575'de tamamlanmıştır. Osmanlı-Türk sanatının en muhteşem eseridir. Mimar Sinan, Selimiye için "ustalığımın eseri" demiştir. Açık havalarda Rodop Dağları'ndan ve Uzunköprü'nün Süleymaniye Köyü'nden görülebilmektedir.

O sıralarda Ayasofya'nın kubbesini aşacak büyüklükte bir kubbe yapılamayacağına inanılıyordu. Fakat Mimar Sinan, Selimiye'de daha önceki hiç bir camide, Ayasofya ve Bizans eserinde ve antik çağ mabetlerinde görülmemiş bir teknik kullanmış ve uyguladığı bu teknikle kubbeyi, çevresindeki dayanak yapacak yarım kubbeler olmadan 8 kalın sütunun üzerine oturtmuştur. Daha önceki kubbeli yapılarda, asıl kubbe her zaman kademeli yarım kubbelerin üzerinde yükselmekteydi. Selimiye'nin kubbesi ise, 8 filayağına dayanan bir kasnak üzerine oturtulmuştur. Kasnak, filayaklarına kemerlerle bağlıdır. Kubbenin çapı 33,28 metre, yüksekliği de 15,86 metredir. Yerden yüksekliği ise 43 metreyi bulmaktadır. Bu şekilde örttüğü iç mekana verdiği genişlik ve ferahlıkla birlikte mekanın bir kerede kolayca anlaşılmasını sağlar. Kubbe aynı zamanda camiinin dış görünüşünün ana hatlarını da belirler.

Selimiye'nin herbiri 70,89 metre yüksekliğinde, kalem gibi incecik 4 minaresi vardır. Minareler üçer şerefelidir. İki minaresinde şerefelerin üçüne giden yol ayrıdır. Bu minarelerden aynı anda üç şerefeye de birbirini görmeden üç kişi çıkabilir. Öndeki iki minarenin taş oymaları çukur, ortadaki minarelerin oymaları ise kabarıktır. Minarelerin kubbeye yakın olması, camiyi göğe doğru uzanıyormuş gibi gösteren bir görünüş güzelliği sağlar. Diğer camilerde ise minareler açığa yapılmış ve yapı genişlemiştir. Selimiye İç Görünüşü

Caminin mimarisinde olduğu kadar, mermer, çini ve hat işçiliklerinde de kusursuzluğa varılmıştır. Yapının içi İznik çinileriyle süslüdür. Büyük kubbenin tam altındaki Hünkar mahfili, 12 mermer sütunlu ve 2 metre yüksekliktedir. Çinilerin bir kısmı 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında, Rus generali Skobelef tarafından sökülerek Moskova'ya götürülmüştür.

Yabancı bir mimarın, "Bu kul yapısı değil, gökten inme bir ilahi mabet" şeklinde yorumladığı Selimiye Camii'nin içinde yer alan hatları Karahisarlı Ahmet'in yanında yetişmiş olan Molla Hasan Bin Karahisari yazmıştır. Kubbenin İç Görünüşü

Yapının, kuzeye, güneye ve avluya açılan 3 kapısı vardır. İç avlu, revaklar ve kubbelerle süslüdür. Avlunun ortasında mermerden özenle işlenmiş bir şadırvan vardır. Dış avluda ise Sıbyan Mektebi, Darül Kurra, Darül Hadis, medrese, imaret bulunmaktadır. Sıbyan Mektebi günümüzde Çocuk Kütüphanesi, medrese ise müze olarak kullanılmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SonKraL
Moderatör
Moderatör
SonKraL



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Türkiye'deki Harikalar  Imgleft10/258Türkiye'deki Harikalar  Emptybarbleue  (10/258)

Türkiye'deki Harikalar  Empty
MesajKonu: Geri: Türkiye'deki Harikalar    Türkiye'deki Harikalar  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 8:19 am

SULTANAHMET CAMİİ

Türkiye'deki Harikalar  05gf

Osmanlı hükümdarı I. Ahmet tarafından mimarbaşı Sedefkar Mehmet Ağa'ya yaptırılan Sultanahmet Camii, İstanbul'da Ayasofya'nın hemen yanında yer almaktadır. 1609'da temel kazılarına başlanmış ve 7 yılda tamamlanarak 2 Haziran 1616'da hizmete açılmıştır.

Yapının kapladığı alan Ayasofya ve Süleymaniye Camii'nden daha büyüktür. Ana yapı 64 metre genişlikte, 72 metre uzunluktadır. Yüksekliği ise 43 metredir. Eminönü'deki Yeni Camii yapılana kadar aynı adla anılmaktaydı.

Kubbesi yuvarlak ve iri sütunlar halindeki filayaklarına oturtulmuştur. Orta kubbe dört sivri kemer üzeerine oturtulmuş ve köşeleri pandantifle doldurulmuştur. Yarım kubbelerin kenarları da sivridir.

Sultanahmet'in en önemli özelliklerinden biri, bol ışıklı ve çinilerinin eşsiz bir sanat eseri oluşudur. Caminin 260 adet penceresi vardır. Işığın süzülmesini kolaylaştırmak için pencereler ve kemerler diğer camilerden değişik bir tarzda yapılmıştır. Işığın cami duvarlarını süsleyen renkli çinilere değişik şekillerde yansıması düşünülmüş ve pencere camlarına buna göre renkler verilmiştir. Camii 21.043 adet çini ile süslenmiştir. Sultanahmet

Yapıda camiye ek olarak sebiller, mektep, Hümayun Kasrı, dükkanlar, odalar ve padişahın türbesi de bulunmaktadır. Avizeler Habeş veziri Cafer Paşa tarafından hediye olarak gönderilmiştir.

Sultanahmet Camii, Kabe hariç dünyada 6 minaresi olan tek camidir. Minarelerin dördü üçer, ikisi ise ikişer şerefelidir. O zamanlar Kabe'de de 6 minare vardı. Kabe'ye saygısızlık yapıldığı yönünde bazı eyaletlerden gelen itirazlar üzerine Sultan Ahmet, Kabe'ye 7. minareyi de yaptırmıştır.




SULTANAHMET ÇEŞMESİ

Türkiye'deki Harikalar  03kd

Sultan III. Ahmet Sebili ve Çeşmesi, İstanbul'da Ayasofya Camii'nin sağ yanında ve Topkapı Sarayı'nın Padişah Kapısı önündeki meydandadır. Sultan III. Ahmet tarafından 1728-1729 yıllarında başmimar Kayseri'li Mehmet Ağa'ya yaptırılmıştır. Lale Devri'nin ve Osmanlı mimarisinin en güzel ve en önemli eserleri arasındadır. 10 x 10 metre plan üzerine inşa edilmiştir. Mimarisi ve bezemeleriyle ünlüdür.

Çeşmenin dört köşesinde yuvarlak birer sebil, sebillerin arasında kalan kısımlarda da üç çeşme bulunur. Çeşmelerin yanlarında süslü gözler vardır. Sebillerin üzerine küçük birer kubbe oturtulmuştur.

Anıtsal bir yapı görünümündeki çeşmenin duvarları bezemelerle ve devrin ünlü şairlerinden Seyyit Vehbi'nin ondört kıtalık bir kasidesinin yazılı olduğu hatla süslenmiştir. Çeşmenin Ayasofya'ya bakan yüzünde şu mısra yer almaktadır:

Aç besmeleyle iç suyu
Han Ahmed'e eyle dua.

Ebced hesabına göre bu kitabe Hicri 1141 (Miladi 1728) tarihini, yani eserin yapıldığı tarihi göstermektedir.

Çeşmenin üzeri kurşunla kaplı ahşap geniş saçaklı bir çatı ile kapatılmıştır. Saçak içleri ahşap oymacılığı ile bezenmiştir.

Lale Devri'nin şaheseri olan Sultanahmet Çeşmesi'ni yerli, yabancı bütün ziyaretçiler hayranlıkla seyretmektedirler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SonKraL
Moderatör
Moderatör
SonKraL



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Türkiye'deki Harikalar  Imgleft10/258Türkiye'deki Harikalar  Emptybarbleue  (10/258)

Türkiye'deki Harikalar  Empty
MesajKonu: Geri: Türkiye'deki Harikalar    Türkiye'deki Harikalar  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 8:19 am

SULTANHAN KERVANSARAYI

Türkiye'deki Harikalar  04mw

Herbiri bir harika olan yüzlerce Selçuk kervansarayından birisi olan Sultanhan, Aksaray'ın 42 km. batısında, Sultanhanı kasabasında bulunmaktadır. 1229 yılında, Selçuklu Sultanı I. Alaaddin aaakubat tarafından yaptırılmıştır. Bir yangın geçiren han, Gıyaseddin aaahüsrev zamanında, 1278 yılında onarılmış ve bir miktar genişletilmiştir. Selçuklu devrinin mimari taş işçiliği ve süsleme sanatları bakımından şaheser bir örnektir.

Sultan Hanı birbirine bitişik uzunlamasına iki bloktan oluşmaktadır. Öndeki bloğun doğu tarafındaki duvarında, geometrik şekillerle bezeli muhteşem bir mermer kapısı vardır. Kapının sivri kemerinin hemen altında Elminnetül Lillah (Kudret Allah'ındır.) duası yazılıdır. Kapıdan büyük dehlize ve oradan da hanın avlusuna geçilir. Avlunun sağ tarafında arabalara mahsus revaklı bölmeler, ortasında bir mescit, solunda da yolcuların kaldığı odalar vardır. Sultan Han Mesciti

Avlunun ortasında 4 kemer üzerine dayanmış bir mescit bulunmaktadır. Bu mescit Selçuklu süsleme sanatının en güzel örneğini sergilemektedir. Yazlık kısmın sonunda, batı duvarında aaayinat bakımından giriş portalından geri kalmayan bir portalı vardır. Bununda dış portalda olduğu gibi sağında solunda birer niş (oyuk) bulunmaktadır. Kitabe kemer ve nişlerin üzerindedir.

Birinci bloğa göre daha dar olan arkadaki ikinci blok hayvanlara ve eşyalara ayrılmıştır. Ahır ve yolcu odalarından başka handa fırın, iki hamam ve erzak depoları da vardır. Üstü tonozla örtülü bu kısım kare kesitli 4 x 8 ayak dizisi ile 5 sahana ayrılmaktadır. Ortadaki sahan diğerlerinden daha büyük ve geniştir. Tam ortadaki yerin yukarısı pandantiflerle 8 kenarlı kasnağa oturan bir kubbe ile örtülmüştür. İçerisini kubbe feneri ile duvarlara açılmış mazgal biçiminde pencereler aydınlatmaktadır. Bunlardan başka ışık ve hava alacak yeri yoktur. Sultan Han Kapısı

Han, toplam 4866 metrekarelik bir alana oturtulmuştur. Büyük blok "yazlık", küçük blok ise "kışlık" olarak adlandırılır. Hanın dıştan boyu 116,90 metredir. Yazlık kısmının eni 49,35 metre, boyu da 67,75 metredir. Kışlık kısım ise 32,90 metre eninde, 55,15 metre boyundadır.

Hanın doğu cephesindeki mermer kapı 10,70 metre genişliktedir. Kapıdaki kitabeye göre hanın mimarı Muhammed Bin Havlan-el-Dimeşki'dir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SonKraL
Moderatör
Moderatör
SonKraL



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Türkiye'deki Harikalar  Imgleft10/258Türkiye'deki Harikalar  Emptybarbleue  (10/258)

Türkiye'deki Harikalar  Empty
MesajKonu: Geri: Türkiye'deki Harikalar    Türkiye'deki Harikalar  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 8:20 am

SÜLEYMANİYE CAMİİ

Türkiye'deki Harikalar  09ul

Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan'a yaptırılan Süleymaniye Camii, İstanbul'un 3. tepesinin üzerinde yer almaktadır. 1549'da temel kazılarına başlanmış ve 8 yılda tamamlanarak 16 Ağustos 1557'de hizmete açılmıştır.

İç ve dış avlularıyla geniş bir alanı kaplayan caminin esas binası 57 metre genişlikte, 60 metre uzunluktadır. Kubbesinin çapı 25,5 metre, yerden yüksekliği ise 53 metredir. Kubbe, 4 filayağına dayanan 4 kemere ve kemerler arasındaki 4 askıya oturtulmuştur. Kubbeyi tutan dört adet yekpare sütunlardan biri Baalbek harabelerinden, biri İskenderiye'den getirilmiş, diğer ikisi ise İstanbul'daki yıkık Bizans eserlerinden alınmıştır.

Yapıda kullanılan beyaz mermerler Marmara Adası'ndan, yeşil mermerler Arabistan'dan getirilmiştir. Caminin renkli camlardan ve mükemmel işlemelerden oluşan 138 adet penceresi vardır.

Süleymaniye'nin 4 minaresi ve minarelerin toplam 10 şerefesi vardır. Büyük minareler 74 metre yüksekliğindedir. Şerefelerin sayısı Kanuni'nin 10. Osmanlı padişahı oluşunu sembolize eder. Bazı tarihçilere göre minarelerin sayısı da Kanuni'nin, İstanbul'un fehinden sonraki 4. padişah oluşunu temsil eder.

Sesin mükemmel akustiğini sağlamak için bütün kubbeler, çift kubbe şeklinde yapılmıştır. Ayrıca ortadaki büyük kubbeye, içeriye doğru açık durumda, derinlikleri 50 metreye ulaşan, ağızları 5 metre olan 64 adet küp yerleştirilmiştir. Küçük kubbelerin köşelerinde ve sarkıtlarda da bu küpler kullanılmıştır. Zeminde ise, sesi yansıtmak için tuğlalardan boşluklar bırakılmıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SonKraL
Moderatör
Moderatör
SonKraL



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Türkiye'deki Harikalar  Imgleft10/258Türkiye'deki Harikalar  Emptybarbleue  (10/258)

Türkiye'deki Harikalar  Empty
MesajKonu: Geri: Türkiye'deki Harikalar    Türkiye'deki Harikalar  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 8:21 am

TOPKAPI SARAYI

Türkiye'deki Harikalar  06qg

Fatih Sultan Mehmet tarafından, İstanbul'da Sarayburnu adlı ve zeytin ağaçlarıyla kaplı, Marmara Denizi, İstanbul Boğazı ve Haliç'in çevrelediği yarımada üzerine yaptırılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nun uzunca bir süre idare edildiği Topkapı Sarayı aslında, içinde birçok saraydan, köşklerden, dairelerden, sofalardan ve kubbealtlarından oluşan büyük bir yapıdır.

Sarayın ilk yapılarından Çinili Köşk, Fatih Sultan Mehmet tarafından 1472'de yaptırılmıştır. Mimar Atik Sinan tarafından yapılmıştır. İki katlıdır. Ortada tonozlar üzerine oturtulmuş ana kubbe vardır. Köşeler de kubbeli bölmelerden meydana gelmiştir. Ön tarafta beyaz mermerden yapılmış 14 sütuna dayalı bir revak vardır. Yapının içi boydan boya beyaz, kahverengi, lacivert, firuze çinilerle kaplıdır. Köşk, 1875'de müze haline getirilmiştir.

Revan Köşkü, IV. Murat tarafından 1635'te yaptırılmıştır. Sultanların sarıkları burada saklandığı için Sarık Odası adıyla anılır. Mimarı Kasım Ağa'dır. 8 cephesi ve 8 çıkıntısı vardır. Kubbe altın ve boya ile işlenmiştir. Uç çıkıntılarının tavanı ise deri üzerine işlenmiştir. Dördüncü çıkıntısında ocak vardır. İki çıkıntısı ise kütüphanedir. Aydınlık olması için üstüste pencereleri vardır. Kubbede de dört adet pencere bulunmaktadır. Çift kanatlı pencereleri sedef ve kaplumbağa sırtı şeklinde süslenmiştir. Topkapı Sarayı

1639'da Bağdat'ın fethinden sonra, IV. Murat tarafından Mimar Kasım Ağa'ya yaptırılan Bağdat Köşkü, saraydaki en güzel köşktür. 8 cepheli olan köşkte 4 girinti, 4 çıkıntı ve kubbe saçağı bulunmaktadır. Mermer sütunlar tarafından tutulan saçağın tavanı dörtköşe çıtalarla yapılmıştır. Kubbesinden aşağı altın bir küre sarkar. 3 kapısı ve 22 penceresi vardır. Kapı, pencere ve dolaplar fildişi ve sedeflerle, duvarlar ve kemerler ise çinilerle süslenmiştir.

Topkapı Sarayı günümüzde müze olarak kullanılmakta ve içerisinde dünyanın en güzel hazinelerini barındırmaktadır. İslam aleminin Kutsal Emanetleri de yine burada bulunmakta ve ziyaretçiler tarafından görülebilmektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SonKraL
Moderatör
Moderatör
SonKraL



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Türkiye'deki Harikalar  Imgleft10/258Türkiye'deki Harikalar  Emptybarbleue  (10/258)

Türkiye'deki Harikalar  Empty
MesajKonu: Geri: Türkiye'deki Harikalar    Türkiye'deki Harikalar  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 8:21 am

YENİ CAMİ

Türkiye'deki Harikalar  08qi

İstanbul'da 1597 yılında temeli atılan Yenicami, Osmanlı sultanları tarafından yaptırılan büyük camilerin son örneğidir. inşaata çeşitli nedenlerle ara verildiğinden tam 66 yılda tamamlanmış, yapımında üç ayrı mimar çalışmıştır.

Sultan II. Murat'ın eşi ve III. Mehmet'in annesi olan Venedik asıllı Safiye Sultan, kendi adına bir cami yaptırmak istiyordu. Bu görevi saray başmimarı olan Mimar Sinan'ın öğrencisi Mimar Davut Ağa'ya verdi. Davut Ağa, caminin yerini belirledi ve planını çizdi. Bu, İstanbul'da deniz kıyısında yapılacak olan ilk cami olacaktı. 1597 yılının Ağustos ayında devrin ileri gelenlerinin bulunduğu bir törenle caminin temeli atıldı. Ancak büyük bir sorun vardı. Neresi kazılsa sürekli su çıkıyor, tulumbalar ve değirmenlerle suyun boşaltılmasına çalışılıyordu. Davut Ağa, bu engeli aşmakta kararlıydı. Temeldeki suyun kurutulmasından sonra inşaata başlandı. İnşaatta kullanılan taşlar Rodos'tan getirildi. Yapı birinci kat pencerelerinin hizasına, minare ise birinci şerefeye kadar çıkmıştı ki, Mimar Davut Ağa, bir veba salgını sırasında öldü. Bunun üzerine Dalkılıç Ahmet Çavuş, inşaatı devam ettirdi. Ancak 1603 yılında III.Mehmet'in ölümüyle, Valide Safiye Sultan, geleneklere uyularak eski saraya gönderilince inşaat yarıda kaldı ve yaklaşık 57 yıl kaderine terk edilmiş halde kaldı. Bu süre içinde zamanın tahribatına uğramış, bir yangın sonucu da büyük hasar görmüştü.

Köprülü Mehmet Paşa'nın sadrazamlığı sırasında tahtta bulunan IV. Mehmet'in annesi Hatice Turhan Sultan, bir yangın sonrasında şehri gezerken, caminin bitirilmemiş ve harabeye dönmüş halini görünce camiyi tamamlatmaya karar verdi. Dönemin mimarbaşısı Mustafa Ağa, Davut Ağa'nın planlarına uygun olarak inşaata başladı ve cami 3 yıl içinde tamamlanarak, 8 Şubat 1663 günü törenle ibadete açıldı.

Yeni Cami'nin mimarisinde Selçuklu tesiri yoktur. Mimar Sinan ve Sedefkar Mehmet Ağa'nın tesirlerine rastlanmaktadır. Fakat iç ve dış yapılarının çok uyumlu oluşu, süslemelerindeki incelik ve ışık düzeni ile onlardan ayrılır ve kendine has bir özellik arz eder.

Caminin ana kubbesi 4 filayağına oturtulmuştur. Mermer oyularak yapılan minberi büyük ve ince bir sanat eseridir. Stalaktik başlıklı sütunların tuttuğu 24 revaklı avluda Türk sanatının en değerli mücevherlerinden sayılan bir şadırvan vardır.

36 metre yükseklikte ve 17,5 metre çapındaki 24 pencereli ana kubbe beyaz zemin üzerine oturtulmuştur. Bu ana kubbe, yarım kubbelerle bir bütün oluşturmaktadır. Caminin beyaz mermerden minberi, ayrıca pencerelerin sedef kakmalı kapaklarındaki işçilik ince bir sanat ürünüdür. Pencerelerin üzerinde Mustafa Çelebi tarafından yazılan sure ve ayetler yer almaktadır.

Cami ile birlikte bir çarşı (Mısır Çarşısı), iki çeşmeli sebilhane, bir dar-ül kurra ve bir okul yapılmıştır.

Yeni Cami'nin asıl özelliğini, camiye bitişik bir kemer üzerine yapılan ve 17. yüzyıl Türk ve mimarlığının en güzel örneklerinden biri olan Hünkar Kasrı (Valide Kasrı) oluşturur. Yapıldığı yıllarda Valide Sultan, daha sonra da padişah ve sultanlar namazdan ve dini törenlerden önce buraya gelir, bir süre dinlenirlerdi.

Kasrın giriş kapısındaki ağaç işçiliği, içerideki çinili ocaklar, duvarları kaplayan çini panolar, renkli cam pencereler harikadırlar. Çiniler İznik'te yapılmıştır ve bir kısmı sadece bu kasrı süslemek için özel olarak yapıldığından, desenlerine başka hiç bir yerde rastlanmaz. Panolar karanfil, gül, şakayık, çeşitli dallar ve yapraklarla süslenmiştir. Cami, selatini (sultanlar tarafından yaptırılan) camilerin son örneği olduğu gibi, camiye bitişik Hünkar Kasrı'nı süsleyen çiniler de Türk çini sanatının en son ve en güzel örnekleridir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SonKraL
Moderatör
Moderatör
SonKraL



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Türkiye'deki Harikalar  Imgleft10/258Türkiye'deki Harikalar  Emptybarbleue  (10/258)

Türkiye'deki Harikalar  Empty
MesajKonu: Geri: Türkiye'deki Harikalar    Türkiye'deki Harikalar  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 8:22 am

YEREBATAN SARAYI

Türkiye'deki Harikalar  09mr

İstanbul Sultanahmet Meydanı'ndaki Yerebatan Sarayı (Sarnıcı), 4. yüzyılda Bizans İmparatoru I. Constantinus tarafından yaptırılmış, Justinianus döneminde 6. yüzyılda onarılıp genişletilmiştir. İstanbul, en sık kuşatma tehlikesiyle karşılaşan şehirlerden biriydi. Kuşatma süresince yaşanan en önemli sorun da yiyecek ve içecek kaynaklarının tükenmesiydi. Yerebatan (Bazilika) Sarnıcı, Roma ve Bizans İmparatorları'nın bu sorunu çözmek için yaptırdığı sarnıçların en büyüğüdür.

542'de Justinianus tarafından inşa ettirilen sarnıç, Valens Kemeri'nin (Bozdoğan Kemeri) aşağı çığrında Ayasofya'ya ve imparatorluk sarayına yönelik su dağıtım şebekesini tamamlıyordu. Halka açık bir bazalikanın portikli avlusunun altında, olasılıkla Constantinus'un inşa ettirdiği başka bir sarnıcın yerine yapılmıştır.

Bu sarnıcın suyu 19 kilometre uzaklıktaki Belgrat ormanlarından Cebeciköy kemeriyle getiriliyordu. Sarnıcın uzunluğu 141 metre, genişliği 73 metredir ve 80.000 metreküp su alabilmektedir. İçinde 12 sıra halinde, 5 metre aralıklarla 8 metre yüksekliğinde, kalıpsız çapraz tonozları taşıyan 336 (12*28) mermer sütun bulunmaktadır. Bu sütunların 98 adetinin Akanthos yapraklarıyla bezeli, bir örnek başlıkları vardır. 1985'deki restorasyon sırasında, kısa gelen iki sütunun altına, uzatmak için biri yan, biri ters olarak yerleştirilmiş şaşırtıcı iki Medusa başı bulunmuştur. İki sütunun tabanını oluşturan pagan kalıntıları olan Medusa başlarının, hıristiyanlar tarafından ebediyen suyun altında gizlenmesinin amaçlandığı sanılmaktadır. Yerebatan Sarayı Sütunları

Yerebatan Sarnıcı yakın bir döneme kadar işlevini korumuş tek sarnıçtır. Osmanlı'da durgun su içilmediği için fetihden sonra, bir yüzyıl içinde unutulan sarnıcın suyu, saray bahçelerini sulamakta kullanılmıştır. Üzerinde inşa edilmiş evlerde oturanlar ise suya doğrudan ulaşmak için tonozları delmişlerdir.

Türkler, Yerebatan Sarayı adını vererek, bu mekandan yansıyan büyülü izlenimi iyi dile getirmişlerdir. Sarnıcın boyutları, Birinci Dünya Savaşı sırasında bir Alman denizaltısından sağlanan şişme bir botla keşfedilene kadar, her türlü efsaneye konu olmuştur. Ayasofya'nın, gemilerin yüzdüğü dev bir sarnıç üzerine kurulduğu efsanesi, büyük ölçüde yakınındaki, içinde kayıkla dolaşıbilen bu sarnıcın varlığıyla açıklanabilir.

Suya yansıyan ve alaca karanlıkta kaybolan bu sütun ormanı bugün hala kentin başlıca turistik çekim alanlarından biridir. 1985-1988 arasında sarnıç restore edilmiş, sütunlar arasına gezi yolları yapılmıştır, ses ve ışık efektleriyle sütunların etkileyici perspektifi ortaya çıkarılmıştır. İçerisinde kayıkla da dolaşılabilen sarnıç, 1989'da halka açılmıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SonKraL
Moderatör
Moderatör
SonKraL



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Türkiye'deki Harikalar  Imgleft10/258Türkiye'deki Harikalar  Emptybarbleue  (10/258)

Türkiye'deki Harikalar  Empty
MesajKonu: Geri: Türkiye'deki Harikalar    Türkiye'deki Harikalar  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 8:22 am

YEŞİL CAMİ

Türkiye'deki Harikalar  09jw

Bursa'nın Yeşil semtinde yer alan Yeşil Cami, Yıldırım Bayezıd'ın oğlu Çelebi Sultan Mehmet tarafından 1421 yılında inşa ettirilmiştir. Türk-İslam mimarlığının en nadide örneklerinden birisidir. Osmanlı cami mimarisinin ilk karakteristik özelliği olan ters "T" harfi şeklinde inşa edilmiştir. İçerisindeki duvarları süsleyen harika yeşil renkli çiniler sebebiyle Yeşil Cami adıyla anılmaktadır.

Giriş kapısının üzerinde bulunan kitabede, Ahi Bayezit oğlu Vezir Hacı İvaz Paşa'nın, Çelebi Sultan Mehmet'in emriyle bu caminin planını çizip ölçülerini tesbit ettiği ve süslemelerini ısmarladığı yazılmaktadır. Yani eseri meydana getiren mimar Hacı İvaz Paşa'dır.

Cami, üzerleri 12,5 metre çapında birer kubbeyle örtülmüş ve namaz mahalli olarak düşünülmüş iki büyük dikdörtgen kısımla, bu kısmın iki tarafına yerletirilmiş ve üzerlerine küçük birer kubbe kondurulmuş iki medreseden oluşur. Sahanların biri ortada, biri mihrab ve minberin bulunduğu kısımdadır. Orta sahanda bir şadırvan bulunmaktadır. Binanın ana gövdesine ait cepheler ile yan duvarlarda, arabesk oymalarla süslenmiş mermer çerçeveli ve dikdörtgen şekilli pencereler vardır. Büyük giriş kapısından bir koridora, oradan da büyük cemaat ve ibadet yerine geçilir. Koridorun üst tarafında, padişahlara mahsus bir mahfil bulunmaktadır. Bu mahfilin duvarları, son derece değerli yeşil çinilerden yapılmış panolar, kabartmalar ve nefis yazılarla bezelidir. Caminin büyük cümle kapısı güzel bir bahçeye açılmaktadır. Bahçenin içinde, altına süslü bir hayrat çeşmesi bulunan zarif bir köşk vardır.

Caminin bütün duvarları 3 metre yüksekliğe kadar koyu yeşil, açık ve koyu mavi çinilerle kaplanmıştır. Caminin gerek mihrabı, gerekse müezzin ve duacı mahfillerinin çevreleri, zamanın en harika sanat eserlerinden olan yeşil İznik çinileri ile süslenmiştir. Yeşil Cami�nin 10 metre yüksekliğindeki mihrabı, çini dekorasyonunun en güzel örneğini oluşturmaktadır. Mihrabın ortası beş köşeli beyaz, açık ve koyu mavi, siyah ve altın renkli çini kabartmalardan meydana gelmiştir. Bu bölümdeki sülüs ve kufi yazıları da görülmeye değerdir.

Mihrap kubbesinin örttüğü sahanın iki yanında yer alan 32 dilimli kubbeyle örtülü odalarda kalem işçiliği dikkat çekmektedir. Caminin ana kapısının etrafı rumili, zengin stalaktitli ve basık kemerli olup, çiçek dizisi ve spirallerle işlenmiştir. Yanlarda bulunan iki sütunun başlıkları antik kalıntılardan getirilmiştir. Caminin pencere kanatları rumi oymalı yıldız, geometrik, çiçek motifleri ve kabartma yazılarla süslüdür. Cephesinde 4 pencere, 2 ufak mihrapçık ve 4 korkuluklu niş bulunan Yeşil Cami�nin minareleri 19. yüzyılın sonlarında yapılmıştır.

Yeşil Cami'nin eşsiz güzellikteki çinilerini Mehmet Mecnun, tahta oymacılığını ve doğramacılığını Mehmet Tebrizî, süslemelerini ise İlyas Ali ustalar yapmışlardır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SonKraL
Moderatör
Moderatör
SonKraL



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Türkiye'deki Harikalar  Imgleft10/258Türkiye'deki Harikalar  Emptybarbleue  (10/258)

Türkiye'deki Harikalar  Empty
MesajKonu: Geri: Türkiye'deki Harikalar    Türkiye'deki Harikalar  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 8:23 am

YEŞİL TÜRBE

Türkiye'deki Harikalar  01cz

Bursa'nın Yeşil semtinde, Yeşil Camii�nin karşısındaki tepe üzerinde yer alan Yeşil Türbe, Yıldırım Bayezıd'ın oğlu Çelebi Sultan Mehmet tarafından 1414-1421 yılları arasında yaptırılmıştır. Gerek dış duvarlarda, gerekse iç mekanda kullanılan yeşile bakan turkuaz renkli çinilerden dolayı türbeye halk tarafından "Yeşil Türbe" ismi verilmiştir. Türbenin mimarı Hacı İvaz Paşa, nakkaşları Ali bin İlyas Ali, Mehmed el Mecnun'dur.

Türbe; en dar yüzü 8,45 metre, en geniş yüzü 8,87 metre olan sekiz köşeli bir plana sahiptir. 14 metre çapında ve 20 metre yüksekliğinde olan bina, sivri kubbeli bir yapıdır. Beden yüzleri beyaz mermerden yapılmıştır. Çerçeve ve ayaklar, 3,5 metre açıklığı bulunan ve üzengileri boşta duran sivri kemerleri taşımaktadır. Güney ve kuzey cepheleri hariç diğer cephelerde dikdörtgen büyük pencereler ve bunların üst kısımlarında da sivri kemerli alçı pencereler vardır. Mermer çerçevelerin, sağır kemerlerin ve pencerelerin etrafı geçme Rumi motifli bir bordürle kaplıdır. Pencere alınlıkları koyu lacivert zemin üzerine ince çizgilerle üç yatay bölüme ayrılmıştır. Bu bölümlerde, ayet ve hadisler yazılıdır. Diğer kısımlar turkuaz renkli çinilerle kaplanmıştır. Bu yapıyı sıvalı yüksek kasnağa oturan kurşunla örtülü büyük bir kubbe örtmektedir. Türbenin kitabesi, portalı, mihrapçıkları, ayakkabılığı ve 13 dilimli yarım kubbesi ise, çeşitli renk ve motiflerle kabartma renkli sır tekniğinde işlenmiştir.

Türbenin iç mekanı sanki çini cennetine girildiği hissini verir. Duvarlar 2,94 metre yüksekliğe kadar iki bordürle çevrili, altıgen turkuaz çinilerle kaplıdır. Bunların aralarında iri madalyonlar yer almaktadır. Yeşil Türbe'nin, Yeşil Camii�nin mihrabını andıran çinili mihrabı, renkli süsleme sanatının günümüze ulaşan en iyi örneği olarak değerlendirilmektedir. 328 metrekarelik alana oturan türbede yivli süs sütunları, üç sıra mukarnas, rumi palmetler, kıvrık dal motifleri, kalın yazı dizileri ve tepelik bulunmaktadır. Yeşil Türbe içi

Sekizgen platformun ortasında Çelebi Sultan Mehmet'in kendisine has vakarı ile duran tamamen çini dekorasyona sahip sandukası yer almaktadır. Üzerinde kabartma sülüs celisi ile yazılı kitabesi vardır. Güneyinde oğulları Mustafa ve Mahmud'a ait sandukalar yer almaktadır. Kuzeyindeki ise oğlu Yusufa aittir. Platformun arkasındakiler, kuzeyden itibaren Çelebi Mehmet'in kızı Selçuk Hatun'un kabartma kitabeli sandukası, kızı Sitti Hatun'un beyaz zemine lacivert motifli, altıgen ve üçgen çinilerle kaplı sandukası, Ayşe Hatun ve dadısı Daya Hatun'un sandukalarıdır.

Türbenin Tebrizli Hacı Ali bin Ahmet tarafından yapılan ağaç kapısı bir sanat şaheseridir. 1855 depreminde büyük hasar gören portal, 1864'de onarılarak bugünkü görünümüne sokulmuştur.

328 metrekarelik alana oturan türbenin oktogonal prizma gövdesi, zeminden aşağıda da devam ederek mezar dairesini oluşturur. Beşik tonozla kaplı mezar dairesi örme duvarlarla 5 ayrı bölüme ayrılmıştır. Girişi doğudaki yüksek sette görülen mezarlarla kamufle edilmiş gizli kapıdandır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SonKraL
Moderatör
Moderatör
SonKraL



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Türkiye'deki Harikalar  Imgleft10/258Türkiye'deki Harikalar  Emptybarbleue  (10/258)

Türkiye'deki Harikalar  Empty
MesajKonu: Geri: Türkiye'deki Harikalar    Türkiye'deki Harikalar  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 8:23 am

ZEUGMA

Türkiye'deki Harikalar  09tq

Belkıs/Zeugma Antik Kenti , Gaziantep ili, Nizip İlçesi, Belkıs Köyü sınırları içerisinde Fırat Nehri'nin kıyısında yer alır. Yaklaşık 20 bin dönümlük bir arazi üzerine kurulmuş olar Zeugma Antik Kenti; Fırat'ın geçilebilir en sığ yerinde olması, askeri ve ticari bakımdan çok stratejik bir bölge olması nedeniyle tarihin her döneminde önemini korumuştur. 80 bin nüfusu ile döneminin en büyük kentlerinden biri olan Zeugma, tarihin değişik dönemlerinde değişik isimlerle anılmıştır.

Büyük İskender�in generallerinden ve daha sonra Suriye Kralı da olan Selevkos Nikator kendi adıyla, Fırat nehrinin adını birleştirerek M.Ö.300 yılında burada Selevkos Euphrates (Fırat�ın Silifkesi) adında bir kent kurar. Daha sonraları M.Ö.1. yüzyılda kent Roma hakimiyetine girer. Bu hakimiyet değişikliğiyle birlikte kentin adı da değişerek köprü, geçit anlamına gelen ve bütün dünyada bilinen şekliyle Zeugma adını alır.

Roma İmparatorluğu�nun 4.Skitia Lejyon Garnizonu�nun burada konuşlandırılması ve ticaret sebebiyle kısa zamanda 80 bin nüfusa ulaşan Zeugma�da Fırat manzaralı yamaçlara villalar inşa edilir. 80 bin kişilik nüfus Zeugma�yı dünyanın en büyük kentlerinden biri haline getirir. Örneklemek gerekirse Zeugma, komşusu sayılan Antakya (Antiokheia) ile Mısır�daki İskenderiye�den (Aleksandreia) daha küçük, Atina (Athena) ile aynı büyüklükteydi. Pompei ve şimdi dev bir metropol olan Londra'dan (Londinum) ise birkaç kat büyüklükteydi. Andromeda Mozayiği

Ünlü coğrafyacı Strabon da Zeugma�dan bahsetmektedir. Hellenistik dönemde Selevkos Nikator zamanında Zeugma�da önemli imar faaliyetleri yapıldığı bilinmektedir. Kentteki Akropol'ün üzerine kader tanrıçası Thyke�nin bir tapınağı yapılmıştır.

Zeugma Antik Kenti kendi şehir sikkesini de basmış Roma Kentlerinden biridir. Sikkeler üzerine bir tarafına Thyke tapınağı, diğer tarafına da güçlülüğü simgeleyen Roma Kartalı motifi basılmıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SonKraL
Moderatör
Moderatör
SonKraL



Başarı Puanı
Başarı Puanı:
Türkiye'deki Harikalar  Imgleft10/258Türkiye'deki Harikalar  Emptybarbleue  (10/258)

Türkiye'deki Harikalar  Empty
MesajKonu: Geri: Türkiye'deki Harikalar    Türkiye'deki Harikalar  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 8:24 am

Ve Daha Sayamadıgım Bin Birtürlü Harikalar ...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Türkiye'deki Harikalar
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Genel Kültür :: Türkiyem Cennet Vatanım-
Buraya geçin: